12

57 11 5
                                    

Telefonun sesi kesildiğini fark ettim. Arabanın camına yumruğumu vurduğumda, tekrar telefon çalmıştı. 
Korkunun ecele faydası yok diyerekten telefonu elime aldım. Yabancı bir numara arıyordu. Gözlerimi kapadım ve kimin beni aradığı umurumda değildi. Açmaya mecalim yoktu ama belki Şekha arıyor diye açtım.

Bir erkek sesi karşıdan gelmişti.
“alo”  dedim kelimelerin ardına saklanmıştı cümlelerim. 

“okkan siz misiniz?”

“evet benim” 

“ben otel personeli, sizi şu kız için aradım. Şu an yanımda ve sizin nerde olduğunu söylüyor” 

“ne!”  dedim şok geçirir bir vaziyette.

Gerçek miydi, yoksa hayal mı görüyordum? İnanmamıştım, ta ki karşıdan ses gelene kadar.

“orada mısınız?”

“evet evet! Ona söyle beş dakikaya ordayım bir yere ayrılmasın”

“tamam”  dedi karşıdaki ses.

Hızlıca arabaya binip, yüz seksen üzeri bir hızla gittim. Oraya nasıl gittiğimi, nasıl vardığımı bile bilmiyordum. İçeriye girdiğimde şekha karşımdaydı. Ben öylece donuk bir şekilde ona baktım. Öfkeliydim hata öfke bile az gelirdi. Yumruğumu hızlıca sıktım ve gözlerim kan bürürcesine ona baktı. 
Neredeydi ve nerden geliyordu?
Kısacası beni bu hale getirmesi beni çok öfkelendirmişti. 
Hızlı adımlarla ona yaklaşıp, kolundan sıkıca kavradım. Hafifçe inledi.

“sus ve benimle gel” dedim ve asansöre bindik.

Odaya vardığımda  daha öfke duymuştum. Onu iki elimin arasında boğmak istiyordum veya öldüresiye dövmek..
Öfkeden çıldıracak gibiydim. Kapıyı kapattığım gibi gözlerimdeki ateşi ona fışkırdım.

“neredeydin sen!?”  diye bağırdığımda bir an irkildi. Cevap vermeye kalkıştı ama ben buna izin vermemiştim.

“sana bir yere gitme dememiş miydim!”  diyerek kollarını sıkıca kavradım.

“ne hakla bunu yaparsın” dedim dişlerimin arsında.

“b-ben..” diye kekeledi “ben senin kölen değilim bana öyle davranamazsın”
Ellerim onun giydiği beyaz danteli elbise ile kollarında  aşağıya sarkıyordu. Çok hoş bir görüntüydü ve ona çok yakışmıştı. Ben öfkeden o güzelliğini bile görmüyordum bile.

“kaç saattir seni aradığımı biliyor musun?”

“bırak kolumu”  dedi itiraz ederek.
“benim gidip  gitmem seni neden bu kadar ilgilendiriyor? Olacaksa benim canıma olacak. Bu seni ilgilendirmez”

Kolunu iyice sıktım ve gözlerim öfkeyle yandı.
“evet beni ilgilendirmez. İstiyorsan öl! Umurumda değilsin.  Eğer amcan, sana o kurşunu sıksaydı benim başıma bela açmazdın. İşte bu benim siktiğim aklım yüzünden seni kurtardım. Bıraksaydım da canın cehenneme  ”

“karakola gidecektim”

“neden?” dedim gözlerinin içine bakarak. Canı yandığı inlemelerinden fark etmiştim. Bırakamıyordum çünkü o benim canımı acıtmıştı. 

“canın mı yanıyor?” dedi daha fazla sıkarak ve gözlerini sıkıca kapadı.

Elini bırakarak geriye ittim.

“defol gözümün önünden” 

O an, rahat bir nefes alarak pencereye doğru yürüdüm. Bana hüzünle bakıyordu. Seslenmek istedi ama yutkundu.
Ben pencereden derin nefes aldığımda içimdeki nefes tekrar içime siniyor, ciğerimi yakıyordu resmen.

“ben karakola gittim.” Dedi aniden.
Ona doğru döndüm. Öfkem hala geçmemişti, öfkemi hala ona yansıtıyordum.  Fransa’ya gittiğimden beri öfkeme hakkim olamıyor, ve şimdi yine hakkim olamıyordum.

“beni bu odada tek başıma bırakma demiştim. Ben burada hapis kalmak istemiyorum. Evime gitmek istiyorum. Dayımın yanına gitmek istiyorum”  dedi daha sonra ağlamaya başladı. Hıçkırıklar içinde “benim neler yaşadığımı sen bilmezsin, benim annem şimdi ne haldedir biliyor musun?” sonra bir kaç adım bana doğru atarak yüzündeki hüzünü görebilmiştim. “sen ne anlarsın, ancak o sahte kameraların ardındaki sahte işleri halet.  Sen aile kavramı sana çok uzak.. Çünkü siz ailelerinize sahip çıkmaz ayrıca onlar hiç yokmuş gibi davranırsınız.. Ne anlarsın sen!”

“haklısın” dedim “aile bizden uzak bir kavram ama sizin erkekler, doğuştan aileyi sahiplenerek kendi hayatından hayallerinden vazgeçiyor.
Siz kadınlardan hiç bahsetmiyorum bile hayattınız boktan ve hala aile diyerek kendinizi avutuyorsunuz.”
Bir anda sessizlik çöktü odaya, dışarıdaki ışıklar odayı daha fazla aydınlatmıştı. Kuru bir sessizlik üzerimize çöküp bir süre köşelere çekildik.
Ben yatağın öbür ucunda sigara yakarak dışarıyı izlemekle koyuldum. Hala yıldızlar yoktu ve deli olmuştum.

“karakola gittim” dedi bir an
“ orada amcamı şikayet ettim. Can güvenliğimi aldım. Artık rahatça evime gidebilirim”

“evine mi gitmek istiyorsun?”  diye bağırdım.

“evet”  dedi ağlamaklı ses tonuyla.

“tamam” diyerek öfkelendim. Anlamıyorum neden yanımda kalmak istemiyor?  Ben ona ne yapıyorum.  Neden gitmekte bu kadar ısrarcı? 
Ondan nefret ediyordum hata daha fazla..

Bileğinden tutup kendimle birlikte dışarı çıkardım. Asansöre koyup ve daha sonra arabanın önünde durdum.

“nereye gidiyoruz?”

“istediğin yere”  dedim onu ön koltuğa oturttum.  Arabayı iki yüz üzeri bir hız yaptım.
Yarım saat sonra Yusuf abinin mahallesine varmıştım.  Gözlerim öfkeden hiç bir şey görmüyordu.  Konuşacak olsa onu boğmak geliyordu içimden. Sokak aralarında ilerlediğimde korkudan gözlerini gözlerime dikmişti.

Ve en son durağa geldik bir an istop edince öne doğru kaydı.  Başı çarpacak gibi oldu ama son anda kendini geriye çekti.
“istediğin yerdesin... İn şimdi”

Şaşkın bir vaziyette bana baktı. Ben ise donuk bir şekilde direksiyona bakıyordum.
“her şey için teşekkür ederim.. Yardımın içinde”  diyerek kapıyı açtı.

Konağın kapısına vardığında tekrar bana döndü.  Gözlerinde biraz pişmanlık vardı ama bir kaç saniyelik  bir pişmanlıktı. Gururum incinmişti.
Benimle oynuyordu adeta. Kapıyı çaldı bir kaç dakika sonra açıldı.
Bende arabayı hızlı bir şekilde oradan ayrıldım. Gitti işte..
Sanki içimden kopup gitmişti ve neden gitti.
Her şey bitmişti. Artık onunla ömür boyu yan yana gelmek istemiyorum. O pis yüzünü görmek dahi istemiyorum. O kim ki beni sorguluyor, onun boğazından tutup boğmak geliyordu içimden. Pis cahil köylü, bir şey bildiğini sanıyor. Aileymiş ulan sizin aileniz sizi çocuk yaşta evlendiriyor. Hayatınızda okul diye bir şey olmuyor, hala aike diyerek içiniz yanıyor.
Arabayı son hızla sürüp otele girdim.

Bundan sonra hayatımda onun adı geçen yerde, nefret edecektim. Onun yüzünü ömrüm boyunca görmek istemiyordum. Aynı şehirde nefes almaktan bile nefret ediyordum. Odaya vardığımda masanın üzerindeki her şeyi yere fırlattım. Yatağımla yatağa vurdum. Öfkeden çıldıracak gibiydim. Her şeyi birbirine katıp dağıtıp yere düşmüş masanın üzerinde oturup iki elimi başımın arasına aldım. Derin nefes almaya çalışıyordum.
Neden gitti? Ona fazlasıyla iyi davranıyordum, her şeyine boyun eğiyordum. Hiç kimse hiç bir şeyi hakketmiyor. O bana ne söyleseydi yapardım.
Gitti işte.. Neden başımı ağrıtıyorum ki, benden nefret ediyor. Ah neden onun beni sevmesini bekliyorum ki.

Zaten sevecek ve sevilecek biri değil. Telefonumu elime alarak Halit beyin oteline gitmek için konuma baktım.

Yarım saat sonra kapının önünde durdum. Bir tek gidecek yerim Halit beyin yanıydı.
Kapıyı açarken bile söyleniyordu. Onun bu hali insanlara kötü gelse bile, benim için vazgeçilmezdi.

“oo.. Hiç beklemiyordum.. Buralar sana göre değil galiba”

Artık İstanbul’a gitme hayalleri kurmuyordum. Orada kimsem yoktu zaten. Buralara yavaş yavaş alışıyor,  hiç yabancılık çekme zorluğu yaşamıyordum.

“rahatsız etiysem.. Yani gidebilirim”

“yok yok gir içeri... Uzun zamandır seninle konuşmuyorduk” dedi ve gözleriyle yukardan bakmıştı. Ondan uzun olmam onu baştan süzmeme yetiyordu.
Saçlarını hafiften boyamış ve her ne kadar sempati görünse de, bir rejisör olduğu açıktı. Soğukkanlı, orta boylu değildi bende bir kaç santim kısaydı ve sinirli biriydi.
İçeri girdiğimde oteli benimkinden farksızdı.
Sadece çift odalı olması büyük avantaj sağlıyordu. Her şey düzenli bir şekilde yerleştirmiş, Halit bey her zamankinden daha katı ve daha düzenliydi.
Belki bu kadar düzenli olmasıyla başarılar elde ediyordu.
Onun bir ailesi vardı. Çok seven bir eşi, çocukları ve yaşlı bir annesi vardı. Zamanında buraya gelmek için çok emek verdiğini anlatmıştı.

“hayırdır, buralarda takıldığın bir eğlence ortamı yok mu evlat?” dedi iş dışında benimle güzel rahat konuşurdu. Bunu bildiğim için rahat davranıyordum.

Evet takılacağım bir eğlence ortamı yoktu. Belkide vardı ve ben takılmak istemiyordum.
Ahşap modern koltuğun üzerinde oturdum. O sıra Halit bey, buzdolabından bir şişe çıkardı. Daha sonra düzenli koyduğu iki bardak aldı.

“anlaşılan iyi gitmiyor”

Ona hüzünle baktım. Gerçekten kendimi ilk defa daha fazla yalnız olduğumu hissetmiştim. Bunu söylemekten utanıyordum!
Arkama baktığımda hiç kimsem yoktu, var olanlar ise çok uzaklarımdaydı. Beni bilmiyorlardı bile.

“neden bu kadar yalnızım Halit ustam?”
Bunu söylediğimde kafamda bir bomba patlar gibi şimşek çaktı.

Halit bey, bana baktı hafifçe tebessüm ederek bardağı doldurdu. Ben bir bardağı tek yudumda içtim.

“herkes yalnızdır evlat! Kimse içinde çift ruh yaşatmıyor, hiç kimse seninle birlikte değildir. Hele üç beş gün takıldığın biri hiç değildir. Kimseyi kendin gibi bilme evlat!”

Gözlerimin içinde  yaş birikti ve gözümü sabit bir şekilde masaya diktim. Ellerimi ovuşturup yüzüme değdirdim.
İstanbul’dayken bunları hiç düşünmüyordum. Yalnızdım ama bu benim kafamda soru işareti olarak kalmıyordu.
Burası benim bakış açımı fazlasıyla çok değiştirdi. İyi mi? Kötü mü bilmiyorum.

“buraya gelmemek için çırpınmıştım ama geldim ve her şey çok farklı”

Halit bey elini omzuma verdi. Derin nefes aldı.
“bazı mekanlar, bazı şehirler ve bazı insanlar bize gerçeği gösterir. Sen onu gördüğün an her şey çok farklı olur senin için”

Bardağın içine tekrar doldurdum. Gözlerimi yumup tek nefeste içtim.
“buralarda film çekmek zor değil, bir tek zor olan gerçekleri görmek..
Hayatın toz pembe olmadığını görmek acı..”

Halit bey gözlerini bana dikti, kaşlarını çatı. Oda bir bardak doldurdu tek yudumda içti.
“bende bunu fark etiğimde çok zamanımı aldı. Aslında hedefim yönetmen olmak değildi. Çok şey yapmak istedim..” duraksadı ve devam etti “burada para olunca açlıktan ölmemek için girdim.
Fark etimde aslında aç olmak karında değildir evlat.. Aç olmak, gözdedir.  Dünyada tonlarca paran olsun gözün doymadıktan sonra..  Bende artık para kısmıyla ilgilenmiyorum bile,  sadece hayattın gerçek manalarına kopararak dışarıya yansıtmak. ”

Ben bu gece şişenin içindeki maddeye bağladım. Geceler kırık dökük şişelerle geçti. İçim buz kütleleriyle dolmuştu, ne içecek ısınıyor ne de içim ısınıyordu. 

                    ****
Kapı açılır açılmaz, uvaş teyze şaşkınlıkla bana baktı. Araba hızlıca ilerledi belki tekrar gelir diye düşündüm. Neden gelecekti ki?

“qızım senın ne işin var burada? Sen okkan oğlumun yanında değıl mıydın?”

Öylece ona baktım.. Donuk bir şekilde kala kalmıştım.
“e-evet” dedim .
Yengem bana sarıldı. “çoğ şükür sana bir şey olmadı” dedi daha sonra geri çekildi içeri girmem için yol verdi.

“neden geldın burada amcen senı gorür” dedi şiveli türkçesiyle.

“hayır yenge ben” dedim gözlerimi aşağı bükerek devam ettim “onu karakola şikayet ettim. Bir daha yanıma yaklaşamaz”

Gözleri birden açılıverdi ve sağ eliyle ağzını kapattı.
“nasıl olur kızım bu!” dedi Arapçayla.

İçeri girmek için adım attım. Bahçede göz gezdirdim. Ektiğim çoğu çiçek, gülerim gitmişti. Hata sadece bir kaç tane kalmıştı. Öylece bahçeye baktım.

“çiçeklerime ne oldu böyle?”
Dedim diğer çiçeklere dokunarak.

“amcen onlar kavga”

“ben bunlara ne kadar özenle bakıyordum. Neden?” diyerek hüzünle baktım. İçim ağlamıştı.
Oturma odasına gitmek için dar koridordan ilerledim.
İçeriye girdiğimde uzun boylu, esmer, keskin bakışlı bana benzeyen canımın içi ordaydı. Annem.. Koşarak ona sarıldım. Oda bana sarıldı. Başımı okşayıp ağıtlar yaktı.

“ah şekham güzel kızım.. Ne oldu sana? Amcan nasıl sana el kaldırır!”

O an gözlerimden bir damla yaş gelmişti. İki güzel kardeşimde gelmişti öylece ikisine baktım. Sonra koşarak iki küçük erkek bana sarıldı.
Henüz on bir yaşındanlardı. Köyde okula gitmelerini istemiyordum ama Annem buna ısrarcıydı. Anlamıyorum onu orada tutan hiç bir şey kalmamıştı. O sürekli kalmakta ısrarcıydı.
Babam yoktu. Köydeki babamın akrabaları bizi kötülemekten ve eziyet etmekten başka bir şey yapmıyorlardı.  Amcam annemin üzerinde tapulu olan evine göz dikmişti. Annem kaç defa vermeye kalkışsaydı bile, ben her seferinde engel oluyordum.
Kimse bize zarar vermesin diye çok yönteme başvurdum. Artık asi olmak içime işlemişti. Kimseye güvenmiyor konuşma şansı bile vermiyordum.
Ömür boyunca bir ağaç dalı nasıl kopulduysa, benim güvenimde kırılmıştı.
Herkes gibi olmadığım için üzülüyordum. Belki sevdiğim bir erkek veya bir dostum.
Hiç yoktu. Bir annem, bir de dayım vardı.
Ne zaman kırılıp dökülsem, uzak bir yere gider tek başıma derdime yanardım.
Tek sevdiğim şeyler ise tohum ekmekti.
Hep çiçek güller ekerdim. Neden sevdiğimi bilmiyordum ama toprağın verdiği sevgi insanların verdiği güvensizlikten daha iyiydi.

Annemle biraz hasret giderdikten sonra, ona amcamı şikayet ettiğimi söyledim.
Her ne kadar “neden yaptın? O senin amcan” dese bile olan olmuştu.
Yarım saat sonra dayımda gelmişti.
Sonra Nesra ve kuzenlerim etrafımda pervane oldular. Öyle kuzenlerim olduğu için çok şanslıydım.
Dayım bana yaklaşıp sarıldı.

“neden geldın qızım sen? Amcen”
Lafını bölerek araya girdim.

“hayır dayı amcam bana artık dokunamaz”

Neden? Nasıl der gibi baktı dayım.

“onu karakola şikayet ettim ve can güvenliğimi aldım”

“az önce amcan buradaydı, seni gördüğü an öldürür”

“hayır” dedim başımı sallayarak “bana bir şey yapmaz dayı”

“sen bilirsen.. Okan nerde?”

Bir an kalbime acı girmişti, daha sonra boğazımda takılır gibi kaldı. Gitmişti. Bu sefer öfkeyle.. Benim yüzümü görmek istemediğinden emindim. Onu da kendimden uzak tuttum. Muhtemelen beni görmek istemiyordur.

“işi var, kendine bir otel ayarlamıştı.”

“bızde kalsaydı. ”

“bilmiyorum...”  dedim.

“ah Yusufum görseydin nasıl şekha’yı deyuzun elinden kurtardı. Vallahi Allah sahibine bağışlasın dalyan gibi adam” dedi uvaş yengem. 
Buradaki kuzenlerim durmadan ondan bahsetti durdu. Ne adamış be, bana nasıl öfkeyle bağırıp çağırmadığını görmeseydim.  İyi adam derdim..

Gece boyunca annemle sohbet ederek sabahı zor buldu. Yaz mevsimi olduğu için pek uykuda tutmuyordu. Artık köye gitmeyecektim. Zaten artık orada kalmaya gücüm kalmamıştı. Evimizi şehire taşımaya karar verdik annemle. Sonunda annemi o pis köyden vazgeçtirmeye ikna etmiştim.
Sabah kalktığımda içimi saran bir acı vardı, ben hep şehire gelme hayalini kurarken neden şimdi içimde bir acı var?
Her şeyi unutmaya hazırdım.. Şimdi neden bazı şeyler kafamda soru işareti olarak kalmıştı.
Amcam, dayımın evinde olduğunu biliyordu galiba. Poliste onu yakalayıp yaklaşmama cezası vermiştir. Artık kimse bana karışamazdı ama bir sorun vardı. Neydi peki?

Dün gece okan’nın öylece gitmesi gözümün önünden geçti. Evet kalbime bir sancı iniyor, peki ne bu? Aşağı kata indim.. Koparılan çiçeklerime baka kaldım. Son iki saksı kalmıştı, oda bu sabah solmuş olduğunu gördüm.
Gözlerim bir an doldu. İki aydır bunların büyümesi için elimden geleni yapıyordum.
Hepsini yere attım. Her şey mahvettim.
Oda burayı terk edip gitmişti. Onunla birlikte ektiğim çiçekler gitmişti.
Tak tak diye kapı çalındı ve o an irkildim. Sonra bir süre zil çaldı ben donuk şekilde yerimde durdum.
Kapı bir an çaldı, tekrar irkildim.

“nesra kapıya bak” kimse bakmıyordu bile.
Çamurlu ellerimle kapıyı açtım ve açar açmaz gözlerim pöh diye açıldı.
Saçlarım gözümün önüne geldi.

“se- se-n” dedim heyecandan elerim titredi.
Geri mi dönmüştü.
Kalbim hiç olmadığı kadar atmaya başladı.
Şimdi ne oluyordu? Tuhaf hissler beni sarıp sarmalıyordu.

Arkadaşlar, bu bölümü beğendiyseniz beğene basmayı unutmayınız ve küçük bir yorumuda çok görmeyin🙏 okuduğunuz için teşekkür ederim 😊

Gizli aşk bahçesi (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin