2

1K 57 25
                                    

"also I like this shirt, see you on Saturday evening."

Buluşma saatine kadar her şey normal ilerlemişti. Carmen ile Edward'ın takımlarını tek tek inceleyip tarzını yorumlamış, eski sevgililerimiz hakkında hiç konuşmadığımız kadar konuşmuş, çıkmadan önce gevşemek için rezidansın havuzuna girmiştik. Evet, Los Angeles' ın merkezindeki bir rezidansta yaşıyordum. Hayır, zengin değildim fakat tek başıma çalışarak yüksek bir mevkiye ulaşmıştım. Genç yaşta bir çok şey başarmıştım tek başıma.

Edward ile nerede buluşmamız gerektiğini konuşurken bana Beverly Hills'de kaldığını ama benim için merkeze gelebileceğini söylemişti. Kafamda ona dair yargılar biraz biraz oluşmaya başlarken buluşma yeri olarak evimin olduğu sokağın iki alt sokağındaki kahveciyi seçmişti. En azından şehrin diğer ucu değildi.

Haberleşmemizin ardından geçen birkaç saatten sonra hazırlanmış ve her zamanki gibi güneşli bir LA gününde kahveciye doğru yürümeye başlamıştım. Demiştim ya buluşma saatine kadar her şey normaldi diye, asıl sorun kafeye yaklaştığımda başlamıştı. Dükkanın önünde toplanan ve güvenlik görevlilerinden dükkanın içini çekmeye ya da girmeye çalışan paparazziler dükkanda bir ünlü olduğu sinyallerini verirken içeride göreceğim tek insan üzerinde yoğunlaşmış ilgiyi düşününce gözlerimi devirdim. Aslında henüz bu tablodan tahmin etmeliydim her şeyi.

Birkaç saniye sonra dükkanın içini de dışı kadar kalabalık görünce çaresiz bir şekilde küçük kol çantamdan telefonumu çıkarıp Edward'ın sohbet kutusuna girdim.

☆ üstünde ne var?
▪ne?

Verdiği cevaba hep yaptığım gibi göz devirirken anlaması için birkaç saniye verdim ona.

▪oh, tamam.
▪kırmızı desenli bir gömlek, arkam dönük oturuyorum ama şimdi ayağa kalktım.
▪o sen misin? kumral, kısa saçlı?
☆ bingo! Neredesin? Göremiyorum seni.
▪solundayım.

- Hey!

Dediği gibi solumdan gelen kalın erkek sesi ile o yöne döndüğümde gördüğüm tanıdık sima ile neredeyse telefonumu düşürecektim.

- Edward nerede?

Verdiğim tepkiye bir aralar takıntı haline getirdiğim kocaman gamzeleriyle gülümsedi ve elini tokalaşmak için uzattı.

- Ben Harry Edward Styles, sen de Skylar Faye Reinhart olmalısın. Tanıştığımıza memnun oldum.

Hala yüzümdeki şok etkisinin verdiği ifadesizlik ile elini sıkarken diğer elini bluzumun çıplak bıraktığı koluma koydu.

- İyi değil gibisin. Kahve içmek ister misin?

Başımla belli belirsiz onaylamamın ardından büyük elini kolumdan ayırıp sırtıma koydu ve az önce kalktığını düşündüğüm, camın kenarındaki iki kişilik masaya yönlendirdi. Ben oturmadan önce sandalyemi çekerek centilmenlik yaptığında kısık sesle teşekkür ettim. O Gucci takımlar olması gerektiği gibiydi, sahne kıyafetleriydi.

- Ne içmek istersin? Ben sen gelmeden önce latte almıştım, istersen aynısını da söyleyebilirim sana.

- Olabilir, teşekkürler.

İşim gereği neredeyse her gün ünlülerle, müzisyenlerle ve sanatçılarla görüşen ben karşımda ergenliğimden beri konserine gitmeyi ve tanışmayı hayal ettiğim adamın karşısında dona kalmıştım. Gözlerimi kafede gezdirince birkaç kişinin daha bize baktığını gördüm ama henüz fotoğraf çeken telefonlar ortaya çıkmamıştı.

- Bu nasıl mümkün olabilir?

Onun yüzünde takılı kalmış bakışlarım sırasında sipariş vermiş, şimdi ise gelmişti kahvem. Aslında ben daha çok milkshake insanıydım ama onun kahvekolik olduğunu bildiğimden uyum sağlamayı tercih etmiştim.

𝑠𝑘𝑦𝑙𝑎𝑟 ☆ H.SHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin