Saat 01.18 tarih, 13. Haziran Perşembe. Ben neden mi uyumadım? Belki bugün eskileri düşündüğümden beni bu saatte bunlara yazmaya teşvik eden bir şey vardır. İçimdeki zehri böyle atıyorumdur. Dilimin söyleyemediklerini kalemimle konuşturuyorumdur. Beyaz sayfalara o günleri anlatıyorumdur.
Her zaman "nasılsın" sorusuna berbat olduğum hâlde "iyiyim." demekten sıkıldım. Alışkanlık yaptım bunu. Çünkü öncelerden bu kelimeyi tam anlamıyla yaşıyordum. Bana bu kelimeyi yaşatan sen vardın hayatımda. Şimdi ise arkana bakmadan gittiğin o yollarda ki adım seslerin var hâla kulağımda. Dinliyorum o sesleri, belki geri dönerler diye bekliyorum. Umut edip bakıyorum arkandan sen kayboluncaya kadar gözümü kırpmıyorum. Oturup ağlıyorum geri dönmeni diliyorum. Sen ağlamama dayanamazsın diye hiç durmaksızın ağlıyorum. Kıyamadığın gözlerimden yaşları senin için akıttım ama silenim olmadın bu sefer, kıyanım oldun bana. Gözyaşlarım yağmurla yarışırcasına aktı o yolun ortasına. Ama sen bunu umursamadan yoluna devam ettin. Ben o toprak altında ağlıyorken sen arkanı bile dönüp bakmadın. Kendimi kandırılmış gibi hissediyorum. Seven sevdiğine kıyamaz biliyorum. Ya sen hiç sevmedin mi beni? Sevdiysen nasıl kıydın bana? bu kadar mıydı sevgin, bu kadar mıydı bana olan tutkun? Sadece merak duygusundan soruyorum bu kadar mıydı bana olan aşkın?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçimdeki Ses
РазноеBir insanın söylemediği ya da söyleyemediği şeyleri dışarıya yansıtma şekli elindeki tuttuğu kalemden geçer. Dilinin söyleyemediği sözleri, zehirleri bir kalemin ucundan döküverirsin. Belki fazla kırıcı olursun ama sen zaten mahvolmuş bir şekildesin...