Sabahın ışıkları odamda yansımış, saç diplerime kadar sıcaklık kendini göstermişti.
Gözlerimi açtığımda tebessüm etiğimi fark ettim.
Aşk insanın ayağını yerden kesiyor, adeta farklı birine bürünüyorsun.
Aşk acı çekmek bir yana,
Mutluluğu bir evrene sığdırmayacak kadar büyük olur.
Gözlerimi araladıktan sonra pencereye gülerek baka kaldım.
Neden bu kadar mutlu olduğumu bilmiyorum, tek bildiğim hiç bir zaman bu kadar mutlu olmamıştım.
Mutluluk sanki beni bulmuş ve bana el uzatmıştı. Biraz geç kalmıştı ama gelişi güzel gelmişti mutluluk.
Sanki rüya gibi inanmakta zorluk çekiyorum.
Mutluyum.. bu inanılmaz bir şey.
Kendi kendime güldüm ve ‘ne kadar tuhafsın şekha, bu kadar mutlu olmak hakkım’ diye söylendim.
Bir yandan kuaförde öğrendiğim güzellik ayrıntılarını kendime uyguluyordum. Bu kuaföre gitmem iyi oldu, güzellikle ilgili hiç bir bilgim yoktu. Şimdi pratik bir şekilde uyguluyor, ayrıca eski halimden eser kalmamıştı.
Artık o cahil köylüler gibi değildim, içimdeki evreni keşfedip dışarıya yansıtmıştım.
Annemi öperken bir oraya bir buraya koşuşturuyordum. Annem benim bu halime şaşırmış ’hayırdır ne oluyor sana? ’ demişti.
Ben de ’hayırdır anne hayır’ demiştim. Kıyafetlerimi giyerken şarkılar mırıdıyordum.
İşe doğru yürüyerek, bazen çocukların oynayışını izliyor ve bende onlarla birlikte gülüyordum.
Gülmek için nedenler arıyordum.
Hele ki okkan, aklımdan geçince kalbim sıkışıyordu.
Gözümün önündeki tüm engeller kalkıyor, onunla her gün mutlu olmaya bakıyordum.
Belik de birlikte yaşlanmaya.. ne kadar tuhafım, insan her sevdiği kişiyle kavuşabilecek miydi? Biz birbirimizin olacak mıydık?
Onun için her türlü savaşı vermeye hazırdım.
O beni sevmeye devam edebilecek miydi?
Çekimi bitince ait olduğu yere dönecek miydi?
İşte böyle düşünerek kafayı yiyecektim.
Sanki ruhumun içindeydi ve ben onun içimden çıkmasından korkuyordum.
Yolda bir mutlu bir dalgın yürüyüp kuaför salonuna yetişmiştim.
Ne kadar iyi yaptım şu mahsum’un beni almamasını.
Onu görünce içimde öfkeler kabarıyor.
Onun yüzünü görmeye tahammülüm yok.
Pis yüzsüz kendini bir şey zannediyor, hala onun bana yaptığı kötülüğü unutmam.
Bana bu dünyada en büyük kahırı o üzerime verdi.
Her şeyi bir kenara atarak yolumdan ilerledim.
Kuaföre vardığımda bugün işleri daha düzgün yapacağım.
İçeriye girdiğimde fönler çalışıyor ve içeride fönün arkasında kalmış dumanlar fışkırıyordu resmen.
Sanki sis dumanın içindeymiş gibi ve oradan okkan çıkacakmış gibiydi.
Ona bu kadar çabuk nasıl bağdalanmıştım bilmiyorum.
Sanki üzerimde büyü yapmış o büyü her yerime etki etmişti.
Onu düşünmekten başka bir şey düşünemiyordum.
Annem, kardeşlerim bunlar tamamen aklımdan çıkmıştı.
Kuaför salonun sahibi Sibel hanım, beni görür görmez yüzünde tebessüm belirlendi.
“Gel canım müşteri var onunla ilgilen” dedi.
“Tamam” diye yanıtladım.
Genç bir bayanı sandalyeyi işaret ederek
“Burada oturunuz”
Sibel hanım, bana ne yapacağımı söylerken onun dediklerini uyguluyordum.
Yavaşça yapıyor git gide işi kavrıyordum, ta ki eleman kızların bana ortalığı temizlememesi beni işimden ediyordu.
Her şeyin üstesinden geliyor ve bugün aynı yerde okkan ile buluşacak olmamız beni mutlu ediyordu.
Onunla buluşmak için dakikaları sayar olmuştum. Acaba oda böyle miydi?
Onu severken, onun yanındayken özlemek ne kadar tuhaftı.
Düz fön yaparken Sibel hanım bana fönün detaylarını anlatıyordu.
“Bak canım şu fönü şöyle tutup saçı yakmayacak şekilde yapacaksın. Tamam mı?”
“Tamam” diye yanıtladım.
Daha önce pek fön kullanmadığım için, kullanmakta zorluk çekiyordum.
Bazen zor gelse bile eğlenceli olması bana okan’ı hatırlatıyordu.
Diğer eleman kızlar müşteriyi uğurlarken, ben yine ortalığı temizleyecektim.
Her iki elemanda aynı gibiydiler. Hava’nın saçı sarı iken, meysa’nın saçı kırmızı ve gri renkli olması çok acayipti..
Annem olsaydı bunlar nasıl yaratık diye şaşırır baka kalırdı.
Sanki çizgi filim karakteri gibi.
Bazen onun saçına baktığımda gülerdim ve daha sonra bana öfkeyle bakıp
“Neye gülüyorsun sen?” Diye sorardı.
“Gülmem için bir sebep mi gerekiyor? Belki delirmiş olabilirim” diyerek sert bir mizah ekleyerek kendimi savunurdum.
Meysa adımlarını bana doğru atarak gri tonundaki saçını geriye iti.
“Etrafı iyice süpür bir yerde toz kalmasın. Sonra müşteri kirli diye gelmeyebilir.” dedi Sesindeki yüksek tonla.
Bir anda bir ses duydum ve bu sesi duyduğumda şok oldum.
“Kes sesini!” Dedi sanem hanım ve adımlarını meysa’ya doğru attı.
İşaret parmağını havaya kaldırıp
“Bir daha şekha’ya bağırdığını görür, duyarsam seni işten kovarım!”
“Şey ben ona bağırmak istememiştim.. yani..”
“Burada herkes eşittir! O yeni geldiği için ona burayı temizleyemezsin.. herkes birlikte burayı temizleyip toparlayacak. Bu ben dahi olsam, kendi bozduğumu toparlarım”
“Tamam” dedi meysa. Yüzü o anda kızarmış utancından başını yukarı kaldırmamıştı.
Sibel hanım’ı böyle hiç görmemiştim.
Bunu neden yapmıştı? Yoksa benim için mi yapmıştı?
Gözlerim açık baka kalmıştım ve elemanların ikisi de iş başına geçmişti.
Bende yaptığım işe devam etmiş, ortalığın kızışması kesilmişti.
Tek düşüncem okkan ile iş bitiminde buluşuyor olmamızdı.
Sibel hanımın, sürekli bana iyi davranması ilgimi çekmiyor değildi.
Bugün dışarı çıkmamış ve bize saç ile ilgili bilgiler veriyordu.
Elemanlarını bu şekilde eğitmesi gurur vericiydi. Açıkçası onu gördüğüm ilk gün arasında çok fark vardı.
Soğuk kanlı olması beni sevindirmişti, ayrıca onun bana karşı soğukkanlığı kenara verirdi.
Bir kızı ve iki oğlu mutlu bir evliliği var, bu kuaförü ise çocuklarının geleceği için daha çok çalışmaya yöneltmişti kendini.
Bunları bana anlatırken, ağzım açık dinlemiştim..
Çünkü dinledikçe içimde kan ağlıyordu.
“Çocuklarım benim canımdır, tüm çabalarım onların geleceği için eğer onlar olmasaydı bu kuaförü açmazdım. Küçük kızım benim nefesimdir babasının bir tanesidir. Eşim kapıya girdiği vakit kızımı getirin bana der” dedi Sibel hanım.
Bunu söylerken dudaklarında kocaman bir tebessüm belirleniyordu.
Benim ise içimde kan ağlıyordu.
Benimde bir babam vardı, ama nerde!
Bende onun tek kızıyım, neden benim için gelmiyor. Neden oda ‘kızımı getirin bana demiyor?’
Bizi terk ederken acaba hiç düşünmedi mi?
İnsanlar bizi köyde dışlayacak, hor görecek diye hiç mi düşünmedi mi?
Onu düşünürken nefret duymuyorum artık.
Çünkü nefret duymanın da bir anlamı yok ve benim nefretim kimseye zarar vermez yalnızca bana zarar verir.
Ben onu dinlerken dudağımda buruk bir gülümseme ile gözlerimde belli etmeden yaş süzülmüştü.
Bunu ona göstermeden silip onu dinleyerek tebessüm ettim.
“Bak şekha biliyorsun ki, elemanlardan sana karşı ayrı bi iyi davrandım” dedi ve devam etti “çünkü senin bu elemanlara benzemediğini ben daha iyi biliyorum.
Çünkü sendeki ağır ve soğukluk beni bile karşında saygıya getiriyor” dedi hafifçe tebessüm etti. “Düşündüm de ben sana saygı duyurken onların haddine değildir seni ezmeye. Ezdirtme kendini!
Diğer eleman kendini Ezdirtmemek için istifa etti. “ diyerek göz kırptı.
“Tamam mı?”
“Teşekkür ederim, böyle düşünmeniz beni mutlu etti. Daha önce bu gibi yerlerde çalışmadığım için pek anlamam. Yapmaya çalışacağım”
Dedim ve işime koyuldum.
Çıkmama beş dakika kalmıştı. Diğer elemanlar çıkmıştı bile, ben burada Sibel hanımla sohbete dalmıştım. O ailesinden bahsederken bu işe nasıl giriştiğini, ben ise köydeki yaşamımdan bahssetmiştim.
Son beş dakika geçmek bilmemişti ve saniyeler kala çantamı alıp çıktım.
İçimde kelebekler şimdiden uçuşmaya ve kalbim güm güm atmaya başlamıştı bile.
Onun yolunda yürümek bile bana bile heyecan vermişti.
Sanki o bir nimeti benim için, susuz kaldığım suya hasret kaldığım bir damla su gibi.. Oysa eskiden bu duyguları saçma, delilik buluyordum ama şimdi kendim bir deli gibi olmuştum.
Rampaları aşarak tepelerden aşağıya şehire baktım.
Neden Burada buluşmak istediğimi bilmiyordum.
Şehirden uzak olduğundan mı, yoksa bana huzur verdiğinden mi bilmiyordum.
Tek bildiğim burada mutlu olabiliyordum.
Şehrin Muazzam manzarasını seyretmemek elde değildi.
Öylece şehri izleyip arkamdaki eve baktım.
O buraya yanıma gelecekti ve hayatımdaki ilk aşkı, ilk sevgiyi onunla yaşayacaktım.
Benim için o bir evren gibiydi.
Evren olmadan güneş, gezegen, ay, karanlık, dünya, biz olamazdık.
Şehri seyre dalarken bir elin belimi kavradığını hissettim.
Arkama bakınca onun sarıya kaçan gözlerine baktım.
Yüzü benimkinden büyük, benimkinden daha açıktı.
Kokusunu içime çektiğimde ıslak çimen kokusu mu desem, yoksa dünyada hiç tanık olmadığım bir koku mı desem bilemiyordum.
Çünkü kokusunu her içime çektiğimde adeta büyüleniyordum.
‘Kendine gel şekha’ diye geçirdim içimden. ‘Bu kadar çabuk bırakma kendini’ ve kendimi aniden geri çektim.
Gözlerini kocaman açtı ve hafifçe sırıttı.
Bu sefer ani bir hareketle aniden belimden tutup kendine çekti.
“Yeter senden çektiğim.. burada asiliği bırak” dedi devam etti “ikimiz varız” diye fısıldadı.
Kendimi tek hamlede ondan uzaklaştırdım. Tek kaşımı havaya kaldırarak “ikimiz varız niye fısıldıyorsun o zaman” diyerek güldüm. “Yoksa kimsenin duymasını istemiyor musun”
Gözlerini gözlerime kenetledi ve tebessüm etti. O an dudağının alt kısmında bir gamzesini fark ettim. Gülümseyip başını aşağı doğru kıvrayıp tekrar bana baktı.
O gülüşlerinde tüm dünya saklıydı sanki ve beni kenetliyordu.
“Kimse bizi bilmesin Arap kızı” dedi ses tonunu yükselterek. “Kimse bizi görmesin sadece biz olalım” dedi ve tepeden şehire baktı.
“Hiç kimse.. seni ve bizi bilmesin.. dinle Urfa bizi kimse bilmesin, kimsenin ayırmaya gücü yetmesin. Biz gizli olalım.. bu gördüğün evde bizim gizli aşk yuvamız olsun. Bu kız.. bu güzel kız beni ömür boyu sevsin. Ömüüüür boyu...”diye bağırdı.
Ona daldığımda güldüğümü fark ettim. Adımlarını bana doğru atıp gözlerime bakıp tebessüm etti.
“Delirdin mi sen?” Dedim sessizce.
“Delirmem için bir sebep yok.. karşımdaki bir deli” diyerek güldü.
Elimle göğsüne vurdum. “Pislik” diyerek güldüm ve o an beni kendine çekip sıkıca sarıldı.
Saçlarımın arasında hafif bir rüzgar esmişti. Ellerimi onun omzuna dayayıp başımı göğsüne yasladım. Sanki nefesi her yerime işlemiş göğsünde sıkışan kabinin sesini duyabiliyordum.
Bir adım geri gitti ve o an korkuya kapıldım. Acaba bir şey mi olmuştu?
Şehrin manzarasına bakıp sonra dönüp bana baktı.
“Seni seviyorum Arap kızı” diye bas bas bağırdı.
Sesi tüm tepelerden yansımış, Bir an yanaklarım kızarıp utançtan ona bakamaz oldum.
Tekrar bağırmıştı “seni seviyorum... bak tüm şehir duysun”
Ellerimle dudaklarımı kapadım ve güldüğümü görmemiş çünkü kalbi heyecandan deli gibi atıyordu.
Hızlı adımlarla bana yaklaşıp ellerimi tutuğunda bedenim buz kesildi.
Gözlerim donuk bir şekilde ona baka kaldım.
Güneş tepelere yükselmiş gibi ikimizin arasında gölge yapmıştı. Yüzünü daha net görebiliyordum. Sarıya kaçan gözleri ve benden açık teni, bir de pürüzsüz yanakları..
Onu tıraşlı olmadan görmekte güzeldi.
Ellerimi yanaklarından gezdirip yüzünü okşadım. Sonrası her şey bizim özgürlüğümüze kenetlemişti. Ben onun.. o ise bana aiti.
**
Güneş batmış geriye kızıl bir renk kalmış, onunla birlikte yerde uzanmıştık.
Renkleri ayırt etmeye başladım bir an sonra ona dönüp
“Sence bu kızıl mı? Yoksa turuncu mu? Yoksa ne.. ah bu rengi hiç bir zaman ayırt etmemiştim.”
“Şşş” diyerek baş parmağını dudağıma değdirdi. “Dışarıda ne kadar çok renk olursa olsun senin nasıl gördüğüne bağlı. Eğer orada ne görmek istiyorsan öyle gör, ya da bizi gör.. belki bu senin rengi ayırt etmene yardımcı olur” dedi okkan.
Gözlerine uzunca sıcak bir bakış atım. Sonra güneşin batığı yere baktım ve bir ateş nasılsa öyleydi. Önce çok kızıl sonra git gide açılıyordu. Kısacası gözümde bir insanı olarak hayal edip kavradım.
“İnsanın ömrü gibidir şu batan güneş. Önce güneş gibi parıldar sonra kızıla harmanlanır, daha sonra turuncu, biraz sarı sonra hafif koyu mavi sonra karanlık. Bizde bir gün bu güneş gibi olacağız.. parıldayışımız kısa ve öz sürecek, her gün batımında karanlık bir iz kalacak. “
Okan konuşamamadan etkilenmiş gibi gözlerime baktı. “Sen gerçekten çok zeki birisin.” Diyerek saçlarımdan öptü. Dokunuşu bile çok nazik ve doğaldı. Ben o kadar rahat değildim. ‘Neden’ diye düşünüp durdum.
“Seni oyuncu veya senarist mi yapsak?” Diyerek güldü.
“Sahi sen oyuncu olacaktın diye söylemiştin ne oldu?”
“Çalışmaya son sürat devam ediyoruz senin yüzünden bir çok şeyi yapamıyorum” dedi ve ben o an çok üzüldüm. Ne yani ona engel mi oluyordum?
“Benim yüzünden mi!” Diyerek ayağa kalktım. Oda ayağa kalkıp ne oldu diye soracakken “madem engel oluyorum defol git.. seni tutan yok” diyerek arkama döndüm
“ dur bir dakika.. bir dinle.. evet senin yüzünden çoğu şeyi ezbere Tutamıyorum çünkü sen bir an bile aklımdan çıkmıyorsun.”
O an kalbim tik tak etmeye başladı. ‘Ah yine artistlik yapıp kendimi rezil ettim’ gözlerimi sıkıca kapattım ve dönüp ona baktım, gözlerim dolmuş hata akacak gibiydi.
Belki de ben engel oluyordum. O güzel kızların yanın da beni düşünmek saçmalık gibi geliyordu bana.
Benimle oynuyor olması ve beni sıradan köylü, cahil olarak görmesi gibidir.
Ben hep sıradan basit olacağım, asla onun etrafındaki kızlar gibi insana benzemeyeceğim.
“Kusura bakma” dedim “ yanlış anladım.. ben eve gitmeliyim”
Diyerek yolumu tutmaya başladım. Ağladığımı fark etiğimde koşar adım yürüdüm. Arkamdan “şekha şekha dur” diye bağırmıştı.
Ben koşar adım rampanın inişine çıkmıştım bile. Kalbim atmaya başladı ve kaldırıma düşecek gibi oldum. Olduğum yerde oturup tepeye doğru baktım. Arabası karanlıkta ilerliyor, Neyseki karanlık çökmemişti.
Ben yürüyüp ağlaya ağlaya eve vardım.
İçimde büyük bir yangın vardı ve ben nasıl baş edeceğimi bilmiyordum.
O batıdan gelmiş ben ise doğuluyum, nasıl olacak? Odama koşar adım girdiğimde yatağa uzandım.
Kapının açık olduğunu fark etiğimde annemin kapının pervasından beni izlediğini anladığımda çok geç olmuştu.
Bana öyle buruk buruk baktı. Ne diyeceğimi bilmiyorum tek yapabildiğim boynu bükük karşısında durmak.
Bu gün o batılı çocukla aşk yaşıyor o ise burada acı çekiyordu. Artık bunu tahmin etmemek elde değildi.
Alışmıştım ama o böyle acı çekerken ben onunla imkansız bir aşk yaşıyordum.
Annem bana yaklaşıp ellerimi yanaklarıma dokundu.
Ben ona ne diyecektim?..
“Ne oldu güzel kızım?” Dedi acı çeker gibi.
Aklıma bugün Sibel hanımın bana söyledikleri aklıma geldi.
“Anne hani sana sanem hanımdan bahsetmiştim! İşte o.. bugün bana çocuklarından bahsetti.”
“İnşallah bir şey olmamıştır”
Başımı hayır anlamında sallayıp ağladım. “Bugün bana benim bir kızım tek var babası eve geldiğinde bana küçük kızımı getirin” diyerek hıçkırdım. “Bende bir zamanlar babamın küçük kızıydım anne.. onun bana küçük kızım dediğini hatırlıyorum. Şimdi nerde? Bilmiyorum.. asla onun küçük kızı olmayacağım.. çünkü ben artık büyüdüm, sevgiye dair hiç” dediğimde annem başımı omzuna yasladı.
“Sus bir daha öyle konuştuğunu duymayım” dedi saçımı okşayarak.
Artık o adamı düşünecek kadar önemsiz buluyordum. Gözlerimi kapattığımda okan’ı görüyor açtığımda onu görüyordum. Şimdi canım çok yanıyor ve kendimi çok ezilmiş hissediyordum.
Neden bir Urfalı, Mardin’li, Muş’lu veya başka şehir değil de bir batıdan gelmiş biriydi.
Kültürümüz birbirinden çok uzaktı. Ne olacağını bilmiyorum! Annem dışarı çıktığında yatağın üzerinde oturup elimi saçlarımın arasına aldım.
Ağlamaya başlayıp derin derin düşündüm.
Ertesi gün uyandığımda artık her şeyi oluruna bırakıp yolumdan ilerleyecektim.
Okkan hayatıma hiç girmemiş gibi devam edecektim. Numarasını rehberimden silip, engelledim. Bir daha asla bana ulaşamazdı, hem kim bilir kaç sevgilisi, kaç yavuklusu vardır.
Artık umurumda değil diye düşündüğümde dar sokaklardan ilerledim.
Yüzüm düne göre bin parça eksik,
Dar sokaklar daha bir dar geliyordu bana.
Neden kendimi böyle rahat bir şekilde ona bıraktım kendimi?
Daha düne kadar ben nesra’ya söylenip sayıyordum.
O kalleş pis adama nasıl olur da inanırım.
Şimdi aklıma geldikçe kendime kızıyor, içim içime bağırıyordu.
Kuaför salonuna yetiştiğimde telefonumun çaldığını fark edip arayan kişiye baktım.
Tanımadığım bir numara beni arıyordu.
“Alo” diyerek açtım.
“Şekha.. neden böyle yapıyorsun? Beni engellemişsin.. bu ne demek oluyor”
Ah aman allah’ım bu okkandı. Ben ondan kaçarken, beni farklı numaralardan aramış.
Gözlerimi kısıp “bu şöyle demek oluyor artık ben yokum.. beni bir daha arama” diyerek telefonu kapattım.
İçeriye girdiğimde yine herkes iş başındaydı. Çantamı kenara atarak saçımı toparladım.
Müşteriler akın etmişti bile.
Ne iş bitmek biliyor ne de benim aklımdaki sorular!
Her şey o kadar karmakarışıktı ki, sorular dört dönüyordu.
Onun gibi filim yapımcısı, senaristi her ne bok ise benim gibi birini sevmeyecekti.
Ya gönül oynama, ya da beni becermesiydi.
Belkide kısa vadeli bir ilişki olabilirdi.
Allah kahretsin, gözümü nasılda kör etmişti. Gözümde o bir evrendi ve bir huriydi.
Amacı belli beni elde edip sonra yarı yolda bırakmaktı.
O kendini ne zannediyor, kim ki o?
Bunu kime soruyorum ki ‘her şeyim’ diyecek kadar aşığım.
Ama unutacağım, asla ama asla onu sevmeyeceğim.
Ben kuafördeki müşterinin saçını yaparken sert çektiğimi şimdi fark etmiştim. Yüzümde bin parça eksilmiş gibi baka kaldım.
“Saçımın haline bu? Siz müşterilerinize böyle mi davranıyorsunuz!” Diye bağırdı.
Ben öylece ona baka kaldım ve aniden Sibel hanım, araya girip
“Ah tatlım sen onun kusuruna bakma” diyerek kolundan tutu.
Ben olduğum yerde, gözüm açık ağlamaya başladım.
Bir adım atmaktan zorlanmış olduğum yerde hıçkırarak ağlamaya başladım. Müşterinin oturduğu yerde oturup başımı masaya yasladım.
Diğer kızların kıkırdadığını fark etiğimde utancımdan başımı kaldırmaktan ve olanları unutmak istiyordum.
Bugün en kötü günüm, belki. de bu gün hiç geçmeyecekti.
Okkan aklımdan geçince kendime kızmaktan bağırmaktan usanmıyordum. Beni adeta kendisinde tutsak tutmuştu. Telefonum yine sessizce titreşimdeydi. Elime aldığımda her seferinde değişik numaralar arıyor ve bende hepsini engele atıyordum.
Ben olsam beni istemeyen birini asla aramazdım, bunlardaki özgüvene bak.
İstemiyorum seni! Bir daha beni kandırmanı istemiyorum. Oyuna gelecek kadar çocuk değilim.
Kendini ne zannediyor ya!
Kimsin sen!
Aniden dışarıdan “ kimsin sen!” Diye bağırdığımı fark ettim.
Sibel hanımla birlikte diğer kızlar bana baktığını geç fark etmiştim.
Utancımdan başımı eğip daha çok kendimi rezil etmekten bıkar olmuştum.
Sanem hanım müşteriyi ikna ederek uğurladı ve bana doğru yürüdü. Muhtemelen işimin son günüydü ve artık bu işin sonuna da geldik.
Diğer kızların kıkırdadığını görünce öfkeden delirmek üzereydim.
“İyi misin kızım sen?” Dedi sanem hanım. Sesinde sakinlik var belki de fırtına öncesi sessizlikti.
“Şey ben çok özür dilerim bu kadar aşırıya gideceğimi fark etmemişim ben en iyisi gideyim... Galiba işleri zorlaştırıyorum... çok özür dilerim” diyerek kapıya yöneldim.
“Şekha... dur!” Diye bağırma sesi geldi. Arkama dönüp baktığımda Sibel hanımın sıcak bakışlarına şaşırmıştım.
“Nereye böyle daha seninle çok müşteriler arasında kavgalara şahit olacağız.. tebrikler aramıza hoş geldin. “
O an ne dediğini anlamasam. da tek bildiğim benim gitmemi ve işi bırakmamı istememişti.
Ona yaklaşarak yüzüme bir tebessüm belirginleşti. Sonra birden ağlamaya başladım.. “çok teşekkür ederim “ dedim hıçkırıklar arasında.
“Hadi işinin başına geç” dedi ben sevinçten elerim titrek ortalığı temizledim.
Bugün bir tane vaka daha yaşayamazdım, yaşayacak halim takadim kalmamıştı.
Ben sürekli bir yeri temizlerken kapıdan birinin geldiğini fark ettim. Ben temizlikle uğraşırken bir anda kızların birbirlerine seslendiğini duydum.
“Bu o!” Dedi kızlardan biri.
“Sibel hanım.. buraya biri gelmiş”
Ben dönüp baktığımda gözlerim kocaman baka kaldım.
Ellerimde bir eldiven ve bez vardı saçım başım birbirine girmiş temizlik yapıyordum. Beni böyle görmemeliydi. Onu tanımak istemiyorum, beni tanımasın. Çıktığı bir kız doğulu ve temizlikçi bundan daha kötü ne olabilirdi ki?
Kuaförün girişinden koridora yöneldim.
“Tanımıyorum onu ne hadime..” diye mırıldadım.
Zaten diğer kızlar ağzı açık ona bakıyordu, onlar ilgilensin. Ama gerçekten çok tarz bir şekilde gelmişti .
Giydiği kot pantolon, siyah gömlek ve bilgisayar çantası, kamera çantası elindeydi. Neden elindeydi ki! Bana ne!
Tanımıyorum onu!
Birden önümü kesen biri çıktı karşıma ve başımı kaldırdığımda karşımdaydı.
“Nereye böyle Arap kızı” diyerek gözlerini gözlerime dikti.
“Git buradan” diye fısıldadım. “Kimse senin beni tanıdığını bilmesin”
“Emin misin!” Diye mırıldayıp gözleriyle karşıdakilerini işaret etti.
Allah’ım Sibel hanımla birlikte herkes ordaydı.
“siz kimsiniz” dedim tanımıyor gibi yaparak.
“Sibel bu kim? Buraya gelmiş” dedim ve okkan’a kaş göz işareti yaptım. Adam da tık yoktu, hata yüz ifadesi beni tanıdığı gösteriyordu.
“Çekil” diyerek onu kendimden uzaklaştırdım. “Buradan git” dedim ama nafileydi.
“Gitmem için tek bir sebep söyle” diyerek sesini yükselti.
Herkes anlamıştı ama ben başımı yerden kaldıramıyordum.
“Tamam sessiz ol.. sonra konuşuruz”
“Hayır şekha hanım konuşacak bir şey varsa şimdi olsun”
Şekha hanımmış halime baksa hanım olduğum herkesçe bilinirdi.
“Tamam lütfen git senin yüzünden kovulacağım” diye ısrar ettim.
“Hayır! Beni sevdiğini ve bırakmayacağını söylemeyene kadar gitmeyeceğim” diyerek kolumdan tutu. “Bak halime.. bak bi” diyerek beni sarstı.
Başımı kaldırıp ona baktım tek dileğim buradan gitmesiydi ama Nuh diyor peygamber demiyordu. Ben şimdi ne yapacaktım.
Allah’ım beni ne ile sınıyorsun..
Bitsin bu acı.. bitsin
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizli aşk bahçesi (TAMAMLANDI)
Teen Fictionİki tutkunun bir araya geldiği, imkansızların olduğu, sınırların var olduğu bildiği halde aşkın tutsaklığına kapılan iki aşk.. Ölümün yakın olduğu, gökyüzünün ise derin olduğu, doğunun karşı konulmaz adetlerin var olduğu unutmuştu genç adam. Acılar...