Ertesi gün kahvaltıya Aliye Hanım da geldi. Güzide bu ziyaretin sebebinin Seyitle ilgili olduğunu düşünüyordu. Zaten dünki konuşmadan sonra, buraya gelmesinin başka bir sebebi olamazdı. Sevincinden zıplamak, hoplamak istiyordu. Ama saygılı davranması gerekiyordu. Aliye Hanım ve Ayşegül Hanım kararından dönmesin, yeterdi onun için. Kahvaltıdan sonra Ayşegül Hanım'la Aliye Hanım oturma odasına geçtiler. Güzideyi de çağırdılar. Güzide koşarak geldi.
-Güzideciğim, canım kızım. Sesinle özel bir konu hakkında konuşmak istiyoruz.
Güzide heyecanını bastırmak için savaş veriyordu. Ama Ayşegül Hanım'ın söyledikleri, onun daha da heyecanlanmasına neden oluyordu.
-Dinliyorum Ayşegül Abla.
Aliye Hanım söze girdi.
-Kızım artık evlenme çağına geldin. 21 yaşındasın. Evlenmek senin de hakkın. Sen de benim gibi düşünmüyor musun?
Güzide sadece kafasını sallamakla yetindi.
-Bak sen de bizim gibi düşünüyorsun. Ve sana çok iyi bir damat bulduk. Adı Seyit.
Güzide'nin heyecanlanması için 'Seyit' ismini duyması yetiyordu. Ardından Aliye Hanım çantasından küçük bir fotoğraf çıkardı ve Güzide'ye gösterdi. Güzide fotoğrafa bakınca donakaldı. Fotoğraf gördüğü beyefendinin fotoğrafı değildi.
-Bu fotoğraftaki beyefendi 'Seyit' mi?
-Evet. Kibar, saygılı, yakışıklı... Tam sana layık bir koca olur bizce. Sen ne dersin?
Ayşegül Hanım ve Aliye Hanım soran gözlerle ona bakıyorlardı. Aliye ise ağlamak üzereydi. Demek ki aşık olduğu kişinin adı 'Seyit' değildi.
O zaman o kimdi?
Adı neydi?
-Hemen bir cevap vermesem olur mu?
-Olur tabii kızım.
Ardından Güzide ayağa kalktı ve odasına yürümeye başladı. İçten içe ağlıyordu. Odasına girince dışa döktü gözyaşlarını. Ağladı, ağladı...