Saçlarımı kulaklarıma sıkıştırdım. Bugün, hasta olup olmadığımı düşündüm. Hayır değildim. Telefonu elime alarak annemi arayıp aramamakta karasız kaldım. Bir kaç tuşa basıp annemi aradım. Onun sesini, bana kızım deyişini çok özlemiştim. Daha iki gün önce yanındayken onu özlemiştim, çünkü ondan başka kimsem yoktu.
“anne, ne yapıyorsun?” diye sordum ansızın daha o alo bile demeden nefesini telefondan duyabiliyordum.
“çocuklara yemek hazırlıyem. Sen dayınlardan ne zaman geleceksen?” diye bağırdı kulaklarım çınladı o an.
Bir an duraksadım ve gitmeyi hiç düşünmemiştim. Dayımlara o kadar alışkınım ki, köye gitmek hiç istemiyordum. Zaten hiç bir zaman sevmemiştim o cahil köyü. Tek bildikleri insanları ezip hor görmek, kendileri sanki mükemmeldi.
Hepsinin altında karanlık kuytular, dolandırıcılık aklıma ne geldiyse hepsinde o saçmalıklar vardı. Tek yaptıkları parayla her şeyi satın alıp insanları köleleştirmek.
Farkında değillerdi ki para onları köleleştirmişti.
“ayşe, nesra onlar ne zaman giderse bende eve dönerim”
“eyı ne kadar kalmak istiyorsan kal. Bende köyde sıkılmıştım. Bir ara abimlerde uğrarım”
“uğrama, burada kalalım” dedim sakince
“olmaz qızım bilisen amcan, kızarlar”
“anne” dedim imalı bir şekilde “neden köyde kalmak zorundayız? Babam gelmeyecek, o akrabalardan da fayda gelmez. Bizi hor görmekten başka hiç bir şey yapmıyorlar” dedim bağırarak.
Bizim evde babam yoktu diye gözler hep bizdeydi ve en ufak bir şeyde bizi rencide etmekti. Hele amcamın karıları yok mu onlar yalnızca bizi gözetlemekte. Annem, ne zaman bize bir şey almak istese karşı koyulmaz bir şekilde engel olurlardı.
Amcam ise bizi insan yerine koymazdı, hata hayvan bile bizden üstündü. Çünkü biz kendi başımıza kendimize bile sahip çıkamayız derdi, oysa bir kuruşu bize çok görürdü.
Annemle birlikte çalışıp direnirdik kimsenin bize baktığı bile yoktu, hata insan bile değildik onlar için.
Bir anda göğsüme bir acı inmişti. Annem bir müddet sustu. Hiç bir zaman köyü ve babamın akrabalarını sevmemiştim. İnsanlarla yüz göz olmamak için, hep dayımlara gelirdim. Otuz dönümlük tarlamız vardı. Tüm geçim kaynağımız oradan gelirdi ama onu bile bizden aldı o cadı babamın annesi.
“otuz dönüm sizin neyinize çalışın kazanın kendinize bakın” demişti.
O tarlayı bizden aldığında annemle ne kadar çok üzülüp hırpalamıştık. Sonra işçi olarak bir o tarlada bir bu tarlada sürünüp gittik.
O babamın akrabaları sadece bize zarar vermekten başka bir şey yapmamışlardı.
“oyle deme qızım, onlar bizim akrablarımız”
Bir anda gözlerimde alev aldı ve öfkeyle bağırmaya başladım.
“onlar bizim akrabalarımız değıl, onlar namus diye ortalıkta dolaşıyorlar. Allah hepsinin bellasını versin” öyle bağırdım ki, tüm ev ayaklanmıştı.
“kızım amcan” dedi annem araya girerek.
“allah amcamında bellasını versin, o namussuz oğlanlarıyla hepsinin belasını versin. Gavatlar sadece bizim ekmek paramıza göz dikmişler. Alsınlar o oturduğumuz evi başlarına çalsınlar.. Belki gözü doyar.. Anne Çocukları al ve gel... Amcam ne bok yiyorsa yesin”
“o ağzını kapat yoksa ben gelir kapatırım!”
Araya giren erkek ses tonu gelmişti telefondan. Bu amcamdı. Ellerim birden titredi ve sakin olmaya özen gösterdim. Başımı kaldırdığımda yengem, dayım, nesra, ayşe, melike, erkek kuzenlerim ve o.. O artist buradaydı. Herkes endişe içerisindeydi. Telefon ise açıktaydı. Muhtemelen ses herkes gitmişti. Hafiften kızardım ama kısa sürdü bu.
“eğer çeneni kapatmasan ben ne yapacağımı bilmiyorum”
Öfkeyle bağırmaya başladım. Çünkü artık susmak istemiyordum. Bende bir insanım ve kendi haklarımı savunmam gerekiyordu. Beni öyle ezip ayaklarının altına alamazlardı, aldırmazdım.
“ne yaparsın, her gün olay çıkartığın gibi yine mi çıkartacaksın”
Dedim ve amcamın damarına basıyordum. Çünkü o köyde herkes sataşır ve tüm yetkiyi eline alan biridir. Açıkçası gücüyle insanları dolandırıp para alırdı ve oradaki insanlar kanun hakları bilmediğinden sus pus yapardı. Bunu şehirde yapmak istese de kanun buna izin vermezdi.
“yoksa bu sefer kanun falan tanımaz mısın.. Çok acıyorum biliyor musun, köyde yetki sendeyken polisler bunu senden almaya çalışıyorlar. Sana boyun eğeceğimi zannediyorsan, asla! İstediğin kadar bağır çağır umurumda bile değilsin. Seni adam yerine bile koymuyorum hata sen git alnına ben erkek değilim yaz insanlar seni adam yerine koysun. Bir gün polislerin elinde kalırsın ama ne zaman.. ”
Diyerek telefonu kapattım. Ve birden göğsüme bir alev alırcasına yanmaya başladı. Yengem bana yaklaştı ona dalgınca baktım. Kolumdan tutup iskembeye oturttu. Başım dönmüştü bir anda. Yutkundum ve herkesin bana baktığının farkındaydım. Herkes endişeliydi ama herkesin bana hak verdiğini, arkamda olduğunu biliyordum. Özelikle dayımın beni koruyup kolladığından adım gibi emindim ve bu yüzden hiç korkmuyordum.
Nesra bana yaklaşıp önümde diz çöktü.
“iyi misin canım?” diye sordu.
Başımı olumlu anlamında salladım. Ayşe ise bana su getirmişti. Bu kadar düşünceli olmasını hep severdim ayle’nin.
Dayıma bakıp gözlerim doldu, sanki gözleri “sakin ol!” der gibiydi.
Onun yüzde bana teselli edercesine bir ifadesi vardı. Ayağa kalktım ayağım resmen sendeliyordu ve dayıma yaklaştım
“dayı ben çok özür dilerim..” diyerek yutkundum.
O artistin gözlerini benden ayırmadığı açıkça belliydi.
“senin evinde böyle bir tatsızlık çıkarmak istemezdim. Artık oraya gitmek istemiyorum..”
Diyerek ağladım. Canım çok yanıyordu. Sanki kör bir kuytunun içinde tutsak kalmış gibiydim. Dayım omuzumdan tutarak bana sarıldı.
“ben senin heç oraya getmeni istemem.. Annan.. kardaşlerın..” dedi kendimi onun kollarında rahat hissettim. Hıçkırıklarım gittikçe daha ortaya kuru bir gürültü getirtiyordu.
Geri adım atarak, Başımı hayır anlamında salladım.
“Tamam” diye fısıldadı. “şimdilik dinlen bunları daha sonra konuşurez” dedi ve o artiste bakıp
“kusura bakmayın, sizıde uykunuzdan oldunız”
“yok hiç sorun değil, bende birazdan çıkacaktım.” Diyerek göz ucuyla beni süzüyordu. Bende yavaş adımlarla iskembeye oturdum.
“kehvaltı yapamaden nereye?”
“yok çok teşekkür ederim, Halit bey bugün geliyor hazırlamam gereken işlerim var”
“oyle mı, söylede akşam buraya uğrasen”
“tabi söylerim”
Herkes yavaşça dağılmıştı. Ben odada tek başıma kaldım. Yatağa uzanarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Daha önce hiç bu kadar ağlamamıştım ve bu saçmalığa son vermek istiyordum.
***
Odaya vardığımda dalgındım. Ne yapacağımı, ne giyeceğimi bilmiyordum. Şekha...
Gerçekten çok garip..
Ne diyeceğimi bilmiyorum. Gözlerimden onun bağırması ve ağlaması ben galiba çok tuhaf oldum. Daha önce gözlerine bakaraktan, ne kadar acı çekeni ilk defa hissediyordum. Sanki o ağladıkça ben bunu hissediyor, dokunuyor gibiydim acısına.
Sonunda kafamı toparlayarak giysilerimi bavuldan çıkardım. Ağlayan gözleri.. Neden sürekli düşünüyordum bunları. Onun acılarından banane.. O kim ki! Ondan nefret etmeye başladım. Hata öfke bile duymuştum.
Kendime kızmaya başladım. Bu kadar ilgi duymak hiç bana göre değildi, Onu kafamdan atmam gerekiyordu. Sürekli dört dönüyordu kafamda. Pantolonumu giyerek hızlıca üstümüzde giydim. Öfkeyle evin içinden çıktım. Resmen odalar üstüme geliyor bir an önce Abaya binerek ilerledim sokaklardan. Ambara varana kadar dalgındım. Yol boyunca onu düşünmüştüm.
Neden? Diye kızıyordum kendime.. Bir şey beni hep zorluyor ve boğazımdan tutarcasına boğuyordu. Kendimi hiç iyi hissetmiyorum bu, ilginç duygular beni şimdiden yıpratmıştı.
Ambarın önüne geldiğimde boyacı ve dekar için işçiler gelmişti.
Hemen ambarı açıp onlara nereyi boyayacağını anlatım. Bilgisayardan kaydettiğim Word sayfasını açtım. Tüm bilgileri daha önce e-postadan almıştım. Son toplantıya katılamadığım için, şebnem bana gereken bilgiyi göndermişti. Ben bir türlü işe odaklanamıyordum.
Ya da, kafam çok dağınıktı.
Şebnem’e mesaj attım. Buraya çabuk gelmesi için, sonra konum attım.
İşe odaklanmaya ve bir işin elinden tutmaya, kendimde mecal bulmamıştım.
Biraz sonra şebnem gelmişti. Boya işi aceleyle yapıyordular. Şimdilik her şey yolundaydı. Umarım bir aksilik olmaz.
“güzel gidiyor. Şurayı da bir dekar etti mi çok güzel olur” dedi şebnem.
“ne zaman gelecek, şu malzemeler?”
“öğle gelir.. Dua et ki adam ısrar edince kabul etti. Yoksa iki güne gelmezdi. Bak sana ne diyeceğim Halit bey zaten dekar işini bana vermişti”
“ne! Bunu neden söylemedin?”
“pek fırsat bulmadım.. Ama iyiki beni aradın ben seni çoktan unutmuştum”
Bir anda öfkelendim.
“şebnem bu nasıl bir sorumsuzluk.. Ya ters bir şey gitseydi. O zaman Halit bey bana hiddetlenirdi. Sen neden böyle yapıyorsun?”
“tamam, haklısın. Neden böyle öfkelendin?”
“hayır öfkelenmedim”
“bir sorun mu var?”
Bir anda derin nefes aldım. Evet bir sorun vardı ama bunu sana asla anlatamazdım. Hiç kimseye.. Neden böyle davranıyorum? Bende bilmiyordum.
“hayır bir sorun yok” dedim ve ambardan çıktım.
Hava sıcaktı. Baharın etkisiyle bir boğucu gelmişti. Bir kaç dakika öylece uzaklara daldım.
Uzun zamandır sigara içmiyordum. Yeni aklıma geldi, hızlıca Arabanın orta kısmından bir sigara alarak çakmakla yaktım. Biraz olsun sakinleşmiştim. Sigarayı içime çektiğimde daha rahatlanıyordum. Özelikle etrafa dağılan dumanlar bir sis andırıyordu, sonra içinden babamın o görüntüsü belirleniyordu. Babamı hep çok severek kaybetmiştim.
Bir kaç dakika sonra Sigara bitince her şey normale dönmüştü. Ben hala aynıydım. Kafam çok karışıktı, ne olduğunu bilmiyordum. Tekrar sigara yakarak işlerle meşgul oldum. Dalgın olmam sadece şebnemin gözünden kaçmamıştı. Her seferinde imalı bir şekilde bakıyordu.
Ben ise hiç bir şeyi ifade etmiyorcasına ifadem vardı. Belki de bana öyle geliyordu.
Zaman bir türlü geçmek bilmemişti ve bende artık kendime kalacak bir yer bulmalıydım. O evden ayrılmanın zamanı gelmiş, geçiyordu. Ambara, işçilere öylece baka kaldım. Aklımda, kulaklarımda, hata nefesimde bile o geçiyordu. Ya da çok taktığımdan öyle oluyor, işte en kötüsü de oydu. Halit beyde aramamıştı, gerçi arasa bile onunla pek ilgi duyacak halde değilim. Bazen işçilere yapması gereken yerleri anlatıyor, bazen ise gelen maketler halılarla ilgileniyordum. Arada saatime bakıp saniyeleri saymıştım. Çok tuhaf değil mi?
Hayatımda işim olmadığı müddetçe saatte bile bakmazdım. Boya işi bitmiş, geriye maket şeklide duvar örülmüş, tabi çekimde yapılan hilelerin bu şekilde tamamlanması hiç şaşırılacak gibi değil.
Şebnem bana yaklaşarak kısa siyah saçlarını geriye itip, tahrik edercesine bir hali vardı. Gerçekten de bunula ilgilenmemiştim.
“Halit bey gece geç saatlerde burada olacaklarmış.”
“iyi” diye yanıtladım.
“çoğu işler biti, geriye kiralayacağın konak kalmıştı. Onu haletin mi?”
Gözlerim maketlere baka kaldı. Yanıt vermem bir dakikayı almıştı çünkü kendimi olmadık bir diyarda çok uzaklara çölleri aşan, dağlardan, uçurumlarda buluyordum kendimi.
“onu bir hafta önce kiraladım.”
Şebnem, kaşlarını havaya kaldırdığında yeşil gözleri belirginleşti. Saçları kısa olmasına rağmen, yeşil gözleri ve narin teni bunu kapatıyordu.
“iyiymiş” diyerek etrafa göz gezdirdi.
Bende o evden ayrılmak için, kendime bir yer ayarlamalıydım. Ama nasıl? Orası benim için çok eğlenceli hata kendi evim olsa bu kadar rahat edemezdim. Sabah çıktığımda ortalığı darman duman bırakırken, geldiğimde her şey toplu bir şekilde düzenliydi. Temiz elbiseler, ütülü gömleklerim hepsini özenle yapıyorlardı.
Oraya gidip toparlanmam gerek, acilen terk etmeliyim.
Şebnem’e bakarak
“Şebnem” diye seslendim.
Bana baktı ve ne diyeceğimi bekledi.
“benim bir işim var, sen benim yerime burayla ilgilenir misin? Bir sorun olursa ararsın”
Hafifçe sırıttı ve güzel gülüşünü belirginleştirdi. “tabi ki, burası bana ait” diyerek göz kırptı.
“sağ ol” diyerek ambardan çıktım. Arabadan bir sigara alarak yakmaya başladım. Hafifçe araba hareket etti. Yol almaya başladım artık oradan sonsuza kadar ayrılacaktım. Bir daha asla oraya dönmeyecektim.
Büyük bahçeli evin önünde durdum. Öylece büyüklüğüne baktım. Harika bir yapıydı ve çok kültürlüydü. Bir de bu konağın ambarı evden daha büyüktü. orada her türlü araçla karşılaşabilirdin. Arabadan indim ve koskocaman konağa baktım. Kapıya yöneldim. Birden gözümün önünde onun ağlaması geçti. Dağ keçisi olarak tanıdım onu, ama yaban gülü çıktı. Hafifçe sırıttım. Neden düşünüyordum ki bunları? Zile bastığımda kapı kamerası açılmıştı. Yavaş yavaş modernliğe adım atıyordu bu kent.
“aa oğaan oğlum sen misin?” dedi uvaş teyze. Evet diye yanıtladım. Öylece kapının açılmasını bekledim. İçimde bir sızı vardı ama ne olduğunu bilmiyordum. Kapı açıldı, ben öylece yaşlı kadına baktım. Temiz sıcak bir tebessümle bana baktı. Yusuf abinin karısı onun gibi çok samimi ve iyiydi.
“buyur oğlum”
İçeriye doğru adım attım. Geçen günler aklıma gelmişti. On gündür buraya çok alışmıştım, sanki yıllardır buradaymışım gibi. Evin içindeki genç erkekler, kızları, yaşlıları hepsi ailemden gibi olmuşlardı. Bende onların ailesinden olmuş gibiydim. Bunları düşünerekten komik gelmişti. La oğlum ne oldu bir haftada bu kadar bağlandın.
“hele gel bi oturağ, senle bir çay içeğ” dedi uvaş teyze. Gideceğimi bilmiyorlardı. Otelden oda bile ayırmıştım.
İstemsizce başımı evet anlamında salladım. Bahçeden içeriye girdiğimde yukarıdaki avludan bana bakan birini gördüm. Yaban gülüydü. Nedense bir anda tedirgin oldum. İçeriye doğru adım atım ve büyük olan oturma odasına geçtim. Her şey çok kültürlü ve desenliydi. Duvarıda asılan at resmi, halılarla işlenmiş portreler İran’a ait bir kaç vazoda masanın üzerindeydi. Desenli koltukların üzerinde oturdum. Uvaş teyze kapıdan bağırarak Arapça aksanıyla bir şey söyledi. Çay istiyordu galiba.
“ee oğlum heç evde durmisen, senıde sormadığ işler nasıl gidiyor”
“iyi sağ olun” dedim iki cümleyle ama konuşacak kadar vaktim yoktu. İçimden bir an önce buradan çıkıp gitmek geliyor ama elimde olan bir şey değildi
“bızım kızlar çoğ bahseti” dedi ve bir anda acaba yaban gülüde bahsetmiş midir? Diye düşündüm.
“artist deyıp duruyorlar. Çoğ merağ ediyorlar. Bende bir sorim filimlerde mi oynisen”
“yok teyze ben sadece ses ve çekim esnasında gereken bilgiyi veriyorum. Bazen yönetmenimle birlikte bir çok işi de yapıyorum”
“he ıyi eyı”
İçeriye orta boylu esmer tenli genç kız girdi. Elinde tepsi çay önce bana getirdi. Göz ucuyla beni süzüyor, Arada sırıttıyordu. Giydiği geleneksel kıyafetiyle hoş bir kızdı. Bu evde herkes benimle bu kadar ilgilenirken, şekha neden bu kadar yabancıydı bana.
“oğlum sormayı unuttum aç mısın?” diye sordu uvaş teyze.
“yok sağ olun gelirken yedim” diyerek çayımı yudumladım. Genç kız öylece bana bakıp ayakta durdu. Bu da yusuf abinin yiyenleriydi. Ne güzeldi, bu zamanda dayısını, amcasına sadık olanları burada görmüştüm. Ben kendi akrabalarımı ne zaman gördüğümü bile hatırlamıyordum. Ben kendime sadık olamadım, akrabalara hiç olamam.
“kızım sen nesra’nın yanına git..”dedi genç kız odadan ağır ve istemsizce yürüdü. Uvaş teyze tekrar arkasında sseslendi
” Şekha’yı tek başına bırakmayın”
“tamam” dedi genç kız.
Ben ağırdan çayımı yudumlarken uvaş teyze bir anda “bizim kızlar sana peğ merağlılar.”
Gülümsedim beni şaşırtmıştı. Ünlü değildim ama hayranım bu evde çoktu. Nedense pek ilgimi çekmemişti ve neden ilgimi çekmediğini anlamamıştım.
“şekha..” dedi uvaş teyze
Bir anda donuk kaldım. Devam etti “bu sabah amcesiyle kavga etti. Amcası pek tekin biri değıldır. Şekha’nın Başına bir şey gelmesinden korkuyorum.. Bizım şekha çoğ delıce davranır. Ona kaç defa söyliyem ama dilemı.”
Bir dakika öylece sustu. Benimde konuşmak gelmedi içimden. Ne diyecektim ki? Beni ilgilendirmiyor. Onun hayatından banane.. O kim ki!
“müsaadenizle, ben odama geçeyim” diyerek kapıdan çıktım.
Hızlıca koridorda yürüdüm. Onun karşıma çıkmasını istemiyordum. Yürüdüm yürüdüm ve sonunda karşıma çıkmıştı. Onun yüzünü görmek istemiyordum. Neden karşımdaydı? Öfkeden avuçlarımı sıktım. Bana bakıyor, her an bağıracak gibi dursa da bir şey demiyordu. Bir an elimin tersiyle itmek istedim ama bir kadına el kaldıracak kadar küçülmek istemiyordum. Gözleriyle benim içimi görüyor gibiydi. Bende ona bakıyordum benim bakışlarımda öfke varken, onun bakışları ne vardı. Bilmiyorum. Gözlerim donuktu. Ona bakmaktan korkuyor, ve gözlerimden bir tutam umutsuzluk vardı. Ne olduğunu bilmediğim.. Şekham, içimde haykırıyordum ismini.. Kaç dakika geçtiğini bilmiyorum ama odama gitmekten acizdim. En sonunda o gitmişti ve benim gururuma dokunmuştu. Ona öfkelenip yakasından tutup boğmak istemiyordum. Aceleyle odama geçtim. Bir an önce eşyalarımı toplayıp buradan ayrılmalıyım. Burada bir kaç gün daha kalırsam kafayı yerim. Yine odam derli topluydu. Benden sonra kim odama giriyorsa her şeyi özenle topluyordu. Bir de her girdiğimde temiz havlu, sabun temizlik malzemelerini getiriyordu. Bu sefer bunlar işime yaramayacaktı. Elbiselerimi bavula yerleştirdim. Bir an önce buradan gitmek için hızlıca topladım. Geriye sadece bilgisayarım kalmıştı. Çantası ve şarj aletini bulamıyordum. Her yeri didik didik aradım yok. Uvaş teyzeye söylemeliydim.
Mutfakta sesi gelmişti. Oraya gittim, uvaş teyze yemek yapmakla meşguldü.
“teyze bilgisayarımın şarj aleti ve çantası nerde?”
Bana baktı sıcak bir tebessümle
“oğlum odanı ben temizlemedim”
“kim temizledi?”
“şekha.. Herkese görevler verir o odanı temizlemiştir”
Bir an, kaşlarım çatık bir şekilde donuk kaldım. Odamı o mu temizliyor. Beni hiç sevmezdi. Şimdi ne oluyordu? Birden kafam zank etti şaşırdım. Şaşırmamakta haksız sayılmazdım, beni bıçaklamak isteyen kız odamı topluyor. Çok acayip.
“o nerde?”
“odasında, hani bu sabah girdiğin oda”
O odayı her zaman biliyordum. Koşar adım odasına gittim. Kapının önünde durdum çalıp çalmamakla kararsız kaldım. İki defa tıkladım. Sabırsızca açmasını bekledim. Bir an önce şarj aletimi alıp buradan defolmak istiyorum. Bir dakika sonra Kapı açıldı.
Ne var diye bir bakış attı.
“bilgisayarımın şarj aleti ve çantası nerde?”
Kaşlarını havaya kaldırdı.
“nerden bileyim, bekçisi miyim! ”
“değilsin, ama sen odamı toparlamışsın”
“ha evet. Oraya indirmiştim”
“nereye koyduysan gel çıkart”
Derin bir nefes aldı. “tamam” dedi.
Odama doğru yürüdü. Boyu, yapısı hafifçe kıvranışları harikaydı. Ne oluyordu bana? Ovucumu sertçe sıktım. Ondan nefret ediyordum.
Odama girdi ve sağda bulunan dolapları açtı. Esnek vücudunu hafifçe kıvrarcasına hareket ediyordu. Tüm kadınlığını ortaya sergiliyormuş gibiydi.
“neden giysilerini toparlamışsın? ”
“rahat bir yere gitmek istiyorum. Senin olmadığın bir yerde”
“haklısın.. Sana katılıyorum, sonuçta sen avlanman gerek maalesef burada avlanmak yasaktır. Uzun süre burada kaldın artık burada fazlalıksın. ”
Kalbim bir an sızladı, gibi ama ilginç olan içimde bir yutkunma hissine kapıldım. Bir an gözüm döndü, öfkeyle dişlerimi sıktım.
“ne diyorsun sen?”
Bir an ellerimle onun kollarında buldum. Hafifçe çırpındı ama dik durmaya özen gösterdiği apaçıktı.
“yarım saat sonra buradan gidiyorum senin yüzünü ömrümde görmek istemiyorum” dedim.
Sanki bir an yüzü düştü. Görmek istemiyordum onu. Bana baktı bende onun gözlerinde kayboldum. Siyah ve simsiyahtı gözleri. Çünkü çok acizdim. Kollarını iyice sıktım. Canının yandığı beliydi ama o bunu hiç göstermiyordu. Daha çok sıktım. Giydiği ince şal bile faydasızdı. En son gözlerinden bir damla göz yaşı döküldü. Hemen geriye çekilerek onu rahat bıraktım. Koşarak odadan ayrıldı. Canım yanmıştı ve ne yapacağımı bilmiyordum. Dolabı açtım şarj aleti ve çantam oradaydı. Bavulumu her şeyimi bir an toparlayıp çıkmak için koridorda yürüdüm. Kulağıma üst üste gürültüler gelmeye başladı. Şekha’nın sesi kulaklarıma gelmişti. Acaba canını çok mu acıtmıştım? Korkmaya başladım. Koşar adım bahçeye bakan avluya gittim. Bir adam kolundan tutup yere fırlattı ve önce tekme atıp daha sonra geriye çekildi. Şekha olduğu gibi yerden kalktı. Ayakları sendeliyordu ve adam arka kemerinden silah çıkartıp alnına dayadı. Ayakta zor çırpındığı apaçıktıArkadaşlar yıldız⭐ butununa basmayı unutmayınız ve ufak bir yorumla beni çok mutlu edersiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizli aşk bahçesi (TAMAMLANDI)
Teen Fictionİki tutkunun bir araya geldiği, imkansızların olduğu, sınırların var olduğu bildiği halde aşkın tutsaklığına kapılan iki aşk.. Ölümün yakın olduğu, gökyüzünün ise derin olduğu, doğunun karşı konulmaz adetlerin var olduğu unutmuştu genç adam. Acılar...