Sarmıştı etrafımı karanlıklar, gün hiç bir zaman doğmayacaktı. Sessizliğin mahkumu olacaktım. Etrafımdaki şenlikler hayallerde bir alarm olarak kalacaktı.
Bir ses geliyordu ama duymak istemediğim o ses bana çok tanıdıktı.“gözünü açtı.”
Kaç saat, kaç dakika geçtiğini bile bilmiyordum.
Sol yanımda bir burukluk hissi vardı. İnsanları aratmadığım, yüzlerin buruşukları kalbimin köşesindeydi.
Yavaş yavaş eriyip kuytu köşelerde çürüyordum.
Yastığa sıkıca sokuldum “anne.. “ diye mırıldadım.
Gözlerimi araladığımda sarmaşıkların içindeymiş gibi üzerimden sarkıyordum.
Boğulup gidecek sarmaşıklar beni ele almıştı.
Tam karşımda mahsum duruyor ve öylece gözlerimin içine bakıyordu. Bir şey anlatır gibiydi, gözleri fakat ben hiç bir şey anlamıyordum.
Zaten hiç bir zaman da anlamıyordum.“iyi misin?” diye sordu.
Başımı evet anlamında salladım istemsizce.
İyi değildim. Nasıl kabul ederdim. Yapamıyordum, buna kendimi inandıramıyordum.“şekha, ne oldu?”
“ne. Ne oldu?”
“bilmiyorum öylece çığlık atıp anne diye bayıldın. Annen şu an aynı yerde ve hala gözlerini açmamış..”
Bir an derin nefes alır gibi oldum nafileydi. Ölmemişti. Peki neden mahsum’un gözlerinde o endişe vardı?
Neden gözleri korkunç gibi gösteriyordu?
Bir hiss bana berbat duygular veriyordu.“peki o zaman? ” dedim yatağın üzerinde uzanmış bir şekilde.
Uzaktan penceremden yansımamı gördüm. Yüzümden yorgunluk çökmüş, göz torbalarım hastaymış gibi gösteriyordu.
“neden bana öyle bakıyordun? Neden.. Korkuyla bakıyordun?”“yani aslında sana söylemem gereken bir şey var.”
Korkuyla ona baktım. Ne söyleyeceğini bekler bir vaziyete baktım gözlerine. Bir şeyler tahmin ediyordum, ama yok olup gidiyor izi bile kalmıyordu.
Göz kapaklarını yavaşça indirdi. Dışarıdan gelen gürültü bu sessizliğe eşlik etmişti. Koşuşturan hemşireler ve insanların karmaşası.“baban.. O geldi.”
“ne!”
Bir an nefesim daralır gibi oldu. Gözlerim acı bir hüzüne bürünüverdi. Acı bu olsa gerek değildi.
Hiç bir şey hissetmiyordum en ufak üzüntü, keder, korku, endişe hepsi benden uzaktı. Öylece sessizce durdum.
İçimde ona karşı hiç bir duygu kalmamıştı. Öfkem, sinirim hepsi kendini gizlemişti.
Derin nefes alarak “iyi” dedim.
Mahsum, arkasına döndü bir kaç dakika sonra tekrar bana döndü.“gelmesine kızıp ve ya üzülmedin mi? Bir şey söyle. ”
Gözlerimdeki donuk ifadeye bakındı ama bir mezar taşı kadar soğuktum. Hiç bir şey ifade etmeyen gözlerim, ruhum kayboluşlar içindeydi.
Dışarıdan gelen gürültüyü dinlemeye başladım.
Bir hemşire diğer hemşireyi çağırıyordu, bir ara anons sesi duyuldu. Sonra bir karmaşa, daha sonra sessizlik. Bunlar bir kaç dakika
Yaşanırken bir ömür vermiş gibiydim. Sessizlik daha fazla sessizlik çökmüştü hastaneye.“bir şey söylemeyecek misin?”
Başımı hayır anlamında sallayarak, pencereye yapıştırılan siyah bantların çiziklerine bakındım.
Çok karanlıktı pencere ve dışarıyı izlememe engel oluyordu. Manzara güzelmiş gibi görünen fakat berbat görüntüyü bir arada tutuğu bu pencereyi dahi sevmiyordum.
Dakikalar ardı sıra geliyor saatler birbirini kovalıyordu. Odadan çıkarak annemi ziyaret etmeye gittim.
Sonra hastanenin içinde cirit atmaya koyulurken, kendimi bu karabalık insanların içinde televizyon izler gibi seyre kalıyordum. Yavaş yavaş bu karmaşanın içinde sessizce çürüyordum.
İnsanlar oyuncuydu bende izleyici, onlar benim varlığımdan habersizdi. Tek sorun ise eğitim almamış sıradan aktörlerdi. Okkan’da oyuncuydu ama o ne istediğini bilmeyen bir aktördü.
Beni bırakıp gittiğinde aslında her şeyini bırakıp gittiğinin farkında değildi.
Hiç bir kucağın açamayacağı, yalnızlığın tutsağına kapılacaktı. Benim gibi.
Etrafında kalabalık olan insanlar çoktu ama hiç bir şey ruh yalnızlığı kadar kötü değildir.
Dayımın yanıma gelip beni o yalnızlığın içinden çıkarması gibi aslında.
Şu an tam da karşımda bana hikayeler anlatıyordu. Sonra gerçekmiş gibi inanmamı bekliyordu. Henüz çok geçti hikayelere inanmak, ben hikayelerin yalan olduğunu kanısını çocukken vazgeçmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizli aşk bahçesi (TAMAMLANDI)
Dla nastolatkówİki tutkunun bir araya geldiği, imkansızların olduğu, sınırların var olduğu bildiği halde aşkın tutsaklığına kapılan iki aşk.. Ölümün yakın olduğu, gökyüzünün ise derin olduğu, doğunun karşı konulmaz adetlerin var olduğu unutmuştu genç adam. Acılar...