Evet! İçimde kıpır kıpır bir duygu vardı. Nasıl bilmiyorum set çıkışında dar sokakların ardından ilerledim. Soluğu ise boş diyara Dağları, tepelere gün ışığın semalara bir tutam izi bulunmaktaydı.
Şehri çevreleyen bir takım, ahır gibi olan evin önünde buldum kendimi. Kapının önüne park ettim arabayı. Öylece baktım evin dış cephesine.
Bir an beni büyüledi ve bir an büyülü bir ev olarak hissediyordum. Sanki özel bir yapımı vardı. Emek vardı, sevgi vardı benim bilmediğim çok şey vardı. O günü, aklımdan geçip durdu.
Sanki Arap kızı buradaydı. Hayal etmekte bile benim içime sinmişsin. Sigara tutuşu, hafiften tebessümü, kömür karası gözleri. Benim gözlerimin zıttaydı. Benim gözlerim sarıya kaçarken onun ki eşsiz bir güzelliği vardı. Arabadan indiğimde evin yanında bulunan taş blokların üzerinde oturdum.
Tam bu kaldırımın önünde oturmuştu.
Sigara içip yere atmıştı. Evet sigara yerdeydi. Bir an neden eğildiğimi bile bilmiyordum. Sigaranın ucunu elime aldığımda gözlerime inanamıyordum.
Sigaradan duman çıkıyordu. Bu bir mucize olması gerek ki, aramızda bir evliya olduğunu düşünmüyorum.
Yoksa.. diyerek gözlerim şokta çevreme baktım.
Burada mıydı? Ben mi hayal görüyorum.
Sigarayı yere fırlatarak çevreme baktım şaşkınlıkla.
Ben galiba yanılıyordum.. çıldırmış olabilirim. Olamaz! Bir kızı bu kadar takıntı yaparak kendimi bu hale sokamam. O buradaydı. Neden? Ne için buraya gelmişti?
Yoksa oda benim gibi mi düşünüyor?
Öyle olmalı..
Dur bakalım nerde bu Arap kızı.. onunla takılayım.. ben etrafıma göz gezdirdiğimde hayır diye düşündüm. Başka biri gelmiş olabilir. Ne kadar kaçık biriyim, o nasıl buraya gelsin. Saçmalıktı. bir kaç dakika sonra ayak sesi gelmişti.
Bir anda beline kadar uzanan siyah saçları, rüzgarın verdiği tonla havlara uçuşuyordu. Giydiği ipek gibi ince belinden sarkan entarisi, çok hoş görünüyordu.
Ben elimi birbirine kenetleyerek
“Beni mi arıyorsun? “ dedim.
Dönüp arkasına şaşkınca baktığında gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
Terlemişti ve saçları ensesine, yüzüne yapışmıştı. Güneş tüm yüzüne vuruyordu. Sanki bir hilal gibi..
Güneşin yansıması gibi parıldıyordu.
“Sana ne, senin ne işin var burada?” Diyerek omzunu silkti.
“Öyle mi” dedim ve demir paslanmış kapının önünde az önce düşürdüğüm cüzdanımı aldım.
“Bunu düşürmüştüm. Uzun zamandır bunu arıyordum. Bugün aklıma geldi”
“Peh..” dedi kaşlarını havaya kaldırdı bir an şüphelendi ve elini havaya kaldırarak “bizim otele gittiğimiz gece kaç defa cüzdanını çıkardın?”
Bu kızdaki zekaya inanamıyordum. Ben bile zar zor hatırlıyorum. İşte Şekha böyle zeki ve zamanlıydı.
“Bu yedek cüzdanım” diyerek aradan sıyrıldım ama inanmamıştı. Bunu gözlerinden görebilmiştim.
“Pes.. karşında salak yok! Sen git başka kadınları kandır”
O an, üzerimde kaynar su dökülmüştü. Ne zaman yumuşayacak. Aslında bu hali benim hoşuma gidiyordu. Sahte gülüşler vererek kimseye mutluymuş gibi yapmıyordu. En önemlisi de diğer kızlar gibi beni tahrik etme gibi bir niyeti yoktu.
Sabit duran bazen kaşları çatık, bazen mimiklerini oynatarak kendini ifade ediyordu. Hiç bir zaman kendisi dışına çıkmıyordu. Bunu biliyorum ve adım kadar iyi biliyorum ki hiç erkek arkadaşı olmamış. Bunu çok gece düşünür ve kafamda toparlıyordum. Belki çok sıradan, belki çok cahil, belki kendine özenmiyordu ama her haliyle mükemmeldi.
Çok saf, çok çocuksu her ne kadar yaşı benden küçük olsa bile benden olgun davrandığı kesindi.
Ben ne isem o benim zıt kutuplumdu. Ben ayakkabımı ters giyerken o düzenli giyer, ben dağınıksam o derli topluydu, ben yapı olarak güçlüyken o zayıftı ve ben ruh olarak zayıfken o benden yüzlerce kez güçlüydü.
Ne zaman gözlerine baksam bunları görüyordum.
Hep, kavgalarımız zıt olduğundan geliyordu.
Şimdi ne oluyordu?
Biz hiç bir zaman normal olmayacağız.
Biz derken galiba ben onu kendime ait bulurcasına konuşuyordum. Ah.. kendime ne kadar kızsam da boş. Söz dinletemiyorum şu gönlüme.
“Aslında doğruyu söylemek gerekirse” dedim demir kapının paslanmış haline bakındım. “Ben şu ahırı merak ediyorum” diyerek işaret parmağımı uzattım.
Beni süzdü ve daha sonra tek kaşını havaya kaldırdı. Saçlarını geriye itince kalbim duracak gibi oldu.
Böyle yapma zaten beni kendimden geçiriyorsun.
“Hmm.. ” diye mırıldadı ve kapıya yaklaştı. Kapının tokmağını tutuğunda bende ona doğru gittim.
Kokusu burun ucuma geldiğinde gözlerimi kocaman bir ışıldı vardı. Gözlerimi ondan ayıramıyordum. Sanki kendisini çeken bir mıknatıs vardı. O gittikçe bende onunla ilerliyordum.
Sanki ben ona ait ve oda bana aitmiş gibiydi.
Kapının tokmağını aşağı yukarı çevirdi.
“Doğrusunu söylemek gerekirse” dedi tekrar tokmağı çevirdi. “Ben içinde ne olduğunu merak ediyorum”
Tokmağı tekrar evirip çevirdi ve daha sonra bana baktı. Kirpikleri uzundu. Gözleri ise dünyanın en güzel gözüydü. Esmer teni beni baştan çıkaracak kadar şahaneydi.
Neden bu kadar ince ve ayrıntılı ona bakıyordum. Şu an kendimi bir sapıkmış hissi vardı. Öyle miydim? Başkalarına asla böyle detaylı bakamazdım. Peki neden?
“Orada ne duruyorsun gel aç bu kapıyı”
O an içimdeki tüm gücü şu kapıya veresim geldi. “Tamam çekil” dedim göğsümü yukarı kaldırarak havalara girdim. Bu havamla ben aya çıkardım ama
nasıl açacaktım bilmiyorum, en son ne zaman spor yaptığımı bile hatırlayamıyorum.
İki adım geriye doğru gittim tek ayağımı kapıya vurduğumda ayağım bir an çıktı diye düşündüm. Bunu ona belli etmeden tekrar vurdum ve paslanmış kapı aralandı. Ben tamamen bitmiştim, ayağım bir zonkladı tüylerim diken diken oldu. Bunu ona belli ettirmemeye çalışsam bile gözlerim ağlamaklıydı resmen.
Yine de açılmamıştı ama ben eğri büğrü yürüyeceğimden emindim.
“Açıldı” dedi.
Vay anası ne çektiğimi bilse kapıya değil benim ayağımla ilgilenirdi.
Yüzüm kıpkırmızı kesilmişti. Ona belli etmemek için arada sırıtıyordum.
Çok akılı değilse anlamaz. Oyunculukta iyiydim.
Bu sefer omuzumla giriştiğimde üzerimden bir kamyonettin geçtiğini varsaydım. Gözlerimi sıkıca kapattım o siren sesi kulağımda patlatıyordu.
“Hayır” dedim dişimin arasında.
Neyseki o duymamıştı. Bu sefer kapı tam açılmıştı. Beni dayak manyağı yapan bu kapının içine sokayım.
Ben bu kapıyı... diyerek derin nefes aldım. Hanımefendi içeride hazine varmış gibi benden önce girdi.
Dar bir koridordan ilerledik. Sonra tavanlara baktığımda her yerde örümcek ağı vardı. Duvarlarda yıpranmış duvar kırıntıları dökülüyordu.
Giydiğim beyaz gömleğin boğaz kısmındaki düğümü açtım. Sonrada tüm düğümleri açtım. Altında gri bir tişört giymiştim.
Şekha odalarda gezinirken ben sadece arkada olan odanın pencereden şehrin tüm manzarasına daldım. O kadar güzel bir manzaraya onunla birlikte olduğuma inanmıyordum. Sanki bir rüya gibi uyanınca bitecek gibiydi.
Bir haftadır ondan uzak yaşamıştım ama her gün gecelerimi süslüyordu. Her geçen geceleri oflayıp pufluyordum. Onu düşünmekten kendimi düşünmeyi unutmuştum. Eskiden bir tek kendimi düşünüyordum ama şimdi artık kendimi düşünecek mecal bırakmamıştı benden.
Ah Arap kızı.. bir yumuşasan anlaşırız ama yok.
“Orada ne yapıyorsun?” Dedi şekha yanıma yaklaştı.
Bir anda yutkundum. Gelme diyesim geldi ama o bana doğru adımlarını atıyordu. Şu an onu düşündüğümü bilmiyordu. Onu hayal ettiğimi.. kocaman siyah gözleriyle şehirin manzarasına baktı.
Ben ise ona bakmaktan kendimden geçtim.
Ah.. ahh..
Canım çok yanıyordu ama elimden hiç bir şey gelinmiyordu. Yüzünün her ayrıntısına baktığımda sadece bir çizik olduğunu fark ettim. Gözleri manzaraya dalarken içindeki o gizli hazinesine dalmıştı. Ne olduğunu bilmediğim bir acısı vardı gözlerinden bunu okuyabiliyordum. Hayal ettiğim kadın tam karşımdaydı. Tek hamlede ona dokunacak ona sevdiğimi söyleyecektim. O ise benim varlığımdan habersizdi. Elim ona erişecek kadar yakın ama ona dokunacak kadar uzaktım.
Bir an ona yaklaştım ve o sıra dönüp bana baktı.
“annem hep bana şunu derdi, dünyanın güzellikleri ardı sırası gelmez ama biz sürekli bu bundan daha güzel diyerek hep güzel dediklerimizi unuturuz. Yenisi gelince eskileri hiç yokmuş gibi davranırız” dedi sesindeki incelikle.
İlk defa benimle sakin ve kibar konuşmuştu. Her hali farklı güzellikteydi. Onu anlatmaya kalkışsam mecnun Leyla’ya olan aşkı gibi romanlar çıkardı.
Tekrar manzaranın görkemli güzelliğine baktı. Hayran kalmıştı bunu gözlerinden görebilmiştim. Belki de hayatında ilk defa böyle bir güzellik görüyordu. Çünkü ben onun kadar doyasıya bakmamıştım.
“Şekha” dedim sakince. O ifadesizce dönüp bana baktı. Elimi iki koluna değindi. Ne olacağını bilmiyorum. Sadece onun aşkından içime bir alev sarmıştı. Kendime doğru çektim ve dudaklarını kendi dudaklarıma kenetledim. Şaşkınca gözlerini kocaman açmıştı.
Onu duvara doğru sürükledim. Şimdilik bir itiraz yoktu.
ellerim vücudum en çok da kalbim titriyordu. Kendimi bir denizin içinde efsunlar görüyormuş gibi hissettim. Hiç bir his buna benzemiyor eşi benzeri yoktu. Kayboldum, kendimi kaybetmiştim.
Pişmanlık duymaya başladım. Bir sürü kadına dokunmuştum ama o ise hiç bir erkeğin koluna girmemişti.
Aniden kendimi geriye çektim. Çok üzülmüştüm. Keşke hiç bir kadına ait olmasaydım.
Saf yüzlerin, saf kalbe ait olsaydım. Keşke zamanı geriye alıp hiç bir kadının kokusunu içime çekmeseydim. Sadece onun kokusuna içime sindirseydim. O sahte kadınların birbirine karışmış duygularına kendi duygularımı eklemeseydim.
Onlara hiç bir zaman ait olmasaydım, gözlerini boyayan gökkuşağı olmasaydım.
Sadece kendi dünyasına ait olan duygularıyla değil ne ise o olan Şekha’nın olsaydım. Hiç bir zaman boyalarla süslenmemiş, kömür gözlü şekha’nın kalbinde bir bütün olsaydım.
Olsaydım da onun ruhumda sarmalasaydım.
Ve sen dünyanın mükemmel kadını daha iyilerine layıksın.
“Ben... çok özür dilerim... sana bunu yapmak istememiştim.. üzgünüm” diyerek boş koridora doğru yürüdüm. Biraz önce sızlanan ayağım kırıp dökülen kalbimin ağrısı yanında hiç kalıyordu. Hızlı adımlarla arabaya bindim.
Gözlerim dolmuştu. Ben.. kendimi yeni tanıyordum. Dışımdaki ben değilmişim. İçimde kendimi hep saklamışım..
“Neden!” Diye bağırdım ve elimi sertçe direksiyona vurdum.
Sanki dünyanın en kötü insanı benmişim. Gözlerim dolmaya başladı. Arabayı hızlıca sürdüm. Yüz seksen bir hızla dönüş yaptım.
Onu orada bırakmamalıydım.
Geri mi dönseydim. Evet onu evine bırakırsam daha iyi hissederim kendimi. Ne düşünüyorum ki ben bunları. Ona zarar verecek biri varsa oda benim!
Derken direksiyonu çevirdim. Dönüş yapmıştım bile.
Şu an yaptığım ne olduğunu biliyordum kendime acıyordum. İçim rahat olsun diye geri dönüş yapmıştım. Sadece vicdanımın sesini duyuyordum. Şu an çok kötüydüm ve Kendime gelmem için haftalarca tedavi olmam gerekiyor.
İki elimi başımın arasından geçirdim.
Aynı yerde durdum ve kapının pervasından ona baktım. Hala şoktaydı. İçeriye girdiğimde bana baktı. Sanki onu çok üzmüştüm.. öyle mi yapmıştım?
“Ben.. seni evine kadar bırakayım... belki sen Ak-şam oldu” dedim.
Önce bana baktı, sonra yavaş adımlarla kapıya doğru yürüdü.
Ön koltuğa otururken bile başını yerden kaldırmıyordu.
Neden böyle bir şey yapmıştım?
Direksiyonu çevirdiğimde ona öyle bakılmaktan kendimi alıkoyamıyordum.
Kendime kızmaktan başka bir şey yapmıyordum. Bir an gözlerim doldu.
Nerde eski ben! Bir şey birbirine girince hemen çözümü bulurdum. Şimdi peki?
Sorumsuz biri olduğumu şimdi daha iyi anlıyordum.
Büyük bir hayal kırıklığı!
İnsanın kendini tanıyabilmesi için aşık olması gerekiyor ama imkansız bir aşka dahil olmak kadar çaresizce..
Aşk aciz kalmaktı.
Aciz olmak ise bir hiç olmak demek.
Kokusu hala tenimdeydi. Hayal ettiğim kadın tam yanımdaydı.
İmkansız kadar uzaktı.
Onu sevdiğim için pişman mıydım? Değil miydim?
Aşk bu kadar acı mı veriyordu?
Sadece ben mi bu kadar acı çekiyordum. Ne kadar beceriksiz, sorumsuz biriyim. Ben dünyanın en aşalık adamıyım. Arabayı 170 hızla gidiyordum. Bunu fark ettiğimde dar sokaklara girmiştik.
Çok acımasızca davranmıştım.
Dar sokaklar eşliğinde gidiyordum.
Yusuf abinin mahallesine yaklaştığımda durdum.
“Yusuf abinin evinde mi kalıyorsun?” Diye sordum.
“Hayır, evimiz iki mahalle ötede”
“Öyle mi..” dedim oysaki biliyordum.
Köyden taşındığını, annesinin köy için ağladığını uvaş teyzeden duymuştum. Gerçi ben şekha hakkında bir şey öğrenmek için ağzını yokladım. Sonra uvaş teyze bana şekha’nın tüm hayatını anlattı.
Şimdi az da olsa onu anlıyordum.
Büyük bir hayal kırıklığı..
Her gün babasının yolunu gözleyen bir kız.. çok acı vericiydi.
Babam öldüğünde her gün kendimi sorguluyordum ama babamın beni terk etme düşüncesi bile beni bitirirdi.
Yaşıyor beni görmek istemeyen bir babamın olma düşüncesi bile tüylerimi ürperiyordu.
Gözlerindeki o hüzünü artık görebiliyordum.. bunu fark etmem geç oldu.
Hava gittikçe kararmaya başladı, ben ondan kopmak istemiyordum.
Başını havaya kaldırdı. Güzel yüzünü gözlerimle okşuyordum. Narin ve bir o kadar temizdi.
“Ben ineyim” dedi kapıyı açarak ağır adımlarla yürüdü.
Bir kere arkasına bakmasını diledim. Henüz uzaklaşmamıştı ve döndü.
Bakışlarını karanlık gölgelerinin ardından sıcak bir tebessüm var gibiydi.
Hafifçe tebessüm ettim. Kalbim o anda normal atmaya başladı, bende rahat bir nefes aldım.
Başımı direksiyona verdim ve derin nefes almaya çalıştım.
Çok canım yanıyor, ne bileyim kendimi hastaymışım gibi hissediyordum.
Ah be arap kızı.. ne yaptın bana?
Arabayı dar sokaklarda ilerlettim. Yıldızlar kör karanlığa sığınmıştı. Bende şafağın sökmesi için acı çekmeye mahkum olacaktım.
***
Gece geç olduğunun farkındaydım. Ben otelin en yüksek düzeyde olan minareden şehrin geleneksel manzarasını izliyordum. Bir düğün sesi, bir havayı fişekler patlıyordu gökyüzünde. Ben gökyüzünün en sade halinde onun narin yüzünü görüyordum.
Her geçen gün geçer diyordum ama daha fazla içime siniyor şekha.
Sanki sigaraya gibi. Bir dersin iki dersin sonra dumanı içine siniyor bağımlılık yapıyordu.
Sen benim bağlamlılık yaptığım en berrak yıldızsın şekham. Sen gökyüzünün en şenlik, en parlak olan yıldızım şekham.
Gökyüzüne dalarken bir anda Halit beyin sesi duyuldu.
“Hiç ses seda sende gelmiyor” diye seslendi. Arkama dönüp baktım. Hiç seslenmemiş gibi kendi iç duygularıma geri döndüm.
Dışarıdan haykırmak istediğim ama sadece içimde bağırdığım bir ses vardı.
“Ne oldu evlat! Benimle uğraşmaktan mı yoruldun.. yoksa iş mi seni yordu?”
Sustum. Yalnızca susmayı tercih ettim. Hiç yağmur görmemiş bir insanın yapabildiği gibi. Susup yağmuru izlemekti benimkisi.
