7

95 11 0
                                    

Acı dolu çığlıklara uyanmak gibiydi aşk..
Canım yanıyor ama ne için yandığını bilmiyorum.
O bana baktıkça ben kendimi amansız bir oyunun içinde, buhar olup gidecektim.
Bulutlar kadar yumuşak, olan saçları tenime değdiğinde o çocukluğumdan kalma hislerine kapıldım. 
Gökyüzünün zifiri karanlığı gibi siyah gözleri vardı. Bazı kadınlar gözleri gökyüzünün maviliği bulunurken, yanımdaki genç kızın gözleri gökyüzünün zifiri karanlığı vardı. Hata gittikçe bana yıldızları sıralıyordu.

              ***
Ben şekha usulca ona bakmaktı şekha..
Gözlerindeki alevi içimde hissedercesine baktım. Yanan dudaklarını bana yaklaştırdı ben hiç kımıldanmadan öylece onun etkisinde kaldım. Dudakları benim dudakların üzerindeydi. Aniden geri çekti kendimi. Bir an, devam edebilirsin demek geldi içimden ama kendime geldiğimde aniden irkildim.

“Bu.. Ne yapıyorsun?”

“Ben..” diyerek tek kaşını havaya kaldırdı.
“Çok güzelsin”

İstemsizce bir yandan sırıttım, bir yandan yanaklarım kızardı. Hayır ben bu oyuna gelmezdim. Göğüsümü havaya kaldırdım dudağımı büzüp başımı yukarı kaldırdım.

“Tabii ki de güzelim şapşal herif”

Başını aşağı yukarı salladı hoşuma gider gibi yandan sırıttım.

“Çok egolusun.. güzel” dedi.

Altın pirsingimi şakırdadığını hissettim ve hiç cevabı vermeden koşar adım yürüdüm. Bir yandan elimle kızaran yanağımı sildim bir yandan onun bana güzel biri olduğunu söylediğini anımsadım. Pek ilgi duymazdım bu iltifatlara işte bu ilgimi çekmişti. Şimdiye kadar aldığım en güzel iltifat diyebilirim. Daha önce çok serseriyle karşılaştım ve bence en güzel serserilerden..

“Evel” dedi yengem arapça aksanıyla “ sen yeni mi eve geliyon! Ah senin derdinden öylece çıldıracağım”

Yengem bana sayarken ben umursamadan, hata bakma tenezzülünde bile bulunmadan yanından hayalet gibi geçtim. O el, kol hareketleri yapmaya devam ederken ben onu duymuyordum bile.
Odama girdiğimde yatağa yüzük oyun uzandım. Başımı yastığa gömüp çıkartıyordum en son bunu yapmaktan sıkıldığımda ayağa kalktım ve çarpan kalbimin neden bu kadar hızlı atığını düşündüm. Tanıdık bir ses duyunca bunun o olduğunu düşündüm. Ve kalbim daha hızlı çarptığını fark ettim. Böyle şimşek gibi sanki fırtınalar kopuyor gibiydi. Yatağa uzandım ateşimin olduğunu düşündüm ama bu öyle bir ateş meselesi olmadığını anladım.

“Allah allah ne oluyor. Yengemin dediği gibi büyü mü yaptılar bana. Evet o çocuk bana büyü yaptı” diye mırıldadım ve kendimce güldüm. Büyü mü! Nefret ederdim bu kelimeden hata tiksinirdim. Büyü.. Bu kelime hep kulağımda küpe gibi şakırdardı.

Böyle tuhaf tuhaf düşünerekten geceyi bulmuştu. Yataktan doğrulduğumda odadan hızlıca ayrıldım ama bir korku edasıyla tekrar odaya girdim. Neden korkuyorum ben?
Tekrar odadan çıktım ve boş koridorda birinin geleceğini korkusuyla hızlıca bahçeye indim. Hava estikçe fark ettim ki nefes alabiliyorum. Çok tuhaf ya ben nefes alıyorum. Köyün dışına çıktığımda dünyanın öbür ucundaymışım, dünyadan çok farklı bir diyardanmışım gibi. Köyümüzün kıt kanat geçimin verdiği o etkideydim. Annem hala burada kalmamak için ısrar ederken, ben biraz olsun dayımın evine gelerek o cahil insanlardan uzak duruyordum. Çantama koyduğum yeni aldığım Ayfer Tunç’un kitabını okumaya başladım.
Bu eseri burada bulmak zor olurdu ama kuzenlerden olan Mahmut, bana şehir kütüphanesinden getirmişti.
Biraz okuyarak akşamın olduğunu fark ettim. Kendimi kitabın verdiği o güzel hislerin içinde kaybetmiştim.
Dışarıya çıktığımda içime güzel bir hava sinmişti.

“Çok şükür” diye mırıldadım.

Hava estikçe saçlarım yüzüme çarptığını hissetmiştim ama bu olamaz ben şalımı giymemiştim. Arkama baktığımda yine o! Ağzım bir karış açık kaldı. O fark etmesin diye öfkeyle ona baktım.

“Senin ne işin var burada?”

“Korkma bir şey yapmayacağım.. Yemem de seni”

“Yetmeyeceğini biliyorum ne diye peşinden dolanıyorsun.. Sana haddini bildirme zamanı geldi” o an yerde bulunan demir ibliği ona fırlattım.  İblik onun kafasına değecekken kafasını sağa çevirdi.
Bu sefer sandalyeyi havaya kaldırdım ama o elimden kaptığı gibi yere indirdi. Çıldırmak üzereydim ve tüm hıncımı ondan çıkarmaya niyetliydim.  Hala aklıma geldikçe beni bugün taciz etmişti, evet taciz etti beni. Zoruma giden ise o erkek gücünü kullanıp beni hiçe sayıyordu.
Peki ya ben! Öylece kızgınca ona baktım, en son masada bulunan bıçağı kaptım ona doğru adım attım.
“sapık” dedim dişlerimin arasında.
Artık elinden bir şey gelemez diye düşündüm. Hiç hareket etmeden hata gülüyordu komik olan neydi? Onun gülmesiyle ben daha çok sinirlendim ve öfkeyle havaya kaldırdım.

“Şekha...” diye gür bir sesle irkildim. Sesin olduğu yere baktım. Dayım. Allah’ım beni ne ile sınıyorsun.
Gözlerimi sıkıca kapattım.
“Ne yapıyorum ben” diye fısıldadım.

“Kızım ne yapıyorsun?” diyerek adımlarını bana attı dayım.

Nefes nefese kaldım ve artık gittikçe her yer kararıyor gibiydi. Bayılma numarası yapayım dedim ama pek beceremem. Kazanmış bir edayla bana bakıp güldü. Ben daha çok sinirlendim ve elim hava bir adım daha atım.

“Bu ne hal..” dedi dayım elimden bıçağı alarak. “Tuh tuh çok ayıp. O bizim misafirimiz yeğen olmaz böyle şey”

“Misafirse misafirliğini bilsin”

“Ne yaptı qızım sana? ”
Dedi dayım ben bu sefer onu şikayet edecek bir şeyler aradım ama yoktu. Çünkü beni sıkıştırmıştı ve dokunmamıştı bana.  Ben hayal görmüştüm o zaman ve elimde bir kanıt da yoktu.

“Büyü yaptı bana” deyiverdim.

“Ne diyosen qızım sen”

Evet ben ne diyordum, Konuştukça batığımı fark ettim. Şu an öyle bir yetkim olsaydı, susma hakkımı kullanabilirdim. Ama yoktu. Sadece saçmalıyordum.

“Kızım sen ıyi değilsin git odanda yat”

“Ben iyiyim” dedim öfkeyle.

Ama herkes iyi olmadığımı fark etmişti. Koşarak odama doğru gittim, kapıyı sertçe kapatarak yatağa yüzük oyun uzandım. En son nasıl uyuduğum öfkeyle arada

“Öldüreceğim seni” diyerek sabahladım.

                      ***
Gülmemek için hiç bir sebep yoktu. Arap kızı Delirdi. Bu çok saçmaydı ama güzel bir saçmalıktı. Sen gel bıçağı al ve beni bıçaklamaya çalış heyhey. Daha bu adamın kim olduğunu bilmiyorsun. Bunu düşündükçe gülüyor, en son aklıma Halit beyin bana mesaj atmadığı aklıma geldi. Bilgisayarı açar açmaz ağa bağlandım.  Üst üste gelen mailere baktım ve Halit bey, her zamanki gibi herkese toplu mail göndermişti. Benim bunu en son görmem çok büyük talihsizlikti. Maili açar açmaz gözlerim fal taşı gibi açıldı.
“ne!” 
Diye fısıldadım. Bugün yola çıkacaklarmış ve bunu en son ben duyuyorum.  Neden bana söylemedi. Hemen telefonu elime alarak Halit beyi aradım.
Reddedildi!
Ne,  nasıl olur bunu bilerek yapıyor. Lütfen aç telefonu diye mırıldadım.  Bunu bilerek yaptığının farkındaydım. Benim sorumsuzca davranmamdan faydalanıyor. Birden karşıma çıkıp gelme planı kuruyor ve sonra bana
“herkese mail atım bir tek sen sorumsuzsun. Seni pis hergele Eğer, sorumlu davransan maili açıp bakardın” diye azarlayacak.
Telefonu açmıyordu. Bende kapatıp, kiraladığım ambarın sahibini aradım.

“aloo” diye kaba bir ses geldi telefondan.

“iyi akşamlar mahir bey, ben kiraladığım ambarın anahtarını ne zaman alacağım diye aramıştım. Müsait misiniz”

“he he musaitiz” dedi şiveli bir şekilde.

“acaba ne zaman alabilirim?”

“yarın alabilirsen gel al”

“bu akşam olmaz mı?”

“olur alabilirsen gel al”

“tamam, neredesiniz?”

“ambarın yanına gel sana verım” dedi sesindeki şiveyle.

“tamam, hemen geliyorum”

Diyerek telefonu kapattım. Koşar adım dolabı açarak temiz bir şeyler giyerek kapıdan fırladım. Resmen koridorda koşarak gidiyordum. Gürültü yaptığımın farkındaydım. Evdekiler arkadan bana bakıyordu. En son pencereyi aralayan o gözleri gördüm. Evet şekhaydı. Durdum birden. Çünkü kalbime söz geçiremiyordum. O bana baktı ve bende soluksuzca ona baktım. Eğer şu an işim olmasaydı ve iş sorumluluğu üzerimde olmasaydı onu kaçırır ve  dağlarda bana aşık olsun diye kırbaçlardım. Ne diyordum ben! Saçmalıyorum ben.. Ama ona bakmaktan doyamıyordum. Öfkeyle bana baktı,  perdeyi koparırcasına çekti. Ona ne yaptığımı bilmiyordum ama onun insanlara karşı bir öfkesi vardı. Belki de benim bilmediğim çok uzaklarda onun kalbini kırmıştı ama benim burada suçum neydi?  Tamam biraz kaba davranmıştım, ve o beni deli etmeseydi bunu yapmazdım.
Olduğum yere baktım ve tekrardan koşar adım yürüdüm. Onun siyah gözleri gözlerimin önünden geçiyordu ve neyseki bu kısa sürmüştü. Ona aşık falan değilim, sadece kadınların cazibesi beni etkiler. Ambara yaklaştığımda, çift farımı yaktım etrafa iyice göz gezdirdim. Ambarın önünde arabayı park ederek farlarımı açık tutum. Bir kaç dakika sonra orta boylu kilolu bir adam belirlendi. Arabadan indim ve mahir bey bana doğru yaklaştı.  Ona maho derler yani burada her zaman bir ismi kıslatıp tuhaf lakaplar takarlar. bende ona doğru yaklaştım. Elini bana uzatı tokalaşıp

“merhaba” dedim.

“marhaba” dedi aksanıyla.

“tüm işlemleri hallettim sadece bir imzanız yeterlidir. Bir dakika bekleyin”
Diyerek arabaya doğru yaklaştım koltuğun üzerindeki dosyayı alarak ona uzatım. Kalemimde cebimden çıkartıp, imzalaması için yeri gösterdim.

“hele dur bir okuyağ ne vardır içınde”

“mahir bey sizi dolandıracak değilim. Biz kanunlara göre hareket ediyoruz. Biz kendi kanal ve şirketimize böyle bir hakaret getirtmeyiz”

Mahir bey, tek kaşını kaldırıp kağıdı okudu. Pek bir şey anladığı yoktu. Sadece sözleşmeye göre imzalayacaktı. Kendisince bir şey anlayacağını zannediyordu. Onu kandırmaya kalksam nelerini elinden almazdım ki. Onun gibi bilgi tecrübe sahibi olamadığı her halinden belli oluyordu. Onu,  dolandıracak olsam bilgisayar üzerinde onun tüm sülalesini bulur hayatından romanlar gibi bilgi edinirdim. Sonrası ise çocuk oyuncağı ve böylelikle tüm servetini kaybederdi. Güzel fantezi kuruyorum galiba. Neyseki sözleşmeyi imzaladı ve bu işiten de kurtulduk. Anahtarı bana uzattı. Cebimden bir çek çıkartarak peşin kirayı ödedim.

“bir hafta sonra parayı çekersiniz bu size kalmış”

“hayırlı olsun” diyerek uzaklaştı.

Bende anahtarı alıp ambarı açtım. Tamda çekim setine uymuştu. Burada bir kaç ay bir film çekecek, Bu kocaman ambar bizim hem ofis, hem de çalışma alanımız olacaktı. Bu iş bitmişti. Sıra eşyaları yerleştirmeye. Peki nasıl? Bunun için şebnemi armam gerekecekti. Telefonu elime alıp şebnemi aradım. Şebnem setteki tüm giyim ve teknik düzenlemeleri yapardı. Bazen beş dakikada neler yaptığını görmesem inanmazdım.

“alo şebnemcim sana çok önemli bir şey söyleyeceğim.”

“evet dinliyorum”

“şebnemcim sana o mail geldi değil mi?”

“o mail dün geldi, galiba sen yine en son görmüşsün”

“yok, bende dün gördüm ama bir şey ters gitti.”

“ne ters gitti?”

“ambar sahibi iptal etti onunla uğraştım. Uğraşana kadar zamanım gitti” diyerek ufaktan bir yalanla sıyrıldım.

“bir haftadır ordasın ambarı daha kiralamadın mı?” dedi endişeli ses tonuyla

“hayır kiraladım. Sözleşmede imzaladım”

“şimdi ne sorun var?”

“ambara hangi eşyayı, nasıl restore edeceğimi bilmiyorum. Şebnem daha iyi biliyor onun kadar zeki değilim.”

“ah bilmiyorum söylemene gerek yok” dedi kendini severcesine

Bizim setteki insanları anlamıyorum, hepsinin kırmızı halılardaki ünlüler gibi o havaları neyden kaynakladığını bir türlü kavrayamadım.

“tamam ben zaten bir saate yola çıkacam. Herkesten önce ben oraya varırım. Sabaha karşı boyacı falan tut ben geldiğimde her şey hazır olsun. Gerisi bende”

“okey çok sağol” diyerek telefonu kapattım.

Bu iş de tamamdı. İnternet sitesinde boyacı aradım ve bir kaç numarayı not tutum. Bir boyacıyı aradığımda meşguldü. Diğeri ise alo alo diyerek beni çıldırttı. En son bir numarayı aradım. Neyseki düzgündü. Onu da ayarladım. Sabah erkenden burada olmam gerekecekti. Arabaya bindim radyoyu açtım bir Kürtçe bir de Arapça müzikler çalıyordu. Ben bunlar hiç birini anlamıyordum. Kapatıp Ayça’yı aradım. Neden daha önce aklıma gelmemişti?

“alo” dedi ince ses tonuyla

“ayçacım ne zaman yola çıkacaksınız? “

“okkan yoksa yeni mi e-postaya baktın! “
Bu sette onlar mı herkesi tanıyor yoksa bana özel bir şey miydi?
Bu duruma daha fazla katlanmıyordum.
“yok canım, dündendir haberim var” dedim tabii ki de yoktu. Bildirim gelmiştir mutlaka telefonuma ama ben bakmadım. Aslında ben daha bir kaç gün var diye unutmuştum çoktan, e-postayı damga gibi almıştım.

“her şey hazır mı?”

“e-vet evet hazır” dedim kekeleyerek.

“iyi bari yoksa Halit bey çok öfkelenir”

“ne zaman yola çıkacaksınız?”

“vala biz karavanla geleceğimiz için öğle vakti yola çıkarız”

“hmm iyi” diye mırıldadım.

“şebnem, tural, hale onlar akşam yola çıkacaklar. Hata şimdi yola çıkmıştırlar”

“evet az önce şebnemle konuştum bir saatte yola çıkacakmış”

“tamam ben kapatıyorum yapmam gereken işlerim var”

“tamam”

“görüşürüz” diyerek kapattı. Allah’ım o ibne Tural’da gelecek. Eğer o erken gelirse mutlaka ambarı görmek isteyecektir. Hemen şebnemi armam gerek.
Arayıp arabanın opörlerine bağladım.

“alo şebnem”

“okkan şimdi ne sorun var? “ dedi sesindeki kibarlıkla bu kız her zaman kibar olmayı başarmıştı.

“Tural’da seninle gelecek mi?” dedim sakin davranarak ama içimde ahenkler vardı.

“yok onun annesi mi ne hasta geç yola çıkacak”

“ah bu haberi verdin ya şimdi rahat bir şekilde uyuyabilirim”

“neden tatlım?”

“vala o ibne benim depoyu halletmediğimi görürse tüm şirket hata uluslararası tüm kongre öğrenir”

“ay hiç güleceğim yoktu.  Tamam kapatıyorum yapmam gereken işlerim var. Hadi bay”

Dedi ve bende uzun yola bakan sokaktan dönüş yaptım. Şekha hanımın konağına varmıştım. Bakalım başımıza neler gelecek? Bir haftadır buradayım sanki yıllardır burada yaşıyorum gibi. Doğru söylemek gerekirse bakış açımı çok değiştirmişti

Vote ve yorumlarınızı eksik etmeyiniz hadi 😘

Gizli aşk bahçesi (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin