Bölüm 7: Çelişkilerden Doğan | Kısım 2

1.5K 75 24
                                    

2. Bölümün devamını burada! 

Barkan ve Elis'in ilişkisi gittikçe garipleşmiyor mu sizce de?


Duvarın önüne gelince durduk, ardımızdaki ışıklar bir bir sönmeye başladı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Duvarın önüne gelince durduk, ardımızdaki ışıklar bir bir sönmeye başladı. ''Ş-şimdi ne yapacağız?'' dediğimde, karanlıkta kalmamıza son iki ışık kalmıştı. Barkan bedenini bana çevirdi ve ben daha ne olduğunu anlayamadan sıska bedenim havalandı. Belime ve bacaklarıma dolanmış güçlü kolları beni sıkıca sarmaladı ve yüzüm istemsizce geniş göğsüne gömüldü. Korkum gittikçe artarken bir şeyler söyleyip açıklama yapmasını bekledim. Işıklardan biri daha söndü, ''B-Barkan?''
Ve son ışık söndüğünde, üç saniye boyunca karanlıkta kaldık. Barkan'ın ceketine asılıp yüzümü ona yaklaştırmaya çalıştım. Gözlerini görebilmek için çırpındım. Aynı anda bedenim büyük bir hızla düşüşe geçti, rüzgâr saçlarımı savurdu. Barkan dahi bu etkiye karşı koyamazken aşağıya düştük, ayaklarımızın altındaki zemin kaydı. Gözlerimi korkuyla kapatıp çığlık attım.

Derin bir çukura düşüp çığlıklarım eşliğinde kemiklerimizin kırılacağını düşünmüştüm ancak beklenen olmadı. Çığlıklarım, duyduğum gürültülü müziğin arasında kayboldu. Göz kapaklarım titrek bir şekilde açıldı, başımı kaldırıp hızla Barkan'a baktım. Sakindi, beni ağırca yere bıraktı. Başımı biraz daha kaldırıp yukarıya baktığımda, pırlanta süslemeli dairesel bir kapağın olduğunu gördüm. Biraz önce o kapak açılmış ve biz aşağıya düşmüştük. Bunu bilen Barkan ise benim yere kapaklanmamı engellemek için beni kucağına almıştı. Bunu nereden biliyor olduğu bilmiyordum. İşin garip tarafı, konuklarını bu şekilde karşılayan bir düzeneği niye kurduklarıydı.

Sonunda etrafıma baktım, rengârenk ışıklar ile aydınlanmış devasa alana baktım. Kendinden geçmiş onca insanla dolu olan bu alan, insanların eğlenmek için geldiği gizli bir mekândı. Eğlenceyi doruklarda yaşatmayı hedeflemiş mekân o kadar büyüktü ki, ışığın değmediği yerlerde dahi bulunan onlarca insanın nasıl buraya toplandığını istemsizce sorguladım. Yarı çıplak bedenler müzik eşliğinde birbirine dokunurken, tavandan süs niyetine sarkmış yetenekli dansçıların sayesine buranın sıradan bir eğlence mekânı olmadığını görebiliyordum. İnsanların yerine ben utandım ve böyle bir yere ilk defa geldiğim gerçeğini göz ardı ettim. Müzik kafamın içinde basınç yapacak kadar şiddetli olduğundan ellerimi kulaklarıma yasladım. Nereden geldiği belli olmayan kırmızı sis ve renkli baloncukların olduğu alanları taradım. O kadar çok süs, farklı farklı alanlar ve dekoratif eşyalar vardı ki, girmek için motoru satmamızın nedeni anlaşılıyordu. Oldukça pahalı bir yer olmalıydı, herkesin girebileceği bir yer değildi.

Etrafımı izledikçe buranın ne kadar korkunç bir yer olduğunu görebiliyordum. Eğlence bataklığından çok bağımlı insanların yasak şeyler yapmak için toplandığı bir merkez gibiydi.

Buluşma için berbat bir yerdeydik. Barkan'ın neden tehlikeli bir yer dediğini gayet net anlamıştım.
Başımı Barkan'a çevirdiğimde onun da ellerini kulağına yasladığını gördüm. Biraz sonra, ''Teşekkür ederim,'' diye mırıldandım, yere düşmemi engellediği için. Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki, bu gürültüde duymayacağını düşünmüştüm. Kafasını çevirdi, tavandan yansıyan renkli ışıklar karanlıkta kalmış yüzünde dans etti. ''Etme,'' dedi. ''Yere yapıştığını izlemek oldukça eğlenceli olurdu ancak bacağındaki yara iyileşene kadar bunu ertelemek zorunda kalıyorum.''

Kaşlarım havalandı, müziği bastırmak için gür çıkan sesi canımı sıktı. Ne demek eğlenceli olurdu? Dudaklarım büzülürken Barkan bileğimden kavrayıp beni çekiştirmeye başladı. Önümüzdeki merdivenleri neredeyse üçer içer inip kalabalığın arasına daldık. Kendinden geçmiş bedenlerin arasında zoraki ilerleyip daha sakin görünen karanlık bir köşeye çekildik. Üzerime sinen kokudan tiksinerek üstümü belli belirsiz silkeledim.
Barkan, bir dağ gibi yanı başımda dikilirken kıstığı gözleri ile etrafını tarıyordu. Birini arıyordu, bize para temin edebilecek kişiyi arıyordu.

''Buraya daha önce geldin mi?'' dedim.
''Daha beterlerinde bulundum.''
Yutkundum, kollarımı sarmalayıp başımı hafifçe eğdim.
Henüz 18 yaşında, daha ölümün ne olduğunu yeni öğrenmiş biri olarak onun yanında ne kadar saf ve toy duruyordum. Kaç yaşında olduğunu bilmiyordum ama o kadar çok şeye şahit olmuş gibi duruyordu ki, onun yanında kendimi saf hissetmemek elimde değildi. Bildiği her şeyi öğrenme isteğim onun tarafından engelleniyor olsa da, bir şekilde ondan bilgi almanın yolunu bulmalıydım.

''Burada bekle,'' dediğinde o yanımdan ayrılmadan hemen önce koluna asıldım. Ona kendi isteğimle dokunmak garipti. Başını çevirip öfkeyle bana baktı. ''B-burada yalnız mı bekleyeceğim? Yanımdan ayrılma demiştin?''

''Evet, ama şimdi burada kalmanı istiyorum. Bekle beni, hemen geleceğim.''
Kolunu ellerim arasından kurtardığı kalabalığın arasına karıştı. Bir süre, heybetli bedenini takip ettim ama biraz sonra yanıp sönen ışıklar onu kaybetmeme neden oldu. Arkamda bulunan kırmızı koltukların arkasına geçtim ve biraz daha karanlık bir köşede beklemenin daha sağlıklı olacağını düşündüm. Titreyen ve telaşlı olan küçük bedenimin dikkat çekmemesi için sessizce Barkan'ı bekledim.

Birkaç dakika... Sadece birkaç dakika geçmişti ki omzuma dokunan sıcak eller ile irkilip çığlık attım. Karanlığın arasından telaşla çıkıp arkamdaki kişiden kaçmaya çalışırken kıkırtı sesleri duydum. Biraz önce arkamdan yaklaşıp beni korkutan kişi gülüyordu, yüzünü görmem için bana doğru birkaç adım yaklaşması gerekti.

Karanlıktan tamamen çıktığında ilk dikkatimi çeken şey kusursuz gülümsemesi oldu. Karşımda, oldukça güzel ve fit bir kadın duruyordu. Uzun boylu, beyaz tenli bir kadındı. Üzerine oturmuş siyah, cesur elbisesi tüm vücut hatlarını belli ediyordu ve tavandan yansıyan renkli ışıklar nedeniyle saçları rengârenk görünüyordu. Muhtemelen, oldukça açık renkte saçlara sahipti ve beline dek uzanıyordu.

Gülümsemesi solmazken elini bana doğru uzatıp yaklaşmamı işaret etti. ''Korkma, diğerlerinin aksine küçük kızları yemek hobilerim arasında değil.''
Telaş yapıp Barkan'ı görmek umuduyla kalabalığa baktım ama onu göremedim. ''Gel hadi, orada öylece durarak dikkat çekiyorsun.''
Başımı yeniden ona çevirdim. Kırmızı, ihtişamlı koltuğa oturmuş ve bacak bacak üstüne atmıştı. Uzun tırnakları ile oldukça bakımlı görünen elini hafifçe yanına vurdu. ''Gel, yanıma otur.''

Arkamı dönüp çığlık çığlığa kaçmayı planladığım sırada kadının arkasında kalan karanlıkta iki adamın dikildiğini gördüm. Tıpkı, mekânın girişindeki gibi oldukça yapılı korumalardı bunlar. Bakışlarım beyaz saçlı kadının yüzüne düşerken kadın tek kaşını kaldırdı.
''Sözümü ikiletme de gel şuraya.''
Gülüşü solmadı ancak tehditkâr sesi bacaklarımı istemsizce harekete geçirdi. Uslu bir çocuk gibi yanına oturdum ve yüzüne dikkatle baktım. Şimdi, bu yakınlıktan kadının zambak misali bembeyaz parladığını görebiliyordum. Teni, neredeyse ışıldıyordu ve bu karanlığa rağmen dikkat çekiyor olmalıydı.
''Senin gibi biri buraya girebildiğine göre yalnız olmamalı,'' dedi. İşaret parmağını çenesine vurunca, uzun tırnakları etine gömüldü. ''Acaba bu küçük kız kimin yanında sürüklendi?''
Omuzlarımı dik tutmaya çalışarak hafifçe öksürdüm. Barkan'ın biraz önce dediği, ''Bir Agron ile geldiğini söyle...'' sözü kulaklarımda yankılandı. Agron'un ne olduğunu bir kez daha sorguladım.
''Agron ile geldim.'' Müziğin sesi dudaklarımdan çıkan sözleri bastırdı ve kadın merakla bana yaklaştı. Öksürdüm, ''Agron ile geldim.''
Kadın, söylediğim şeyi duyar duymaz kaşlarını çattı. Bakışları anında değişip duruşu dikleşirken başını kalabalığa çevirdi. ''Bir Agron ile mi geldin?'' dedi, kalabalığı tararken. Başımı salladım, görüp görmediğini umursamadan. Kadın güldü, başını hafifçe eğip dudaklarını büktü.
Şaşkındı, çok şaşırmıştı. Elini havaya kaldırıp parmaklarını sallayınca arkasında duran adam yanına yaklaştı. Kadın, adamın kulağına bir şeyler mırıldanıp onu hızlıca gönderdi. Gözleri tekrar gözlerime çarpınca titredim, oturduğum yerde kıpırdandım.

''Agron'lara bulaşacak birine benzemiyorsun fıstık,'' dedi. ''Başın tehlikede mi?''
Tüylerim adeta diken diken oldu, nefesim tekledi. ''Bu neyi değiştirir?'' dedim, kaçamak bir cevap vererek. Kadın kaşlarını kaldırıp dudaklarını birbirine bastırdı. ''Eğer başın tehlikede değilse,'' üstümü hızlıca süzdü. ''...Tehlikenin kendisisin demektir.''
Tehlikedeydim ve tehlikenin kendisi yanı başımda dolanıp duruyordu. ''Peki, senin bunu bilmen neyi değiştirir?'' dedim. Kurduğum cümle benim bile aklımı karıştırırken kadın tısladı. Dudakları iki yana kıvrılırken beni duymak için yaklaştırdığı başını geriye çekip saçlarını aheste bir şekilde savurdu. Beyazımsı saçları tek tel havalanırken gözleri yeniden kalabalıkta gezindi.

''Anlaşılan Agron'un etkisi altına girmeye başlamışsın. Küçük kızlarla oynamayı seven, aklımda birkaç isim dönüp duruyor. Acaba hangisinin kollarına atıldın, bilinmezliğin içine çekildiğini bilmeden?''

Söyledikleri beni korkutuyordu, söyleyecek hiçbir şeyim yoktu.
''İçecek bir şeyler ister misin? Oldukça yıpranmış görünüyorsun.''
Başımı iki yana sallasam da kadın umursamayıp içecek bir şeyler söyledi. Barkan'ı görme umuduyla yanıp tutuşan bedenim ışıklar altında tanıdık bir yüz arayıp durdu.
''Korkuyor musun?'' dedi kadın. ''Başlarda korkutucu olur.'' Başımı ona çevirince devam etti. ''Sonra daha da korkunç oluyor ama alıştığını fark ediyorsun.''

''Neye?'' diye sordum. ''Korkunç olmasına rağmen alışacağım şey ne?''
Kadın arkasına yaslandı ve bileğindeki pırlantalar ile oynamaya başladı. ''Acı çekiyorsun değil mi? Canını yaktılar ve durmuyorlar. Muhtemelen, değer verdiğin birini kaybettin.''
Tepki vermemek için kendimi zorladım. Bunları nasıl tahmin ettiğini öğrenmek istiyordum. Biraz sonra önüme koyulan dört bardak arasından kadın, kırmızı kadehi alıp yudumlamaya başladı.

İçmeyi seven ya da bu ortamda içmeye cesaret edebilecek birisi değildim. Bardaklara dokunmadım.
''Benden tek değerli varlığımı alıp götürdüler. Hayatımda, tutunabileceğim tek dalımı kırdılar. Göğsüm parçalanmış, kalbim vahşi bir hayvan tarafından yok edilmiş gibi hissettim. Birileri çıkıp gözlerimin içine baktı. Bana yardım eli uzattıklarını sandım ama yanıldım. Güven denilen kelimenin hiçbir anlamının olmadığı bir dünyaya çekildim ve...'' Başını bana çevirdi, içeceğinden bir yudum daha aldı. ''Canım o kadar çok yandı ki benliğimi buldum. Ruhum değişti, bedenim değişti... Değiştim ve alıştım. Savaşmayı öğrendim...''

Ellerimi yumruk yapıp bacaklarım arasına sıkıştırdım ve bana ne anlatmak istediğini çözmeye çalıştım. ''Sana da aynısı olacak olacak ama sen bu savaşın kaybeden tarafında yer alacaksın.''

Dudaklarım titredi, soğuk bir nefes havaya karıştı. Hangi savaştan, hangi acılardan bahsettiğini bilmeden sordum. ''Neden öyle düşündün?''
''Çünkü henüz savaşın ortasında olduğunu fark edememişsin. Tarafları tanımamışsın, silahları ve kozları görememişsin. Yanı başında duran insanın sana ne yapmaya çalıştığını görememişsin.''
Kadın, oldukça ifadesiz bir suratla tüm bunları yüzüme çarparken dişlerim birbirine çarptı, söylediklerinin anlamını sindirdim. Yaşadığım onca şeyden ve Barkan'dan bahsediyordu. Çektiğim acılardan ve sırlardan, peşimdekilerden...
''Gördüm,'' dedim. ''Yanı başımdakinin ne yapmaya çalıştığını gördüm.''
''Hayır,'' diye şiddetle itiraz etti. ''Görmene asla izin vermez ve seni her seferinde kandırırlar. Tıpkı bir kukla gibi ellerinde dönersin ama anlamazsın. Anladığını sanırsın ama anlamazsın. Eğer gerçekten bir şeyleri fark etmiş olsan, burada öylece durup onu beklemezdin.''

Kaşlarım gözlerimi örtecek kadar alçaldı, tırnaklarım avuçlarıma battı. ''Kimi beklediğimi nereden biliyorsun?''
''Açık değil mi?'' dedi. ''Yoksa eğlenmeye mi geldin? Öyleyse önündeki üç bardaktan birini seçerek başlayabilirsin.''
Bakışlarım yeniden bardaklara kaydı, renkli sıvılar bir an için midemi bulandırdı. ''Soruma cevap vermedin,'' dedim. Kelime oyunlarında bu kadar başarılı olması, istediğim cevabı alamadığımı fark etmemi engellememişti.
''Evet, vermedim.'' Güldü, dişleri tekrar tekrar gözlerimi kamaştırdı. ''Kimi beklediğini biliyorum çünkü buraya girip çıkan herkesi bilirim. Özellikle Agron olduklarını öğrenmişsem...'' Tısladı.
Başımı iki yana salladım. ''Kimsin sen?''
Tek kaşı havalandı ve derin bir nefes aldı. ''Yanında geldiğin Agron kadar korkunç biriyim.''
Boğazım gıcıklandı, ''Onu gördün mü?'' diye sordum. Yanımda gelen Agron'u...

GÖREV: Agron'un Çırağı | I-IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin