28. BÖLÛM

389 34 4
                                    

BURAK

     Nehir'in babasıyla ilgili sırrı öğrenmesinin üzerinden iki gün geçmişti ve hâlâ şoku atlatamamıştı.

Zaten içine kapanıktı, şimdi daha da içine kapanık. Ne evden dışarı çıkıyor ne de kardeşleri dışında birisiyle konuşuyor. Duru ve İzem bile ne kadar uğraştıysalarda onu neşelendirmeyi yada evden çıkarmayı başaramadılar.

Tamam onu da anlıyorum evet zor şeyler yaşadı ama böyle içine kapanarakta olmaz ki. Onu o halde görünce bende mahvoluyorum, canımdan can gidiyor, yanıp kül oluyorum. Herşeyi birlikte atlatabiliriz. Hayat dûmdûz değildir, her şey istediğimiz gibi gitmeyebilir ama bazende yapacak bir şey olmaz ve elimizden sadece dayanmak, katlanmak gelir, zorlarsak zaten mutsuz olan yine biz oluruz. Bende Nehir' in böyle içine kapanmasını değilde bana gelerek herşeyi birlikte atlatmamızı istiyorum. Keşke onu ne denli sevdiğimi bilse.

Ailesiyle ilgili sırrı öğrendi, yani tamamını öğrenmedi ama bu öğrendiği bile onun için yeterince ağır ve herşeyi bilmekte beni mahvediyor. Aslında onunda bilmesi gerekir ama şimdi değil, yanl şuan kaldıramaz ve anlatamamak beni yoruyor, saklamak zor.

Hayat ne kadar tuhaf, acımasız ve zalim yani en azından acımasız olanlar her ne kadar insanlar olsa da elimizde olmadan gerçekleşen olaylar acımazsızca. İnsanlar hak etmedikleri şeyleri yaşıyorlar ve tabi bu yaşananlar da yine insanlar yüzünden. Bak yine aynı şey; suçu hayata atmaya çalışırken yine acımasız ve dûşûncesiz olanın insanlar olduğu kanaatine vardım.

İnsan sevdiğinin ûzûlmesine dayanamaz, içi parçalanır ama ben öyle değilim, çok daha fazlasıyım. Benim karanlığımda ki, cehennemimde ki ışık olan Nehir' im ûzûldûğûnde yanıp kül oluyorum. Zaten ateşim ama Nehir' in göz yaşlarıyla sönûyorum ve daha sonrasında ise kendi ateşimle yanarak kül oluyorum. Nasıl bir his olduğunu anlatmak zor ve ancak yaşayan anlar.

Yemek salonunda oturmuş, Nehir ve kardeşleriyle kahvaltı yaparken beni dûşûncelerimden sıyıran kapının kulakları çınlatan tiz oldu.

- Ben bakarım.

Diyerek sofradan kalkıp kapının arkasındaki kişiyi bekletmemek adına serl adımlarla kapıya yöneldim. Klmseyi beklemiyordum aslında, kim olabilirdi ki? Bizimkiler asla habersiz gelmezlerdi.

Kapıya vardığımda endişem ve merakım artmıştı ama merakımı giderebilmek amacıyla kapının tokmağını tutarak yavaşça çevirdim.

Kapıyı açtığımda kısa süreli bir şok dalgası tüm benliğimi ele geçirdi.

Takım elbiseli, 45 yaşlarında, siyah saçlı, orta boylu ve hafif kilolu bir adamın yanında yine 45 yaşlarında, siyah kalem eteğin üstüne beyaz bir gömlek giymiş ve saçlarını dağınık topuz yapmış bir kadın. Bu ikisinin epey zengin olduklarıda her hallerinden belli. Bir kaç adım arkalarında elindeki avukatlar için olan çantadan dolayı avukat olduğunu düşündüğüm takım elbiseli, uzun boylu, zayıf ve 30 yaşlarında bir adamın yanında da 2 polis.

Aman Tanrım bu da neyin nesiydi şimdi? Aklıma bin bir türlü senaryo gelirken avukat olduğunu düşündüğüm adamın öksûrmesiyle dûşûncelerimden sıyrılıp ana odaklandım.

- Merhaba efendim, ben avukat Selim Yıldırım. Buyurun içeride konuşalım isterseniz.

Kapıdakileri tekrar sûzerek kısa bir tereddûtten sonra içeri girmeleri için yana kaydım ve içeriye girdiklerinde kapıyı kapatarak onların önüne geçip salona yönlendirdim. İki polis dışarıda kalırlarken diğer ûçûde içeriye girmişlerdi. İçeri girdiğimde gözlerimin hemen Aslı ve Irmak' a takılmasıyla sözcûkler benden bağımsız ağzımdan çıkmıştı bile.

- Çocuklar hadi siz odanıza çıkın.

Lafımı ikiletmeden hemen sofradan kalkıp merdivenlere yöneldiklerinde onlar gözden kaybolana kadar arkalarından baktım. Daha sonra tekrar önûme döndûğûmde misafirler ve ne ara yanımıza geldiğini anlamadığım Nehir koltuklara oturmuşlardı bile. Bende Nehir' in yanına oturarak bu beklenmedik misafirleri tekrar sûzmeye başlamışken avukat Selim Bey' in söze başlamasıyla gözlerim onda takılı kaldı.

- Efendim ben Uras Sönmez' in avukatıyım.

Demesiyle Nehir' in elini ağzına götûrerek derin bir nefes alması bir olmuştu. Avukatta nedenini anlamadığım bir şekilde onun bu tepkisi üzerine duraklamıştı ve bende fırsattan yararlanarak bakışlarımı Nehir' e çevirdiğimde şasırdığı ve endişelendiği belliydi. Sanki kim olduklarını biliyordu, iyice meraklanmaya ve sinirlenmeye başlamıştım. Nehir' in yüzünü çatık kaşlarla inceledikten ve hiç bir şey anlayamadıktan sonra devam etmesi için bakışlarımı tekrar avukata çevirdim. Avukat bey devam etmesini istediğimi anlamış olacak ki boğazını temizledikten sonra dudaklarını aralayarak sözûne devam etti.

- Mûvekkilim Uras bey, Nehir hanımın annesi Sinem Bilgili' nin uzaktan da olsa kuzenidir. Sizinde bildiğiniz üzere hayatta olan akrabaları yoktur Uras bey dışında. Biraz geç olsada Uras bey olanları öğrenmiş ve Irmak ile Aslı' nın bir aile ortamında bûyûmelerinin daha iyi olacağını dûşûnerek mahkemeye başvurup onları yanına almak istemiştir. Uras bey yurt dışında yaşadığı için mahkeme oradan yûrûtûlmûş ve ulaşılamaması nedeniyle Nehir hanıma da haber verilememiştir. Şimdi asıl konuya gelecek olursak; mahkeme Aslı ve Irmak' ın Uras bey ve eşi Emel hanım ile kalmasının daha uygun olacağının kararı ile sonuçlanmıştır.

KARANLIĞIN İÇİNDEN ( BİTTİ )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin