Sabah namazı için kurduğum alarmın çalmasıyla gözlerimi açtım. Saat altı civarıydı. Sonradan kafama dank etmesiyle bu sabahın yeni hayatımın ilk sabahı olduğunu anladım. İşte şimdi kendimi hiç bilmediğim bir enerjiyle dolmuş hissettim. Kalkıp elimi yüzümü yıkayıp abdestimi aldım ve namazımı kıldım.
Namazımı kıldıktan sonra normalde hemen kafamı yastığa gömer uykuma kaldığım yerden devam ederdim ama bu sabahki enerjim buna müsaade etmedi. Saat de daha yediye anca geliyordu.
Ben de Şeyma'nın erken geleceğini varsayarak kahvaltı hazırlamaya karar verdim. Mutfağa girip buzdolabını açmamla enerjimde belli bir düşüş yaşamadım değil.
Tabiki bomboş bir dolapla karşılaşmıştım. Babam elinden geldiğince kira tuttuğu bu evi döşemişti ama dolabı da dolduracak değildi ya. Akşam da yerleşme telaşıyla hiç dolaba bakmak aklımıza gelmemişti. İş başa düşmüştü yani. Gidip alışveriş yapmalıydım. Sonra da gelir kahvaltı hazırlardım.Odama gidip üstüme günlük hemen üzerime geçirebileceğim elbiseyi giyip şalımı da bağladım. Telefonumu ,cüzdanımı ve anahtarımı da alıp çıktım. İnşallah yakınlarda açık bir market bulurdum.
Sitenin yollarından geçerken aynı zamanda siteyi tanımaya çalıştım. Sitenin bir marketi ya da bakkalı olmalıydı diye düşünüyordum.
Biraz yürüdükten sonra bir market buldum ama kapalıydı. Saat daha sabahın yedi buçuğu olduğu için kapalı olmasına şaşırmamak gerekiyordu. Umudumu kaybetmeden sitenin dışına çıkıp bakkal aramaya karar verdim. Sitenin dışındaki yolun kenarından yürürken etrafa bakınıyordum. Yol da pek işlekti. İnsanlar işe gidiyordu herhalde.
Bakkalı arayan gözlerim tam elli metre ötedeki bakkalı görmüştü ki yirmi metre ileride yerde bir başka şeye daha takıldı. Uzaktan pek göremesem de bunun bir insan olduğunu anlamak zor değildi. Yolun kenarında ağacın dibinde iki seksen yatıyordu. Ölmüş olabileceğinin verdiği ürpertiyle dilim damağıma yapışırken öylece durduğumu fark ettim. Cansız yatan bedene bakarken buz kesmiştim ama ya ölmemişse, ya kurtarılmayı bekliyorsa diye düşünerek yavaşça ilerledim.
Başına gittiğimde yirmili yaşlarda bir gençle karşılaştım. Görünürde herhangi bir yarası, kanaması yoktu. Teninde morluk da görememiştim. Biraz daha yaklaştım. Baş ucuna geçip soluklarını dinledim. Solukları da gayet normaldi. Böylelikle korkum damarlarımdan çekilip gitti. Cesaretlenerek "Beyefendi?" diye seslendim. Reaksiyon alamadığımda birkaç kez daha seslendim ve en son yüzünün ekşidiğini gördüğümde baş ucundan kalktım. Ambulansı aramak için telefonumu çıkarıp numarayı tuşluyordum ki kıpırdanmaya başlamasıyla telefonu indirdim.
Genç adam yüzünü sıvazlayarak ve birkaç kaba sözü ağzında dolandırarak yerinden kalktığında uzaktan şaşkın bakışlar atıyordum. Ne olduğuna anlam veremezken başını tutarak ayağa kalkmasını izledim.
Gözlerini birkaç kere kırpıp etrafa bakınırken beni gördüğünde kaşlarını çattı.
"Sen de kimsin? " dedi. Şaşkınlığımı üstümden atamazken nedense hikayeye en başından bir giriş yaptım. "Ben bakkala gidi-"
"Kimsin diye sordum." deyip sözümü sertçe kesip kibirli bakışlarını üzerime diktiğinde sinirlendim. Yardım etmek için çabalarken böyle kaba davranması çok saçmaydı.
"Yolun kenarında sizi bulan herhangi biri. Kendinize geldiyseniz iyi günler."
Arkamı dönüp yeri döve döve yürümeye başlamıştım ki kolumdan tutup çevirdi.
"Bak, hala pek ayılamadım tamam mı? Kusura bakma."
Kolumu elinden kurtarıp "Tamam," dedim.
Dişlerimi sıkmamak için dayandım. Ayılamadımdan kasıt hala damarlarında bir zehri taşıyor olması mıydı?"Telefonunu kullanabilir miyim?"
Telefonumdaki acil servis numarasını silip uzattım. Kollarımı önümde kavuşturdum ve beklemeye başladım. Numaraları tuşlayıp telefonu kulağına götürdü ve telefon açılana kadar etrafına bakınıp durdu.
"Kaan, benim Alp. Takside sızmışım. Taksici yolun kenarına bırakıp gitmiş. Cüzdanı telefonu her şeyi götürmüş şerefsiz. Gelip alsana beni. Konum atıyorum şimdi. Tamam bekliyorum."
Telefon konuşmaları bitince telefonu uzatıp "Teşekkür ederim." dedi nazikçe. Ben ise takside sızmış genç adama kısık sesle "Önemli değil." deyip yoluma koyuldum. Arkamdan geldiğini hissedince arkama döndüm. Gerçekten de arkamdan geliyordu. Korkmalı mıydım? Hala sarhoş sayılır mıydı?
"Niye peşimden geliyorsunuz?!" diye dişlerimi sıkarak konuştum. Valla sabah sabah çekecek çilem varmış.
"Senin peşinden ne gelicem kızım?" dedikten sonra ilerideki bakkalı gösterdi.
"Açım bakkala gidiyorum.""Sabır ver Allah'ım!" deyip yürümeye devam ettim. "Hem o zıkkımı içerler hem de ağızlarıyla içmezler. Sonra yol kenarına atılıp gittiklerinde öldü sanırsın ayyaş çıkar."
"Yalnız ben onları duyuyorum." demesiyle adımlarımı hızlandırdım. "İstanbul'un ayyaşı bile kibirli oluyor!" diye söylendim.
"Bunu da duydum." dediğinde durup arkamı döndüm. "Kardeşim cins misin sen?! Sabah sabah valla sinirlerimi tepeme çıkardın! Bir git ya! Başka yerde ara marketini!"
Yolun karşısından yürümeye karar verdim. Karşı kaldırıma geçecektim ki acı bir fren ve sonrasındaki savrulmayla neye uğradığımı şaşırdım.
"Salak mısın lan sen?! Ölüyordun az daha!"
Arabadan inen şoför "İyi misiniz?" diye telaşla sorduğunda "İ-iyiyim." diye cevap verdim. Adam arabasına binip gittiğinde kalbim ağzımdan çıkacak gibi atıyordu.
Az önce ayyaş diye ağzıma geleni söylediğim genç hayatımı kurtarmıştı. Şimdi hangi yüzle teşekkür edecektim hiç bilmiyordum."İyi olduğuna emin misin sen?! Betin benzin attı. Hastaneye falan gitmek ister misin?" dediğinde "İyiyim ben," dedim. "Teşekkür ederim."
"Bir daha öyle yola atlama. Yanında benim gibi bir ayyaş olmazsa ölürsün."
"Yalan mı? Ayyaş değil misin?" diye sakin sakin sorduğumda güldü. "Az önce seni ben kurtardım farkında mısın?"
Sinirlerim bozulduğundan olsa gerek ben de güldüm.
"Gel hadi bakkaldan su falan alalım da kendine gel." dediğinde sesimi çıkarmadım.
Bakkala vardığımızda elime su verip arkadaşlarını beklemek üzere dışarı çıktı.
Ben de biraz daha kendime gelince alacaklarımı alıp parasını ödedim. İki elimdeki dolu dolu poşetlerle dışarı çıktığımda bakkalın önüne simsiyah lüks bir araba yanaştı. Genç adam arabaya binerken beni gördüğünde geri indi."Evine bırakmamızı ister misin?"
"Gerek yok." dediğimde "Emin misin?" deyip poşetlere baktı.
"Evet." dememle omuz silkip "Sen bilirsin." dedi ve arabaya bindi. Yolun kenarından yavaş yavaş yürümeye başladığımda lüks araba yanımdan geçip gitti.
Ben ise İstanbul'da uyandığım ilk sabahın ne kadar garip olduğunu düşünmeye koyuldum. Daha ilk günden bu kadar olay yaşamanın verdiği stresle İstanbul'a alışamayacağımı ya da çok zor alışacağımı düşündüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKRA
Fiksi RemajaOn üçüncü bölüme kadar düzenlenmiştir. Diğer bölümler yavaş yavaş düzenlenip tekrar yayınlanacaktır.