Masaya çayımı koyup "Günaydın," diye şakıdım. "Bugün hava çok güzel değil mi?"
Henüz tepeye ulaşmamış güneş içimi öyle güzel ısıtıyordu ki içimde rengarenk çiçekler açıyordu. İçim cıvıl cıvıldı ve sebebini bulmak için uğraşmak yerine keyfini çıkarmaya karar vermiştim."Günaydın," diyen Şeyma gökyüzüne baktı. "Hava dün de bu kadar güzeldi. Ben yanlış mı hatırlıyorum?"
Buket kafamın içini görebiliyormuşçasına gözlerime baktı. "Onun güneşi başka."
"Ha anladım," diyen Şeyma'ya "Ne anladın sanki?" diye sordum. Mutlu olmamı nereye bağlayacaklardı bilmiyordum ama umrumda da değildi. "Bugün Kaan'la ders çalışacaksınız değil mi?" derken zekasının her karışını beni analiz etmeye adayan Şeyma'yı görmezden gelip çayımı yudumladım. "Kaan'ın seninle eşleşmek için çevirdiği oyunu Allah bilir," demesiyle "Başlama yine," diyerek araya girmeye çalıştım ama başarılı olduğum söylenemezdi. "Bak başka biri olsa sana abayı yakmış diyebilirdim ama..."
Kendimi tutamayıp "Ama?" diye atlayıverdim."Ama o Kaan Vardaroğlu."
"Ne olmuş yani?" diye sorarken içimdeki muhasebe defterim açılmıştı da sayfaları bir bir çevriliyordu sanki. "Onun hakkında ne biliyorsun?" derken ellerini masaya çıkarıp birbirinin üstüne koyarak bir anda hakim cübbesini giyiverdi Şeyma. Kaan hakkında hüküm verecekti.
Peki ben Kaan hakkında ne biliyordum? İşletme okuyordu, sınavlara gelmek dışında kendi şirketlerinde çalışıyordu, ukalaydı, kurnaz görünüyordu, kimseyi umursamazken tüm dikkatleri hep üzerine çekiyordu, bir de işte yakışıklıydı falan.
"Hiçbir şey," demeyi bunları kızlara söylemeye tercih ettim. "Doğru düzgün bildiğim pek bir şey yok."
"İşte bu yüzden dikkatli olman gerekiyor. Ben seni tanıyorum. Ama bak sen onu tanımıyorken o seni nasıl tanıyor olabilir? Senin beklentilerinle onunkiler çok farklı olabilir, ki bu yadsınamayacak kadar büyük bir olasılık."
"Spekülasyon yapmak için elimizde yeteri kadar bilgi yok," diyerek söze giren Buket'e hemen cevap verdim. "Spekülasyon yapmamıza gerek yok ki."
"Anlatmak istediğimi sen gayet iyi anladın İkra," diyerek sandalyesine yaslanan arkadaşıma kaçan keyfimin öfkesiyle "Ben bir şey anlamadım Şeyma," dedim. "Karın ağrını anlayamıyorum."
"Ben seni korumaya çalışıyorum."
"Kaan'dan mı koruyorsun? Niye?"
Sorumu cevapsız bırakmayı tercih ettiğinde ben de daha fazla konuşmaya gerek duymadım. Kaan'la aramda bir şey yoktu. Olması da olası değildi ama Şeyma beni yıpratıyordu.
"Derse gidiyorum," diyerek masadan kalkıp çantamı omzuma taktım. "Dersine daha var," diyen Şeyma'ya "Olsun," deyip kantinden çıktım. Alp'le konuşmak istiyordum. Telefon numaramı benden izinsiz Kaan'a verdiği için ikaz etmeliydim. Kaan'ın ne yapmayı çalıştığını anlamadığım şu günlerde beni avucunun içine almasına izin veremezdim. Kulüp çalışması dışında onunla koridorda dahi karşılaşmamalıydım.
Alp arkadaşlarıyla sınıfının kapısında muhabbet ederken seslenip "Gelir misin?" diye sordum. Arkadaşlarını sınıfa gönderip yanıma geldi. "Ne oldu?"
Cebimden telefonu çıkarıp Kaan'ın numarasını gösterdim. "Bu onun numarası değil mi?" Ne yapmaya çalıştığımı anlamayan bakışlarıyla "Kaan'dan bahsediyorsan evet, ne olmuş?" diye sorduğunda incitmeden konuşmaya çalıştım. "Ne demek ne olmuş Alp? Kaan'a numaramı niye veriyorsun? Benden izin aldın mı?"
"Senden izin falan almadım," deyip duvara yaslandı. "Çünkü numaranı ben vermedim." Suçlayıcı tavrımla biraz öfkelenmiş biraz da hayal kırıklığına uğramıştı. Hata bendeydi. Emin olmadan, öylece kendi kafama göre gelip ondan hesap sormuştum. Şeyma'ya olan sinirimi de ondan çıkartmaya çalışmıştım. "Özür dilerim, aklıma sen geldin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKRA
Fiksi RemajaOn üçüncü bölüme kadar düzenlenmiştir. Diğer bölümler yavaş yavaş düzenlenip tekrar yayınlanacaktır.