Ekibimiz hepsi bir oteldeydi ve ben en yüksek minarede alaca gökyüzünü izliyordum. Şehrin kokusunu içme çektim.
Bu yaz başkaydı..
Bahar mıydı?
Yoksa acı mıydı? Bilmiyordum.
Bu yaz başkaydı.
“Hey evlat nereye daldın böyle?”
Gözlerimi onun gözlerinin üzerine verdim. Gözlerim şehrin ışıklarında parıldamıştı. Aynı şekilde Halit beyinkinde.
“Yoruldum..” dedim.
Gözlerini şaşırmış ifadeyle açtı. Elini omzuma verdi ve elliyle sıvazladı. Sonra şehirin ışıklarına baktı.
“Bunca yıl ağzında bu kelimeyi bekliyordum. Sen çok azimli birisin.. yılma, yıldırtma kendini.. bu işte sonuna kadar var olacağını söyledin..”
Söylemiştim ama bu kadar derine ineceğimi hiç farkında değildim. Çünkü o zamanlar aşkın ne olduğunu bile bilmezken, şimdi aşıktım.
Öyle birine aşıktım ki, cehennem o deseler inanırdım. Hiç düşünmeden girmeye kalkışırdım.
“Hadi bakalım başına talih kuşu düştü” dedi Halit bey.
Gözlerimi kocaman açarak ona baktım. Ne talih kuşu? Şu an hiç bir şeyi düşünecek durumda değildim. Hiç sormaya bile mecalim yoktu. Ne olacaksa olsun, çekip gitmeye meyilliydim. Ait olduğum yere geri dönme zamanı gelmişti. Yalnızlık.. bu benim mekanımdı.
Orayı artık sevmeye başladım.
“Hadi evlat bu filimin oyuncusu senaryoyu beğenmemiş ne.. bu filimin baş oyuncusu sen olacaksın sana güveniyorum”
Gözlerimi kocaman açtım..
“Ne!” Diye fısıldadım.
Bunu asla kabul edemezdim. Nasıl oyunculuk yapabilirim. Hele böyle bir zamanda. Asla! Yapamazdım.
Bunu Halit beyin yüzüne söylemek kadar güçsüzdüm.
Kendimi toparlamaya çalıştım.
“Halit bey ben.. ben yapmam”
Halit bey, birden yüzü düştü ve bana baktı. “Bunu sen istemiyor muydun? Başarılı bir yönetmen olmak için önce bir filim deneyin olması gerek. İşte burada kapına geldi.”
Ben yorulmuş bir ifadeyle, cebimden bir paket sigarayı çıkartıp yaktım. Bunu istiyordum ama yapacak kadar güçlü hissetmiyordum kendimi.
Bundan bir iki hafta önce söyleselerdi tereddütsüz kabul ederdim.
Şimdi şekha’dan başka bir şey düşünmüyordum. Gözüm kör olmuştu, ondan başka kimseyi göremiyordum.
Sanki nefesimden geçiyordu. Nefes aldıkça onu düşünüyor, onu hayal ediyordum.
“Başka birini bulun Halit bey.. ben işi bırakmaya bile kararlıyım” dedim. Evet kararlıydım.
Ben bu işte bu şekilde asla bir başarı elde edemezdim. Kendimi toparlamam gerekiyordu.
“Okan, bu senin kararın ama inan ki bu filim senin için tam avantaj. Bu filimde çok şey kazanacaksın ve hiç bir oyuncu senin taşıyacağın o replikleri taşıyamaz. Evet bir sürü oyuncu sırada bekliyor, sen tek bunu taşıyabilirsin. Karar vermeden önce düşün”
Bu filimde oynarsam çok şeyde kaybedebilirim. Çünkü bu psikolojik halimle hiç bir şeyi beceremem.
“Hayır Halit bey ben yapamam” diyerek ayağa kalktım.
Sigaramı pencereden atarak ilerledim.
Güzel bir teklif almıştım ama elimin tersiyle kenara ittim. Çok acımasızca davranmıştım kendime. Bunca yıl çalışmanın hiç bir katkısını almak istemiyordum.
Ah şekha.. sana aşığım ve bunlar senin yüzündendi. Keşke bu gece aldığım teklifi sana anlatabilseydim.
Neler çektiğimi sana bir bir anlatsaydım ve sende beni usulca dinleseydin.
Hayatımın en büyük mutluluğu bana verirdin. Keşke her gün, her saat, her dakika yanımda olsaydın. Seninle kavga etmeyi bile seviyordum. Sana yalan söyleyip ve bana inanmamanı bile seviyordum.
Senin olan ve bizim olan her şeyi seviyordum.
Günler geçiyor, tüm ekip çekimlere devam ederken ben otel odasından dışarıya adım atamıyordum.
Aşk insanı ne hale getiriyor. Aşık olduğum işiten bile kopmuştum. Odanın içinde durmadan sigara yakıyor ve sarhoşluğun etkisine giriyordum. Gelen gidene hastayım diyor, yüzümü kimseye göstermiyordum.
Gizli bir sevdaya kapılmıştım. Bir ay önce bu hale geleceğimi söyleselerdi güler dalga geçerdim.
Şimdi bu haldeyim. Kendime acıyordum.
Bunca yıllık işimi bir kadın için reddediyordum. Elimi başımın arasında geçirerek nefes almak için dışarıya adım attım. Kaç gündür dışarıya çıkmadığımdan, temiz havayı içime çektiğimde adeta büyülendim. Sanki ilk defa nefes alıyor gibiydim.
Otelin siyah camından kendime baktığımda, yüzüm solmuştu.
Göz bebeklerim morarmış, vücudum ise zayıflanmıştı. Sanki dışarıdaki bir serseri gibiydim. Elimi gözlerime değdirdiğimde gözlerimin acıdığını fark ettim. Bu ben miyim?
Üç gündür giydiğim pantolon ve tişört üzerimdeydi. Oysaki çok giyimime özenirdim. Ellerimde bir tuhaflık vardı.
Sanki yürümeye kalkışsam yalpayarak yürüyecektim. Tam o noktadaydım.
Dışarıda serin bir rüzgar vardı. Güneş tepelerde yükseliyor gün batımına daha vardı. Elimi cebime koydum evet anahtar içindeydi.
Arabama doğru yürüdüm. Arabaya binmek bile tuhaftı. Her şey çok tuhaftı. Ya da ben yanılıyordum.
Arabayı ilerledim. Kendimi uçsuz bucaksız kalabalıktan uzak diyarlarda buldum. Nereye gittiğimi bilmiyordum. Az çok tahmin etmiştim. Aşk diyarlarını aşan, tüm şehri arkasında bırakan gizli aşk bahçeme iniş yapıyordum.
Harabe evin önünde durdum.
Sigara dumankarına eşlik ederek. Duygularıma yenik düşerek kendimi bu diyarlarda buldum.
Tıpkı bir madeni arar gibi onu arıyordum.
Şekha, neredesin?
Beni deli etin. Lütfen karşıma çık. Sana itiraf edeceğim, bir kereliğine çık karşıma beni dinle.
Söz veriyorum seni üzmeyeceğim. Birden hiç ummadığım ve hiç hayatımda hiç şahit olmadığım bir göz yaşı gözlerimden süzüldü. İçimde bir alev vardı, o alev artık içime sığmıyor dışarıya fışkırıyordu.
Ve duygularımız bizi yenik düşürdü.. ölmedik, sadece fazladan acı aldık
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizli aşk bahçesi (TAMAMLANDI)
Teen Fictionİki tutkunun bir araya geldiği, imkansızların olduğu, sınırların var olduğu bildiği halde aşkın tutsaklığına kapılan iki aşk.. Ölümün yakın olduğu, gökyüzünün ise derin olduğu, doğunun karşı konulmaz adetlerin var olduğu unutmuştu genç adam. Acılar...