10. BÖLÛM

947 63 9
                                    

NEHİR

    Burak' ın Metin dayının üzerine atlayıp yûzûnû yumruklamasıyla savaş alanına dönmûştû burası.

Diğer adamlar da Burak' ın üzerine saldırdıklarında kendimi şok olmuş bir biçimde izlerken buldum. Bileğimden sıkıca tutan adamın verdiği acıyı bile şoktan hissedemiyordum. Gözlerim korku, şok ve dehşetle olanları izliyordu. Kaçmak istedim, burada kaos hakimdi ama o bileğimden tutan adam yüzünden gidemedim. Debelenip durmam da fayda etmiyordu artık çûnkû adam gerçekten gûçlûydû.

Ben öylece hissettiğim karmaşık duygularla ( dehşet daha ağır basıyor ) olanları izlerken 8 kişilik bir grubun daha bize doğru geldiğini gördûğûmde Burak için daha çok endişelenmeye başlamıştım ama bu grup o adamların aksine takım elbiseli değil sivillerdi ve yine o adamların aksine gençlerdi.

5 erkek 3 kızdılar. Ah evet kızdılar eminim. Beynim o 8 kişide Metin dayının adamları olabilir mi diye dûşûnûrken o 8 kişi Metin dayının adamlarına saldırmaya başladıklarında bir nebze de olsa rahatlamıştım.

Her ne kadiiar Metin dayıların sayıları daha fazla olsalarda Burak' ın yanındakiler çok daha gûçlûlerdi. Ortamın iyice savaş alanına dönmesiyle kulaklarım yumruk ve inleme sesleriyle dolmaya başlamıştı ve bu sesler hem midemi bulandırıyor hemde korkumu artırıyordu.

Artık bu kaostan başım dönmeye başlamıştı. Ben neler olduğunu kavramaya çalışırken beni tutan adamın beni sûrûklemeye çalıştığını fark ettiğimde ise bir anda o sivillerden birinin bana doğru gelip beni tutan adama peşi sıra yumruklarını indirmesiyle bir şok dalgası daha bûnyemi, zihnimi ele geçirmesi bir olmuştu. 

Yumruğunun sertliğini duyduğum sesten anlayabiliyordum. Adamın çenesi ve burnu kırılmıştı sanırım ve yüzü kandan geçilmez hâle gelmişti. O sivilin ise sadece yumruğunda bir kaç damla kan vardı ve yumruğunda onun dışındaki kanların hepsi o adama aitti.

- Nehir kaç.

Birinin bağırmasıyle silkelenip ancak kendime gelebildim. Ağzım açık, irileşmiş gözlerimle önûmdeki iki adamı izlerken buldum kendimi.

Bu Burak' tı. Bir kez daha aynı şeyi bağırdığında adamları döverken göz ucuyla da bana baktığını ve bana bağırıp durduğunu fark ettim. Lanet olsun bu şok ve korku yüzünden kaçmayı bile akıl edememiştim.

Ayaklarım benden izinsiz arkamı döndûğûnde kendimi toparlayarak koşmaya başladım. Evet bu durumda yapılabilinecek en iyi şey kaçmaktı sanırım.

Ah nerede olduğumu ve nereye gittiğimi de bilmeden öylece sokaklarda deli gibi koşarken buldum kendimi. Yol sürekli dönûyordu ve bende nereye gittiğimi bilmeden sadece yolu takip ediyordum.

Sanırım o 8 kişl Burak' ın kaçarken bir yandan da konuşup çağırdığı kişilerdi. Belkide Sıla' nın bahsettiği , sınırsızlardır onlar. Ah şuan beynimin mantıklı olan yanı da resmen donmuştu,  o bile hiç bir şey söyleyemiyordu.

Bir sûre daha hiç bir şey dûşûnmeden ve nereye gittiğimi bilmeden nefes nefese kalıncaya kadar koşmaya devam ettim. Ben şimdi ne yapacaktım? Neredeydim? Onlar orada ne yapıyorlar?

Ah o Burak olmasaydı kim bilir şuan başıma neler gelmişti. O sokağa bile farkında olmadan girmiştim. Aptal beynim ve aptal dûşûncelerim yüzünden olmuştu herşey. Lanet olsun! Aptal! diye bağırdı bir kere daha iç sesim.

Hayatım tamamen kararmaya başlamıştı ve ben bunun daha yeni yeni farkına varıyordum.  Artık arafta olduğuma tamamen eminim,  belki de yavaş yavaş cehenneme giriyorumdur. 

Soluk soluğa kalmış bir şekilde bir duvarın kenarında buluverdim kendimi. Duvarın kenarına öylece oturmuş, korkumu belli eden nefes alış verişlerimle ve korkudan irice açılmış gözlerimle etrafı tarıyordum kimse varmı diye.

Oraya ne ara oturduğumunda farkında değildim. Yoktu, kimse yoktu. Anlaşılan atlatmıştım onları. Sanırım beni takip eden de olmamıştı. Bu iyiydi ama bunun sevincini yaşayamadan beynim bana başka bir şeyi hatırlattı. Nerede olduğumu bilmiyordum ve nereye gideceğimi de. Evet şuan en önemlisi buydu, nereye gidecektim? Ne yaptığımı bilmeden yavaşça ayağa kalkarak nerede olduğumu anlama amacıyla sağıma soluma bakınmaya başladım ama nafileydi bu çabam çünkü buraları gerçekten bilmiyordum. 

Bir anda birinin koluma sertçe ve sıkıca asılmasıyla yerimde sıçradıktan sonra kulağımın dibinde iğrenç bir kahkaha patladığında dehşetle açılmış gözlerimle kafamı yana çevirirken korkudan altıma edecektim neredeyse.

Yüzü kandan tanınmayacak halde olan Metin amcayı görmemle korkum iki katına katlanmıştı bile. Nefesimi tutmuş bir şekilde ona bakarken buldum kendimi ve bir çığlık patlattım ama tabikl kimse duymadı çûnkû onlardan çok uzaklaşmıştım.

- İşte yakaladım seni. Hahaha.

Aptalım ben, neden durdum kl? Ondan kurtulmak için debelensem de , tekme atmaya çalışsam da hiç biri işe yaramıyordu, kolumu resmen öküz gûcûyle tutmuştu. Beni sûrûklemeye başladığında hâlâ nerede olduğumuzu ve nereye gittiğimizi bilemezken siyah bir arabanın yaninda durduğumuzda kapıyı açıp beni arabaya iktirdikten sonra kapıyıda ûzerime kilitledi. Cama ardı sıra yumruklarımı geçirmeye ve boğazım yırtılırcasına bağırmaya devam etsemde nafileydi.

___

Küçük bir vilanın önünde durduğumuzda yorgunluktan ve bitkinlikten kolumu kaldıracak halim bile yoktu.

Arabadan indikten sonra kolumdan tutarak benide indirdireek yine kolumdan tutup evin kapısına kadar çekiştirmeye başladı. 

Küçük ve beyaz bir villaydı, bahçesi orta boydu ve yemyeşildi. Havuz yoktu.

Metin dayınkapıyı çaldıktan sonra bir kaç saniye içinde kapıyı esmer, uzun boylu, yeşil gözlü, kısa saçlı, zayıf ama kaslı, benden 4 yaş büyük bir adam açtı. Giydiği lacivert bol kotla ve salaş beyaz tişörtle hiçte fena durmuyordu. Ben ne olduğunu anlamazken ve tip tip o adama bakerken Metin dayı konuştuğunda midemin bulanmasını da engelleyememiştim çünkü artık onun sesini duymak midemi bulandırıyordu,  o adam lse pis pis sırıtıyordu.

- 5 gün sonra evleneceksin Cihan' la. Ah küçük Nehir senin sayende çok para kazanacağım Cihan' dan.

KARANLIĞIN İÇİNDEN ( BİTTİ )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin