Yıllar önce tam da bugün koptu bağımız. Önce ellerin ayrıldı bedenimden, sonra gözlerin ayrıldı buğulu gözlerimden. İnanmadım ilk başta şaka yapıyor herhalde dedim. Yanılmışım sanırım. İki gün geçti, iki ay geçti, yedi yüz otuz beş gün geçti...
Ama kabullenemedim ben. Yakıştıramadım bunu bize. Öyle güzel severken ben düşünmedim hiç ayrılığı. Ruhumu, bedenimi sana emanet ederken ilk defa güvendim birisine. O güvende cam kırıklarından ibaret oldu. Her seni düşündüğümde ayaklarımın altına saplandılar. Ama biliyor musun hiç birisi senin kadar acı vermedi bana. Hiç birisi canımı bu kadar yakmadı. Ayaklarımın altında oluşan o kanlar önemli değil onlara bir çare var, ya içimin kan ağlayışına ona da bir çare var mı? İşte bunu bilmiyorum.
Hiçbir şey düşünemez oldum. Kafam sisli bir hava gibi ardını göremiyorum. Güneşli günlere, mutlu olabilmeye ihtiyacım var sevgilim. Sen yokken bunlarda mümkün gelmiyor bana. Ama olsun bensiz mutluysan her şeye değer. Çektiğim acıları umarım sen yaşamıyorsundur. Bu duygu öyle bir şey ki canından parça koparıyor, kaldıramam senin acı çekmeni onları da sırtlanırım ben, yeter ki sen iyi ol gülümse. Çünkü gülümsemenin en çok sana yakıştığını fark ettim. Gözlerinden akan yaş mutluluk göz yaşı olsun, diğer türlüsüne ne kalbim el verir ne de yüreğim dayanır sevgilim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçimdeki Ses
RandomBir insanın söylemediği ya da söyleyemediği şeyleri dışarıya yansıtma şekli elindeki tuttuğu kalemden geçer. Dilinin söyleyemediği sözleri, zehirleri bir kalemin ucundan döküverirsin. Belki fazla kırıcı olursun ama sen zaten mahvolmuş bir şekildesin...