Ben, ne yapacağımı bilmiyordum. Şimdi bir konak nerde bulacağım? En iyi konak elimizden gitti.
Evet, konak elimizden gitmişti ama bende çareler tükenmezdi. Zamanım çok az ve kısıtlıydı.
Şimdi kimden yardım isteyebilirdim ki?
Ortalıkta öylece düşündüm ama hiç bir sonuca varamadım. Sonun da aklımdan fikirler dönmeye başladı, işte o zaman her şeyin bir sonucu vardır diye düşündüm.
Hemen Yusuf abiyi arayıp nerede olduğunu sordum. Bana kaldığı iş yerini söyledi ve yarım saate kendimi orada buldum. İş yerine girdiğimde şiveli konuşmasıyla
“Oo oğan, hoş geldin... buyur buyur otur” dedi.
Aslında ona karşı mahcup kalmıştım. Ve ben bu adama hayrandım. Sıcak bir empati veriyordu.
Ahşap masanın üzerinde altın kaplamayla yapılmış, ismi ve soy ismi ile özenli bir masası vardı. Liet ışıklar odaya loş bir hava katmıştı. Klima açmış, içerisi adeta kış gibiydi. Benim yüzümde ter tanecikleri şapur şapur akıyordu.
Deri ile kaplamalı koltuğun üzerinde oturdum.
“Nasılsın Yusuf abi?”
“Valah iyiğ iş güç.. sen ne yapıyorsun; çekımler nesıl gidi?”
“Çekim işte koşuşturuyoruz...” dedim ve lafı uzatmadan devam etmeye koyuldum. Biraz tedirgin olmuştum. Şansımızı deneyelim bakalım ne olacak.
Bir kaç dakika sonra telefondan asistandan kahve istedi. İşten güçten bahsederken, orta yaşlı bir kadın kahveleri önümüze verdi. Biz kahveleri yudumlarken Yusuf abinin durmak bilmeyen anılarını anlatıp durdu. Neyse ki bir dakikalığına sustuğunda ona anlatmak için kendimi toparladım.
“Yusuf abi” dedim kibarca “biz geçenlerde çekim için bir konak tutuk ama maalesef ki, konağın sahibi bir aydan fazla kiraya vermem dedi. Öylece kaldık ortada”
“Tüh” dedi devam etti “daha önce söylemediniz mi?”
“Bir ay çekim olacağını söyledi ama bu süre bir kaç gün önce toplantıda üç aya yükseldi. Kabul edeceğini zannettik. Sonuçta adam konağı ne yapacaktı. Yarım saat önce Halit beyle bakmaya gittik, adam üç ayı duyunca kabul etmedi.”
“Vallahi adam öyle dediyse sizin elinizden ne gelebilir ki? Elimden bir şey gelirse yaparım”
Elimi enseme vererek hafiften kaşıdım. Biraz olsun söylemekten çekinmiştim.
“Var aslında” dedim. Gözleriyle ne der gibiydi. “Şey.. eğer isterseniz sizin konakta çekim yapmayı düşünüyoruz.” Dedim ve bu klimanın etkisi bile yoktu. Ben terlemeye devam ediyordum.
“Ne!” Deyiverdi.
“Bakın sizi rahatsız etmeyiz. En fazla haftada iki gün tek çekim yaparız sizin evde. Sonrası ambarda.. gereken parayı da veririz..”
Bir kaç dakika düşünüp eliyle başını kaşıdı. “para önemli değil” dedi “Valahi ne diyeceğımi bilmiyorum. Önceden söyleseydiniz kendi aramızda konuşur hallederdik..” diyerek bir kaç saniye düşündü.
“Bu sizin kararınız Yusuf abi.. sizin konak çok tarihi yapıtları var, çekim için ideal bir konak.”
Önce kaşlarını çattı ve daha sonra düzgün bir şekilde
“Ee hadı üç ay bizde bu çekime dahil oluruz.. bizimde sofrada bir tuzumuz olsun.”
“Çok teşekkür ederim.. ben ne diyeceğimi bilmiyorum. Beni çok mutlu etiniz”
“Yoğ oğlum bizde de bir neşe çıkacak.. dua et bızım ğanım bu işe bir şey demesin... yoksa çekimde zorlanırsınız”
“Yok ben biliyorum uvaş teyze bir şey demez.. o halden anlar.”
“Ee hayde bağalım.. hayırlı olsun”
Keyiften uçacak gibiydim.
“Çok teşekkür ederim” diyerek onunla tokalaştım.
Loş ışıkların altında onun gür bıyık ve saçlarına bakındım. Sonra ağırdan kapının tokmağını tutarak hızlıca ilerledim.
Halit beyi arayarak ona bir konak bulduğumu söyledim. Buna karşı verdiği tepki ise
“Umarım bunda da sorun çıkmaz”
“Yok Halit bey.. sizin asker arkadaşınız izin verdi”
“Ne!” Dedi sesindeki öfke ve endişeyle. “Bizim Yusuf’un konağı mı var?”
“Evet” dedim.
“Oğlum ne insanın evinden barkından ediyorsun.. tutsaydın bir tane..”
“Doğru ama konakta bir süreliğine çekim yapacağız sonra birini tutarız. Yani no problem”
“Öyle olsun..”
“Bakmaya gelecek misiniz?”
“Dur” dedi ve Ayça’yı çağırdı. “Ayça bir bakar mısın” dedi arkada Ayça’nın sesi geldi. “Öğleden sonra bir programım var mı?”
“Yok Halit bey üçte bir toplantı vardı.”
“Tamam. Evet, geliyorum okkan bana konumu at geliyorum.”
“Tamam orada sizi bekliyor olacağım” dedim telefonu kapattım.
Dar sokaklardan ilerleyerek, geleneksel kıyafetler giyen kadınlara bakındım. Ne kadar çabuk alışmıştım ben buraya. Sanki burası eskiden benim için farklı iklimi olan, sınırımızın dışında olan bir ülke olarak görüyordum. Şimdi ise İstanbul kadar yakın Ankara kadar samimi buluyordum.
Bu ayrıcalığı taşımakta gurur vericiydi.
Aniden aklıma geldiğim günler geçip durdu. Çok bir zaman geçmemişti. Üç hafta.. sanki günlerdir buradayım. Ya o arap kızı..
Çok komik, değildi ama. Bir haftadır onu görmüyorum. Her hatırladıkça boğazıma bir düğüm kalıyor. Nedendir bilmiyorum, onda kendimi buluyorum. Hayır hayır.. Sadece yansımamı, Belki de değil.
Neden onu her bir boşlukta düşünüyordum.
Belkide Yusuf abinin konağını istememde bu yüzdendi. Onu orada görecektim. Yoksa ondan sonsuza kadar kopacaktım. Neden ne olduğunu bilmiyorum, sıradanlığıyla beni kendine büyülemişti.
Bir yanım onu görmek istemesem de, diğer yanım onu görmek için çırpınıyordu.
Peki ben sonsuza kadar yüzünü görmek istemiyor muydum?
Niye aniden böyle ters bir dönüş yaptım.
Ondan neden kopmak istemiyorum. Bir yandan kopmak istemiyordum, bir yandan ondan nefret duyuyordum.
Arabayı konağın önünde park etiğimde o gece aklıma geldi. Onu burada bırakıp gitmiştim.
Acaba oda benim gibi üzülüyor mudur?
Neden bunları düşünüyorum?
Adımlarımı demir kapıya doğru ilerledim.
Bir an kendimi güçsüz buldum. Sanki, hiç o güce sahip olamayacakmışım gibi.
Şu an kendimi hiç olmadığım kadar kötü hissetmemiştim. En iyisi Halit beyin gelmesini beklemekti.
Halit beyi aradığımda beş dakikaya oraya geleceğini söyledi.
Zaman geçmek bilmiyordu. Bende elimde telefonu elime aldım. Bir mesaj gelmişti.
Zaten bana çok mesaj gelirdi ama bu mesaj beni kendinden geçirmişti.
Hangi yüzle mesaj atıyorlardı.
“O kim ki? Hangi yüzle mesaj atıyor!” Dedim dişlerimin arasında.
Ellerimin titrediğini fark ettim. Telefonu yere fırlattım. Öfkeyle yüzüm kızarmıştı. Derin bir nefes alarak toparlanmaya çalıştım. Arabadan su şişesi alıp tek nefeste içtim ve daha sonra bir sigara yaktım.
Öyle bir acı içimde birikmişti bunları düşünmek dahi istemiyordum. Çünkü her düşündüğümde, kendimi bir boşlukta hissediyordum. Annem yıl da bir kere mesaj atar kısadır ama manasız mesajlardır.
Kendimi toparladığımda
Sonunda halit bey gelmişti. Son model arabasıyla, benim arabamın önünde park etti.
İt oğlu Tural’da yanındaydı. Artistlik yapmak için güneş gözlüğü takmış. Lan senin gözlerin timsah gözleri, bırak güneş değsin, sıçsam bile bir şey olmaz.
Artist hareketlerle bir iniş yaptı, sanki reklam çekiyoruz.
“Bu konak mı?” Dedi halit bey.
“Evet burası”
“Dışarıdan güzel gözüküyor. Bakalım içi nasıl”
“Umarım burasıda o konak gibi olmaz Okkan bey” dedi Tural
Onu dövmemek için kendimi zor tutuyordum. Demir kapıya doğru ilerledim. Halit beye baktım. Giydiği şapkasıyla dikkat çektiği apaçıktı. Bir an sırıttım. Tam kapıyı çaldım ki, kapı birden açıldı.
O an karşımda Arap kızı gördüm. Gökyüzünü anımsatan zifiri karanlığa eşlik eden gözlerine baka kaldım. Sonra yıldızlar göründü ve ben ilerledikçe gezegenler, farklı yapılarda kozmoslar gördüm. Gözleri kitap gibiydi içinde her şey barındırırdı.
Okuyordum.. Okuyordum ama bitmek bilmiyordu.
Sanki beni ilk defa görüyorcasına, şaşkındı.
Ben normalmiş gibi davransam bile değildi. Hiç bir şey normal değildi. İkimize bir kelepçe takmak vardı, belki o zaman ne olduğunu anlardım. Onun yanındayken yapamıyorum. Yanıma gelince de kendimi kötü hissediyorum.
Neden.. neden?
Arkasına döndü ve arkada nesra duruyordu. Nesra’ya numaramı verdiğimden beri sürekli günaydın ve iyi geceler mesajları eksik olmuyordu. Neyin peşindeydi anlamıyordum.
Arap kızı kuzenine baktı ve geçmem için yol verdi.
Ben, Halit beyi içeriye davet ederken öylece eve baktı. Benim gözüm aniden bahçedeki çiçek, güllere takıldı.
Daha geçen gün bunlar yoktu nasıl olurda bu kadar çabuk büyüdü.
Arkada Şekha’ya baktım. Nesra ile bir konuştu ve dışarı çıktı.
Bari bir hoş geldin deseydin, zalimin kızı diye içimden geçti.
Nesra bana yaklaşıp
“Hoş geldin okkan” dedi sesindeki incelikte fark etmiştim bana fazladan yaklaşıyordu. Ben ise ondan kaçmak için Mars’a yolculuk edecek gibiydim.
Yani sende şu Arap kızı da Nesra gibi mütevazi olsa hiç fena olmazdı.
Bence ben bu kıza pek yüz vermem gerekirdi yoksa başıma belalar alırdım.
Halit beye yaklaşarak kulağına fısıldadım “nasıl buldunuz?”
“Böyle bir konak dururken bize neden saçma sapan neyse... çok güzel hata bayıldım. Şu duvarlıdaki otantik desenler, sıradanmış gibi havası beni büyüledi. Böyle bir evim olmasını isterdim.”
“Bende ilk gördüğümde büyülenmiştim. Çok geleneksel”
Tural, konağı süzerken “mmm.. çok sıradan.. yani böyle milattan kalma gibi” dedi ve ben o an çıldıracak gibi oldum.
“Bildiğiniz bir tasarım varsa söyleyin orada çekim yaparız. Burası yedekte kalsın..” dedim ona yaklaşarak “lan bu işi senin yapman gerekir. Benim hallettiğime şükret”
O sıra Nesra bana yaklaştı ve konuşmaya başladı. Bende ona döndüm.
“Okan buraya ne için geldiniz”
“Evet güzel soru. Biz buraya çekim için geldik Nesracım Yusuf abi yani baban, bize bu izni verdi. Yani burada film çekimi yapacağız”
“Ne! Rüya mı görüyorum?”
Dedi ve ben tural’a döndüm.
“Yoksa sen doğu kızlara mı. Şaşırmadım. Beklediğim bir hareket. Sonuçta senin eğlenceye düşkün biri olduğunu biliyordum ama böylesini de beklemezdim.. Çok nahoş” Dedi ve halit beyin yanına yaklaştı.
“eşcinsel olmaktan daha iyi” diyerek onu öfkesini görebilmiştim.
Ben nesra ile neden konuşuyordum. Ah nesra..
Biraz sonra geldiğimizi fark eden benim yoldaşım Ahmet gelmişti. Uzun zamandır onu görmüyordum.
“Oo ğoş geldiniz” diyerek tokalaştık.
“Nasılsın Ahmet”
“Eyeğ valah sız naslsınız?”
“İyi.. “
“bunlar kimdır?”
Halit beyi işaret ederek “bu yönetmenimiz, diğeri ise birinci yönetmen yardımcısı buraya çekim için geldik. Yani bir süreliğine burada çekim yapacağız” diye olayı anlatım.
“Haket mı”
“Haket” dedim aynı şiveyle.
“Çoğ sevındığ”
“Sağ olun” dedim gittikçe kalabalıklaşıyordu. Neyseki ahmet herkese açıklamasını yapıyordu.
Yusuf abinin evi zaten kalabalık bizde girince tam arap çorbası.
Halit beyle konuştuk ve ambara doğru yol aldık.
Ben orada öylece kaldım. Sonra fark ettim ki yine Telefonumun kırdığını fark ettim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizli aşk bahçesi (TAMAMLANDI)
Novela Juvenilİki tutkunun bir araya geldiği, imkansızların olduğu, sınırların var olduğu bildiği halde aşkın tutsaklığına kapılan iki aşk.. Ölümün yakın olduğu, gökyüzünün ise derin olduğu, doğunun karşı konulmaz adetlerin var olduğu unutmuştu genç adam. Acılar...