1

912 56 47
                                    

Uzaklara öylece baktım.. Sanki farklı bir ülkede suikastçı gibiydim. Buraya neden geldiğimi bilmiyorum ama her şeyiyle çok farklı. Ben bu durumdan korkmaya başladım.
Her şeyin bana güzel olması pek iyi olduğunu söyleyemezdim.
Sahi ben neden buradaydım?

İstanbul iki gün önce
Sabah, kahvemi yudumlarken İstanbul’un gökdelen büyüklüğündeki binanın üst katında manzarayı seyretmek harika. Belki ilgimi çeken şu ki, dergi sayfalarında sürekli magazin haberlerini görmek bana bıkkınlık getirmişti. Manzara dergideki sahte yüzlerden daha güzeldi. Kendimi bu manzaraya adamak isterdim ama telefon sesiyle yerimden sıçradım. Yine arayan yönetmen tırnak içinde söylüyorum. Kendisi Azrail’in ölüm çağrısı yapan bir ses düzeyi vardır. Nasıl mı?

“Sana söyledim neden dediğimi yapmıyorsun, seni kalleş derhal buraya gel”

Bağırma sesi telefonda gelse bile kulağımı sabah sabah çınlatmıştı. İşte bizim rejisör, kendisi her zaman beni rencide etmek için bulunmaktadır.

“Tamam geliyorum” diyerek telefonu kapattım.

İş hayatımda çok soğukkanlı davranırım. İşte benim farkındalığım bu! Geceleri ise kulüplerde yalnızlığımı gidermek için bazen içkinin verdiği etkiyle sahnenin loş ışıklarında dans ederim. Öyle sandığınız gibi değil, kızlarla eğlenmek..
Ama Bazen ise uğramak dahi içimden gelmez. İşte ben böyle biriyim. Ne zaman sevdiğim bir şey olursa kendimi ondan geri çekerim. Çünkü fazlası beni bayar.
Duşumu alarak aynanın karşısına geçtim. Sahi iyi bir aktör olmak için hiç bir sebep yok. Spor yaparak kaslı vücudum, boyumda fena değildi. Neden oyuncu olamıyorum? Ah biliyorum oyuncu olmak hayalim ama unuttuğum bir şey var ben onu iki sene önce hayatımdan atım. Atım derken pek fazla ilgi duymuyorum. Oyuncu olmayacaktım aksine bir direktör olacaktım. Yönetmenlik dışarıda bakınca denizi izlemek gibi. Çok havalı değil mi? Ama her insanın televizyon karşısında pijamalarını giyerek çekirdeklerini çitlediği zaman ne kadar zor bir meslek olduğunu bilemezsiniz. Bazen işler öyle zorlaşır ki işin içinden çıkmak aslanın pençesinden kurtulmak gibi. Fazla uzatım galiba tek kelimeyle perfect Challenger mükemmel bir zorluk.
Pek fazla yetenekli olduğumu söyleyemem, yoksa kendimi beğenmişlik taslamış olurum. Sportik bir şekilde giyinerek sete doğru arabamla yol aldım. Yaz mevsimi olduğu için sıcaklık tüm bedenimde hissediyordum. Arabanın klimasını açarak müziğimi son ses açtım. Ve eğlence başlasın diye geçirdim içimden.

İnna’nın Arapçadan esinlendiği şarkı beni her zaman mutlu eder.
Sete girdiğimde arkamda güzeller güzelli, Ayça’nın sesiyle arkama döndüm. Kendisi bir asistan olarak çekim yönetmenin işkencesi altında koşuşturur durur.

“Naber?” Diye sordu.

“İyidir senden?”

“Valla ne olsun bildiğin gibi koşuşturmaca işte.”

“Halit bey nerde?”

“Bak orada.” Diye işaret etti “Her zamanki gibi cinleri tepesinde” dedi eliyle işaret ederek.

“Ne yapsın. Böyle olmasada işler yürümüyor işte” dedim teselli edercesine.

“Aman ikiniz aynı kafadasınız”

“Tamam, hadi ayça sen işine bak” dedim soğukkanlı bir edayla.

Ayça işine giderken ben tüm havamla halit beye doğru yürüdüm. Yönetmenimiz her zaman ki gibi işiyle meşguldü. Kendisi bir işkolik olsa bile tüm tarihe damga vurmuş isimlerden biriydi. Yazdığı tüm senaryolar beni etkilerdi. Halit aydağ ismi pek fazla anılmasa bile, bir yönetim biçiminde her zaman güçlüdür. Açıkçası onu pek fazla taklit etmek istemem ama ondan daha iyi bir yönetmen olmak isterim. Bir sandalyeyi alarak Yanına usulca oturdum. Elinde bir defterle çok meşgul olduğu gösteriyor, yine bir filim senaryosu kurguluyordu. Tüm kağıt yazar ortalığı allak bullak ederdi. Bazen saatlerce böyle didik didik edercesini bir şeyleri kafasında topluyordu.
“Neredesin sen?” Dedi ansızın.
Gerçekten içimi ürpertmişti. Bu kadar soğukkanlı olmak, ve bu kadar umursamaz tavrını ortaya koysa bile aslında iyi bir gözlemciydi.

“Trafik vardı” diye geçiştirdim.
“Demek trafik vardı” dedi sesindeki imalı tonlarıyla. “Öyle mi” diye tekrarladı.

“Evet trafik vardı”
“Kimi kandırıyorsun sen! Hı.. senin geçtiğin yolarda ben lisedeyken geçtim”

“Aman Halit bey Öyle demeyin siz hala gençsiniz lisede neyin nesi” dedim onu kandırırcasına.

“Haylazlık yapma! İşine bak” diyerek tekrar kâğıttaki yazılarla meşgul oldu.

Her ne kadar sıkıcı gelmiş olsa bile işime koyuldum.
Tüm film senaryosunu gözümün önünde canlandırarak hayal kurarım. Daha sonra o kıvama getirmek için, tüm herkesi bir oraya bir buraya koşuştururum. Bazen beni dövmek isteyenler bile oluyor, yani gözlerinde bunu görebiliyorum. Oyuncular, yönetmenler, aktörler hepsiyle tek tek ilgilenirim. Nasıl mı? Bende bilmiyorum. Sadece duruma göre idare ediyorum işte. Yaz ayı gelmesine rağmen sezon çekimleri az bir zaman kalmıştı. Böylelikle iyi bir tatili hak etmişim. Bodrumda veya Antalya’da yok ya bunlar artık sıradanlaştı. Singapur, Arjantin deniz kıyılarında olmak daha iyi olurdu. Mayemi’de fena olmazdı. Gerçi en son tatil yaptığımda burnumdan geldiğini söyleyebilirim. Biz film sektörü hayat bizim için her zamansız bir vakit vardı. Her zaman düzensiz olmakla birlikte zorluğun alasını çekenlerdeniz. Bazen bir kaç saniyelik bir çekim için saatlerimizi verdiğimiz olmuştur.
Neyse, gerçekten bu yıl iyi bir tatil yapacaktım. Eğer bu yıl yapmasam kesinlikle kalp krizi geçiririm.
Şimdi yorgunluğum dindirmek için İstanbul’da gece kulübünde bir kızla takılmak... ah düşüncesi bile başı döndürmüştü.

Bebekli ’de bir gece kulübüne doğru istikamet ettim. Akşam olmuş saatler geceye sürüklenmişti. Milyonlarca yıldızlar göklerde yerini almıştı. Arabamla yol aldığım zaman, kulübe giriş yapabilmiştim. Uzun bacaklı, esmer beyaz kızları görünce gözlerim kamaşıvermişti. Eğlenceye pek fazla düşkün olduğumu söyleyemem ama bunları yaparken mutlu olmaya çalışıyorum. Giriş alanına girdiğimde gürültülü bir müzik eşliğinde siyah uzun masanın yanında bulunan bir sandalyeye oturdum. Gürültülü müzik çalarken, beynimde hücrelerimin dans etiğini hissetmiştim. Bu kadar eğlence benim için mutlu edecek bir şey.
Barmen her zamanki gördüğüm o yakışıklı esmer çocuktu. Yanıma yaklaşıp

“Her zamankinden mi?” Diye sordu.

“Evet” diye yanıtladım.

Buraya arada bir gelirim ama çevredeki herkesle pek fazla muhatap olmam ilgilenmem açıkçası. İçeceğim geldiğinde bir yudum aldım. Müzik ritimleri değişirken dizlerimin kendiliğinden oynandığını hissetim. İçecek şimdiden başımı döndürmüştü. Tam bir yudum daha alacaktım ki karşıma sarışın uzun bacaklı bir kız geçti.
“Oo” diye içimden geçirdim. Felaket bir şeydi. Sarı saçlarını kısa bir biçimde kesmiş ve giydiği kısa kırmızı elbisesiyle beni kendine çekiyordu adeta. Gözleri şehvetle kaplandığını hissedebilmiştim.
Bu nasıl bir şey diye içimden geçirdim. Genelde pek fazla kızlara yaklaşmam ama cazibeleri beni baştan çıkarır. Zaten takıldığım kızlar ise kollarıma gelirdi. Aynı şekilde bu kız bana doğru geldi.

“Aynısından alayım” dedi barmene.
Daha sonra bana bakıp gülümsedi. O gülüşleri içimi alev aldırtmıştı.
Barmen içeceği ona uzatırken ince parmaklarıyla eline alıp havaya kaldırdı. Bir yudum aldığında boğazından geçtiğini hissetmiştim.

“Adın?” Diye sordu kendinden emin bir şekilde.

“okkan” diye yanıtladım.

Kaşlarını havaya kaldırdı ve tek yudumda içeceğini bitirdi. Bir süre konuştuktan sonra ince parmaklarını usulca elimin üzerine verdi. Açıkçası başımı döndürmüştü. Alev gibi bedenimi sardı.
Elini sıkıca kavradım. Daha sonra kendime çektim. Kulübün üst bölümünde olan boş bir odaya doğru yürüdüm. Tabi ondaki bu isteği hissedebiliyordum. Dudaklarını öptüğümde, kendime doğru hızlıca çektim. Ondaki hızlılık bendeki istek yatağa doğru sürüklemişti. Onunla sadece bir gecelik bir zevk için geçirmek istemiştim, yoksa hiç ama hiç tipim değildi.
Sabah telefonun sesiyle aniden yerimden sıçradım. Daha önce hiç bir gece kulübünde geçirdiğimi hatırlamıyorum. Dahası en fazla bir iki saatten sürmezdi. Halit bey, aradığında elerim ayaklarım birbirine dolandı. Geç kalmıştım. Farkındaydım. Birazdan onun yüksek sesi kulağıma girecekti. Ve bende buna karşı sessizce geçiştirecektim.

“Neredesin okkan?” dedi sesindeki rahatlıkla.

“Yoldayım geliyorum” dedim ufak bir yalan söyleyerek.

“Yine mi trafik var!” Dedi sesindeki sakinlikle.

Bir yandan elbiselerimi giyerken, bir yandan telefonun açık sesini dinliyordum.
“okkan hemen buraya gel ve beni çıldırtma! Trafik falan dinlemem. Sana bir şey diyeceğim çabuk ol”

Sesindeki sinirli ve bir o kadar tuhaflıkla irkildim.

“Hemen gaza basıp geliyorum” diye geçiştirmeye çalıştım.

Beni burada bir kadın yattığımı şu saatte kadar uyuduğumu bilseydi. Beni dövmese bile dövmekten beter hale getirirdi.

“Çabuk ol!” Dedi sinirli ses tonuyla.

“Hemen geliyorum” diyerek elbiselerimi giyip kendimi dışarıya atım.

Henüz erkendi ama biz film sektörü için erken diye bir kavram bulunmazdı. Bizim için zaman her zaman kısıtlı ve düzensiz bir yaşam içerisindeydi. Oyuncuları idare etmek, tüm set için bir malzeme bulmak bunlar hepsi zorluğun ufak bir noktasıydı. Arabama baktığımda her ne kadar AUDİ A3 olmasa bile BMW dahi olmasa ufak sorunları olan bir arabaydı. İşte benim dost bildiğim arabam. Vitesi boşa alıp son hız ilerlemeye koyuldum. Fırtına gibi arabaları geçerken kendimi özgüven halinde biri gibi hissetmiştim. Sanki Holiwwod yıldızı gibi kırmızı halıda yürümüş gibi hissetmiştim. Öyleydi zaten. Arabamla havalı olmasa bile mutluydum onunla. Kırmızı ışıklarda durduğumda, güneş tepelerden yükseliyordu. Siyah gözlüğümü gözüme taktım. Ve harika bir duyguydu. Gözlüğümde severdim. Aslında benim olan her şeyi severdim. Giydiğim şort, pantolon, ayakkabı, parfüm markası, özellikle de saatim. Benim olan her şey güzeldi. Başkasınınki ise umurumda değildi. Evet biraz bencilim. Gerçekten söylüyorum, seteki herkes öyle olduğumu söyler. En azından onlar gibi egoist olmak zorunda değilim. Hepsinin havası 1500 üzeridir. Yani artı on sekizlik bir durum. Birine oyunculuk rolü geldi mi havalar soğurdu. Yani çok uçarlardı ama unutmayın yüksek uçanın düşüşü sert olur. Beni soracak olursanız en son iki yıl önce bir ajanstan teklif aldım ama dediğim gibi yüksek uçanın düşüşü sert olur. Pek oyunculuk yaptığım söylenemez zaten gelen tekliflerde sağ olsun yönetmen halit bey yerime red cevabı verir. Ona neden istemiyorsun bir filimde oyunculuk yapmamı.
Şu cevabı ekler

“Bak evlat Oyunculuk dışarıdan izlediğimiz gibi basit görünmez. Eğer amatörce girmek istiyorsan hiç girme daha iyi. Çünkü kendini rezil etmiş olursun” derdi.

Gerçi haksız sayılmaz. Ben zaten girmek için pek fazla uğraşmam. Çok ilgimi çekmez ama isterim aylık 50 bin maliyetimin olmasını. Sadece hayalim hem bir rejisör, hem de bir oyuncu olmak. Belki fazla fantastik bir konu ama zorluğu her zaman sevmişimdir. Tek değer verdiğim şey ise hayatta tutunmak.. sete girdiğimde ara vermişlerdi. Kameralardaki teknolojik ürünler, her zamanki gibi setin karavanı. Bu karavan bizim için bir hayli önemliydi. Geç kaldığım için herkes ters ters bakınmıştı.
Size ne lan, demek istesem de umursamadan yönetmenimizin yanına yöneldim. Bu sefer elinde yığınlarla dolu kağıtlar duruyordu. Açıkçası o kağıtları gördüğüm zaman ürpermiyor değilim. Bu kağıtlar her zaman bir senaryonun kurgusudur. Ve biliyorum ki bir senaryo sonsuz evrenin içinde kaybolmaktır. Korkmuyor değilim.
Halit bey’in, yüzündeki belirgin göz halklarında buruşmuş hali her ne kadar yaşı geçmiş olsa bile, genç bir görünümü vardı. Yakışıklı sayılmazdı ama çekicilik her zaman öndeydi. Bir sigara yakarak içmeye koyuldu. Arada keskin bakışlar attı ama pek fazla umursamadım. Güneş sıcaklığı tüm bedenimde yayıldığında, büyük gölgelik şemsiyenin altında biraz olsun rahatlık veriyordu.
“Nerdesin sen?” Dedi ama bu seferki yumuşak bir ses düzeyindeydi.

Şimdi ne yalan uydursam diye düşünürken
“Uzak bir yere gitmiştim oradan gelince geç geldim.” Deyiverdim.
Sahi ben niye geceyi kulüpte geçirmiştim? Kulüp benim sınırlarımı zorlardı. Pek fazla ilgi duymamam gerekiyor. Yoksa mesleğim söz konusu.

“Hiç bir zaman akıllan mıyacaksın sen.” Dedi her zamanki gibi.

“Her ne ise hazırlan” dedi.

İfadesizce ona bakarak niye hazırlanayım der gibiydim.
Gözüm setteki kameraya kaçmıştı. Herkesin koşuşturması bir yana, arada halit beye sesleniyorlardı. Halit bey sanki ben yokmuşum gibi onlara ne yapacağını söyledi. Sonunda fırsatı bulup bana döndü.

“Bak okkan bu yaz çok yoğunuz”
Şaşkınlıkla ona baktım. İçimde sanki bir fırtına koparmış gibi hüsrana bulandım.

Hem de bu yaz! Ben bunun hayalini bile kurdum.
Diye içim içimi yedi. Haykırmak istedim. İstifamı bozmadan öylece dinledim.
“Bu yıl öyle bir senaryo teklifi geldi ki hayır dememek mümkün değil. Bak okkan bu yaz hem tur, hem de tatil gibi bir film çekeceğiz.”
Her ne kadar itiraz etmek istesem de boynu bükük bir şekilde dinledim.
“Okkan, bu yıl magazin dünyasına damga vuracağız. Öyle bir film çekeceğiz ki üç şehir ve bir film. Doğuya gideceğiz. Orada hayalimdeki senaryoyu gerçekleştireceğim” diyerekten elleri dört oynuyordu.
Ne yani bir film için üç şehir mi! Hayır bu gerçekten çok acımasızca.. ya benim tatil hayallerim, onlar ne olacak?
Lan ben bu işe..  
Şunun hayalini kurdum masada bulunan içeceği yüzüne fırlatıp
“istifa ediyorum” diye bağırıp “evet halit artık maymun gözünü açtı. Bu sefer olmaz ben bu işkenceye bu sürgüne mahkum edilmem. Ben kimsenin kölesi, uşağı değilim lan” diye hayal ettim.
Gerçekte ise yönetmen anlatırken, ben öfkeyle ona baktım ama o bunu görmemişti. Çünkü onun senaryosu görmeyecek kadar kör etmişti.
Ve ben doğuda bir yaz geçirecektim. İklimide yakıcıdır şimdi oranın. Ne yapacağım ki ben iklimi. Plaj olmadıktan sonra gece kulübü, kızlar, eğlence bunlar yoktu.
Ben oraya hüküm sürecektim. Tıpkı ergen birinin babasından aldığı sürgün gibi. Anlamıyorum insanlar ne anlıyor ki şu doğu filmlerinden? O saçma kültürleriyle büyük bir ün kazanıyordu. Onların yaşamından zevk alanlar bile oluyor. Neyse bunlar çok iç yakıcı.
Şimdilik Şanlıurfa’ya gidecektim.
Bir maceraya atılıp bir an önce filmin bitmesi için elimden geleni yapacaktım.
İçim içimi ağlıyor sanki göğsümde bir şey parçalanıyordu.
Ölüyorum dostlarım
Keşke İstanbul’da çekselerdi...

Gizli aşk bahçesi (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin