Karar

239 90 716
                                    

Mert'in anlatımı.

Ne gariptir insan oğlu. Yazın kışı, kışın baharı özler. Ne uzak, ulaşılmazsa onu özler. Bir boşlukta oradan oraya savrulur ama sular durulunca bilinmezliği özler. Boşluk ne kadar derinse, okadar kendi karanlığında boğulur. Kurtulmak için bir adım atar. Attığı adımboşluğa denk geldiği zaman geri çekilir. Tükenir kurtulmaya olan inancı.

Unutur boşlukta savrulan adımların boşluğa denk geleceğini. Sadece canı yandığı için kurtulma çabası içine girer. Bir umut, bir maksat olmaz. Ayakta tutacak hayal yok. Attığı adımın yere sağlam basması için sevda yok. Ortada bu kadar 'yok' var iken, oradan çıkması mümkün değil. Tam kurtuldum dediği an, yeniden o boşluğa düşer.

Bazen farkında bile olmaz düştüğü boşluğun. Alışılmış bir hal halini alır tükenmişliği. Geride bırakır tüm uutlarını, hayallerini. Tutunduğu tek dalını düştüğü boşlukta kaybettiği an bırakır kendini. Göremez önünde dağ gibi dikilen ağacı. Bir defa elini uzatsa, ondan once sımsıkı tutunacaktır umut. Küçük bir adım gerekir oysa.

Sahi ne kaybedersin ki, atacağın adımla? Kaybedeceğin ne kaldı ki? Her şeyini bırakmadın mı kör kuyularda? O kadar kalabalığın içinde yalnızlığını yaşadığın an yitirmedin mi her şeyini? Nereden bile bilirsin kaybettim sandığın an kazandığını? Ah bu kadar kayıp aslında kazanmanın en büyük şahidi değil mi? Bilmek gerek kaybetmeden kazanılmayacağını.

Ben geçmişin tozlu sayfalarında, kendi bilinmezliğimde oradan oraya savruluyorum. 'İnsanoğlu acıya aşık' derlerdi inanmazdım. Öyleymiş meğer. Canı yandığı zaman bitsin der, acı dinince keşke bitmeseydi der. Alıştığı acıdan kurtulmak boşlukta savrulmasınısağlar. Oysa tutunduğu tek dalı acıydı.

Şimdiye kadar acıya aşık olduğumu hiç düşünmemiştim. Ta ki, birisine aşık olduğumu sandığımı anlayana kadar. En büyük yanılgıyı yaşamışım meğer. Ona olan sevdam neden bu kadar çabuk bitti diye kendimi sorguladım gecelerce. Doğru yolu Şefika gösterdi.

Abla diye hitap ettiğim zaman bana çok kızmış, "Kendimi yaşlı hissediyorum. Ayrıca senden sadece bir yaş büyüğüm. İsmimi söylemen yeterli." diyerek azarlamıştı. Dışarıdan baktığın zaman deli dolu birisi gibi görünüyor. kaza geçirdiğim zaman onlarda kaldığımda tanımıştım asıl Şefika'yı.

Bazen öyle derin konuşur ki, saatlerce izleyesin gelir. Garip bir sükut var sesinde. Söylediklerinden çok söyleyemedikleri dökülür sesinden. Öğretmenliğin yakıştığı yegane insanlardan birisi diyebilirim.

"Hayırdır Karadenizde gemilerin batdı da bizim mi haberimiz olmadı?"

"Yok gemiler sağlam ama takalarım batdı."

"Kurtarmaya gidelim mi? Yoksa geç mi kaldık?"

"Sen kurtarabilirsin gibi."

"Dökül o zaman. Bak yarın uçağım var gidiyorum, bu fırsatı iyi değerlendir. Hoş Cuma geri döneceğim ama neyse." Kafamı iyice karıştırdı. Neden gittiğini kimseye söylememişti. İtiraf edemese de, kaçıyordu. 

"Ben bulamıyorum." Bir yerden başlamam gerek. Nereden başlayacağımı bilmediğim için bodoslama daldım.

"Bulmak istiyor musun? Buna hazır mısın?" Hazır mıyım gerçekten?

"Bilmiyorum. Sanırım hazırım."

"Benim cevabım bu değil. Evet ya da hayır. Tek cevap."

"Korkuyorum."

"Kazanmaktan mı? Onun aşkına layık olamamaktan mı? Yoksa tanıdığın biri çıkar da, onun arkadaşlığını da kaybetmekten mi?" Bu sorunun cevabını ben de bilmiyordum. Ben onu gerçekten bulmak istiyor muyum? Onu beni sevdiği kadar sevebilir miyim? Karşılık verebilir miyim?

MenfaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin