ⅩⅬⅠⅠ

665 74 2
                                    

Kendini hiç plastik çanta gibi hissettin mi?
Rüzgarla kayan,
Yeniden başlamayı isteyen...

Hiç hissettin mi , kağıt kadar ince?
Kağıttan bir ev gibi,
Rüzgarla birlikte çöken.

Hiç bu kadar dipte olduğunu hissettin mi?
Yerin 6 feet altında çığlık attığını...
Ama kimse hiçbir şey duymuyor.

✎ ✐✎ ✐✎ ✐✎ ✐✎ ✐

''Selam kızlar,'' sesi görmezden gelmeyi düşünürken Ezgi'nin beni dürtmesiyle kulaklığımı çıkarıp kitabımdan kafamı kaldırdım. 

''Selam, İlker. Hayırdır?'' dedi son 3 aydır en yakın arkadaşım olan kız kahve rengi saçını kulağının arkasına sıkıştırıp. 

''Biliyorsunuz ki Biyoloji hocamız olan Helin Hoca bu yıl 9. ve 10. sınıflar için gezi düzenliyor. Bunun için beni görevlendirdi ve bende ikinizin gelip gelmeyeceğinizi soracaktım.''

Kabuslarım bir miktar azalsa dahi hala neredeyse her gece görüyordum, her ne kadar eskisi gibi çığlık atarak uyanmasam da eskisi kadar etkisi altına alıyordu beni. Başımın ağrısı da bu yüzdendi, bu yüzdendi okulda ruh gibi dolaşıp herkesten uzak oluşum. 

Hayattaki bütün şansımı Umut'un okuduğu liseyi kazanarak harcadığımı düşünsem de bütün soğuk davranışlarıma rağmen Ezgi gibi bir arkadaş da edinmiştim, sınıfın geri kalanıyla ise pek ilgilenmiyordum. 

Ağzımı açıp reddedeceğim sırada Ezgi omuzlarımdan tutup yalvaran bakışlar atmaya başlamıştı, ''Banu...'' dedi son harfi uzatarak. ''Lütfen gidelim, lütfen, lütfen! Hem Umut da gelir üçümüz takılırız, çok eğleniriz, hadi gidelim,'' dediğinde onun bu haline gülmek istesem de başımdaki ağrıdan dolayı yüzümü buruşturdum. 

''Ezgi, bağırma,'' dedim başımı tutarak. ''Dakika başı bağırma, yeter bana. Gidelim,'' dedim isteksizce. 

Hala bizden cevap bekleyen İlker'e baktığımda göz göze geldik. Ezgi, ''yaşasın! Sonunda derslerden uzak bir tatil!'' diye bağırdığında beni hatırlamış gibi, ''pardon, sessiz duracağım,'' diye ekledi gülümseyerek. 

İlker ise sanki Ezgi'yi duymamış gibiydi. ''İyi misin?''

''Evet,'' deyip kestirip atsam da sanırım o yıl en uzun konuşmamız bu olmuştu. 

Küçükken ayrılışımızın üzerinden 10 yıl, bazı nedenlerden dolayı lisenin ilk yılından sonra o okuldan ayrılmamın ve bu konuşmanın üzerinden 2 yıl geçmişti. 

O'nu görmeme rağmen tanımamamın üzerinden 2 yıl geçmişti, ikinci kez tanışmamızın üzerinden ve onun benim kim olduğumu bilmesine rağmen tek kelime etmemesi üzerinden tam tamına 2 yıl geçmişti. 

Onu tanımamıştım, nasıl tanımazdım? 

10 gün önce anonimi bulmak için stolk yaptığımda yine aynı isme denk gelmiştim; Atlas İlker KESKİN. Ben yine tanımamıştım. 

Hatırlayamamıştım yarım kalan geçmişimizi, yarım kalan bizi...

Ve şimdi 17 yaşındaydık; ben hala geçmişteki küçük çocuğun gelip saçlarımı okşamasını istiyordum, serçe parmağımla oynayıp bana Plüton demesini...

Ve şimdi 17 yaşındaydık, iki kuzeninden biri olan Rana gizlice gözyaşlarını silerken ve Arda koridorda dönüp durmayı keserken, yüzleri geçen yılların etkisiyle daha da çöken anne ve babası benim gibi bekliyordu doktorun ağzından çıkacak kelimeleri. 

Ve şimdi 17 yaşındaydık; bana 'özgür olmam' için verdiği, arkasında kanat deseni olan cekete sımsıkı sarılıp boynumda onun aldığı Plüton kolyeyi taşırken... dikkat kesildim doktorun umudumu yeşertecek ya da öldürecek kelimelerine.

Yazar 『texting』Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin