Elis, jandarmalara sığınmakta karar kıldı ancak hiçbir silahlı adama güven olmadığını kendi gözleri ile görmüş oldu. Onun artık tek bir seçeneği var...
Bölüm 6: Anlaşılması güç olan...
Bağırıp çığlık atmak yere onlara karşı gelmek istedim ama buna gücüm yoktu. Çığlıklarım göğüs kafesim içinde hapsoldu ve gelmesini umduğum gücüm hiç gelmedi. Araçlar, tozu dumana kata kata bana yaklaşırken aralarından sıyrılıp gelen başka bir araç gördüm.Birmotor...
Toz bulutunu süratle yarıp geçen ve simsiyah bir gülle misali bana yaklaşan birmotor...
Onun kim olduğunu biliyordum, her hücrem onun kim olduğunu biliyordu ve ne içingeldiğini de biliyordu.
Büyüleyici bir şekilde gözyaşlarımı durduran bu adam beni bu hengâmenin arasından bir kahraman gibi kurtaracak, kolları arasında bir an için huzur bulmamı ve güven veren o karanlık gözlerine inanmamı sağlayacaktı. Güvende hissettiğim anlarda beni kullanacak, bir oyuncak gibi elinde çevirip duracak ve sonunda işi bitince bir köşeye fırlatacaktı.
Yine de onun daha iyi bir seçenek olduğu gerçeğini es geçemezdim. Barkan, herkim için çalışıyorsa peşime düşen jandarmaların karşı tarafındaydı ve kaçıp kurtulma isteği ile yanıp tutuşan bedenim bu düşünceye sarıldı.
Barkan, motoru ile ustalıkla etrafımda tur atıp durduğunda elini bana doğru uzattı.
Siyah motorun üzerinde, siyah kaskı ve koyu renk deri ceketi ile karanlık süvarileri andırmasına rağmen uzattığı eli tuttum. Bir şey söylemeden, vakit kaybetmeden beni kendine çekiverdi ve ben hızla arkasına bindim.
Arkamda kalan jandarmaların ateş etmesi de aynı anda gerçekleşti. Motora çarpan kurşunlar çığlık atıp Barkan'a sıkı sıkı sarılmama neden oldu. Motor bir tur daha atıp hızla yola koyulurken bizi takip eden başka bir motorun olduğunu gördüm, göz ucuyla. Özge, diğer motora binmiş süratle bizi takip ediyordu ve babamın düşmanları olduğuna emin olduğum jandarmalara karşı ateş açmakta tereddüt etmedi.
Bunca zamanki hareketleri ile ister istemez gözümde çizdiği hanımefendi duruşu o anda yok oldu Özge'nin. Şimdi benim için silahlı bir polis, profesyonel bir asker veya hepsinden öte deneyimli bir ajandı. Silahı o kadar kusursuz bir şekilde tutup ateşliyor, savrulan koyu renkli saçlarına rağmen motoru bir an olsun sarsmıyordu ki, onun yalnızca yasak bir aşka halat bağlamış yalnız bir kadın olmadığını biliyordum artık. Özge bana anlattığından çok daha fazlasıydı ve ben bu hikâyede yine en saf olandım.
O an, Özge ateş açıp bizi korurken yanımdaki insanların bu kadar soğukkanlılık ile kan dökebiliyor olması beni bir kez daha yaraladı.
Motor süratle ilerledi, Barkan beni bu karışıklığın arasından kurtarmak için Özge gibi ateş etmek yerine sadece aradaki mesafeyi açmak için uğraştı. Özge'nin ara sıra bağırıp Barkan'a bir şeyler anlatmaya çalıştığını görüyordum ancak ben bile duyamıyorken Barkan'ın kaskın altından duyduğunu sanmıyordum. Tozdan dolayı gözlerimi kıstım.
Aradaki mesafe iyice açıldı ve Özge'de dâhil peşimizdeki herkes bizden oldukça uzakta kaldı. Motorun biraz olsun yavaşladığını fark edince Barkan'ın sırtına gömdüğüm başımı kaldırıp arkama baktım.
Özge'nin ne kadar zor bir durumda olduğunu o an gördüm. İki yanında jandarma araçları vardı ve ateş altında kalmıştı, hızını arttıramıyor gibi duruyordu ve biraz sonra motoru yalpaladığında gözlerim korkuyla titredi. Özge'nin motoru sarsıldı, yanındaki araca çarptı ve göz açıp kapayana dek tepetaklak olup yuvarlandı. Özge'nin bedeni farklı bir yöne savurulurken motor parçalar halinde dağılıp ardımızdaki toz bulutunda kızıl bir yarık açtı. Motor patladı, Özge ise göremeyeceğim bir yerde can çekişmeye başladı.
Canım yandı.
Nedensizce canım yandı ve Özge için endişelendim. İyi olup olmadığı düşüncesi beynimde kurtçuk oluştururken telaşla Barkan'ın ceketini asıldım.
''Özge geride kaldı!'' diye bağırdım. ''Düştü! Geride kaldı!''
Barkan ağlamaklı sesimi duymadı ya da duymazlıktan geldi. Ben telaşla geriye dönmek konusunda ısrar edip dururken Barkan iyice hızlandı. Saçlarım yüzümü örtüyor, gözyaşlarım soğuk damlacıklar halinde dökülüyordu. Gözden tamamen kaybolan ve vicdanımı kabartan kadın için benim yüzünden başına bir iş gelmemesini diledim. En ufak bir güven ve sevgi beslemezken, hala daha saf olan kalbim iyi niyetlilikle onun sağlığını diledi. Hala masum, hala iyimser, hala aptaldım.
Onun ölmesini istemedim. Ne olursa olsun, başka ölümler istemiyordum hayatımda.
Saatler sonunda motor durdu ve kaskatı olmuş bedenim biraz olsun gevşedi.Barkan kaskını çıkarıp kucağına koydu ve darmadağınık olmuş saçları görüş alanıma girdi. Ellerimi ceketinden zoraki ayırıp öylece ne yapacağını bekledim.İkimizde ses çıkarmadık. İlk pes eden ve korkuyla arkasına bakan ben oldum.Peşimizde kimse yoktu ancak yine de durmak istemeyen tarafımı zorlukla bastırdım.
Motordan indim ve titrek adımlar ile Barkan'ın yüzünü görebileceğim yere geçtim. En ufak bir mimik dahi göstermeksizin yere baktığını görünce vicdanım bir kez daha sızladı ve ona inanmaya hazır tarafımı da yine zorlukla sessizlikte bıraktım.
''Neden dönmedin?'' dedim, beklenmedik bir şekilde. Varlığımı unutmuş gibi görünen Barkan fısıltı gibi çıkan sesimi duyar duymaz başını kaldırdı.Gözlerimiz kesiştiğinde nefesim tekledi. Esmer tenine gömülmüş o karanlık çukurları beni içine çekti, dudakları dümdüz bir çizgi halindeyken, kollarını motorun ön kısmına yaslayıp öne doğru eğildi.
''Aptal,'' dedi. Kaşlarım havalandı. ''Aptalsın.''
Dudaklarım hafifçe aralanırken söyleyecek bir şey bulamadım. Motordan indi ve kaskı sinirle yere fırlattı. Aniden yanımdan fırlayan cisim ile ürperip çığlık attım. Ellerimi dudaklarıma kapayıp sinirle küfürler yağdıran Barkan'ı izledim.Ellerini saçlarına daldırıp geniş omuzlarını rahatlıkla görebileceğim bir şekilde etrafta dolanmaya başladı.
Bana kızgındı.
Neden kızgındı? Gözüm açıldığı ve bir şeylerin farkına vardığım için mi? Ondan kaçmamın mantıklı bir açıklaması olduğu için mi? Bu bilinmezliğin içinde'aptal' olduğumu inkâr edemediğim ama olmamak için çabaladığım için mi?
''Neden gittin ha?'' diye döndü aniden. Ellerini saçlarından indirip bana doğru yaklaştı. Öfkeli yüzü yaklaştıkça geri geri adımladım. Elleri, her an havalanıp suratıma inmeye hazır bir şekilde havada asılıyken sert adımları karşıma dek geldi. Sonunda kolumdan tuttu ve beni kendine çekti. Çelimsiz bedenim öne doğru savulurken yüzümüzün yaklaşmaması için başımı yana eğdim. Tükürürcesine haykırdığında, öfkeli nefesi saçlarıma karıştı. Kulaklarım, bir an için isyan bayraklarını kaldırdı.
''Söyle lan! Söyle neden gittin? Kendi başına bir b*k yapabilirmiş gibi niye defoldun?! Senin yüzünden tüm planlar alt üst olurken bir de durup niye dönmediğimi mi soruyorsun?''
Güçlü elleri kelepçe misali koluma dolanmış canımı yakarken usul usul gözyaşları akıttım. Annesinden azaryiyen bir çocuk gibi sessizce ağlıyor ve bir şey söyleyemiyordum. Bir yerde haklı olabilirdi, yalnızken bir hiçtim. Ama hesabını sorabilecek kadar hakkı var mıydı üzerimde?
''Niye dönmedim, biliyor musun?'' dediğinde, yüzüm istemsizce ona döndü. Sesi bir an için sakinliğe kavuştu sanıp, fırtınalı bir gökyüzünün tekrarı gibi yanıp sönen gözlerine bakma gafletinde bulundum. ''Zaten bir sıkımlık olan canını almasınlar diye!''
Öyle bir kükredi ki, yüreğim kanatlanıp aniden yere çakıldı adeta. Sıçradım,korkuyla ondan uzaklaşmaya çalıştım. Gür sesi kulaklarımı acıtırken korkunç yüzüne bakamıyordum. Kolları arasında ne kadar çırpınsam da bir adım dahi uzaklaşmama izin vermedi.
''Ben Gürmen'in adamları peşimize düşmesin diye köşe bucak saklanacağımız güzergâhlar çizerken,'' derin bir nefes aldı ve sesi tekrar yükseldi. ''Bizim küçük velet kendi isteği ile kendini teslim ediyor!''
Gözyaşlarım artık görüşümü bulanıklaştırıp kolumdaki katlanılmaz acıdan kurtulmamı söylerken bir umut kolumu çekiştirdim ancak Barkan bu defa diğer kolumu da yakaladı ve beni kendisine bakmam için zorladı.
''Canınla ne sorunun var senin!''
Bir süre sessiz kalıp yalnızca delici bakışlarını üzerimde gezdirdi. Ne kadar süre öyle kaldık bilmiyorum ama sonunda, konuşmam gerektiğini anlayarak dökebileceğim birkaç sözcüğü bulup dışarı fırlattım.
''Onların,'' hıçkırığım öne geçti, zorlukla yutkundum. ''... Gerçekten jandarma olduğunu sandım. Nereden bilebilirdim?''
Barkan beklemediğim bir şekilde gülüp tıslayınca dudaklarımı kemirdim. ''Tabii canım, nereden bilecektin. Bizim saf kızımız nereden bilsin!''
''Ne yapabilirdim ki?'' diye sesimi yükselttim, onun gür sesine yetişemesem de.''Hiçbir şey anlatmıyorsun, gizli gizli telefonlarda konuşuyorsun ve ben kimden, ne için kaçtığımı bile bilmiyorken koşup polislere sığınmak istiyorum.Bunun neresi yanlış?''
Cılız sesim Barkan'ın birkaç adım benden uzaklaşıp üzerimdeki baskısının azalmasını sağladı. O, ellerini beline yaslayıp motorun etrafında dolanmaya başlayınca sarsılan omuzlarım ile öylece onu izledim.
Düşünüyordu ancak neyi düşündüğünü bilmiyordum. Elini çenesine götürüp uzamış sakallarını sıvazladı ve bir şeyler mırıldandı. Biraz sonra bana döndüğünde daha sakin olduğunu gördüm. Yüzünde daha önce belirginleşmiş olan yosun rengi damarları bir nebze olsun sakinleşmişti.
''Konuşmalarımı mı duydun?''
Gözlerim utangaç bir şekilde üzerinden ayrıldı, cevap veremedim. ''Ne s*kim duydun çok merak ediyorum!''
Öfkesini bastırmaya çalışmasına izin verdim, birkaç adım geriledim ve arkamı dönüp etrafıma bakındım. Ormanlık alanın ortasında öylece durmuştuk ve gidebileceğim hiçbir yer yoktu. O ve ben, ağaçlar arasına tıkılıp kalmıştık ve ben hala kimden kaçmam gerektiğine karar veremiyordum.
''Sen düşüncesizce öyle kaçıp gitmeseydin her şeyi anlatacaktım zaten,'' dedi.Omuzlarım çöktü, inanmaya hazır tarafım söz dinlemez bir şekilde ayaklandı
Bana anlatacak mıydı? Ne anlatacaktı?
''Bilmen gereken her şeyi öğrenecektin ama sen işleri zora sokup duruyorsun.Bana güvenmek zorunda değilsin Elis ancak benden başka şansın yok.''
O kadar kesin ve net konuşmuştu ki, ardımdan yükselen tok sesini emir gibi algıladı, düşüncelerim. Bedenim ister istemez sözlerine tepki verirken ellerimi yumruk yaptım ve cesaretten yoksun bir halde başımı yere eğdim. Ayağımın altındaki toprak zemin titredi, Barkan'ın bir adım bana yaklaştığını hissettim.Aramızdaki sessizlik uzayıp giderken mırıldandım, ''Güvenmek içinde bir nedenim yok.''
Cevabı gecikmedi, ''Sana zarar gelmesini istemeyen tek kişi benim.''
Dudaklarımı kemirdim, haklı olup olmadığını bilmiyordum. ''Onlar kimdi?''dedim, aniden konuyu değiştirerek.
Barkan memnuniyetsiz bir şekilde motora doğru ilerledi ve kalçasını yerleştirdikten sonra kollarını göğsünde bağlayıp uzun bacaklarını uzattı. Sakince konuşmaya hazırdı, kaçışımı sindirmiş gibi duruyordu ama nedensizce, bunun bu şekilde kapanmayacağını biliyordum. Vereceği cevapları bir bir not etmeye hazırlandım.
''Gümrük,'' dedi. ''Gürmen'in adamları... Seni kaçırıp bodrumunda kilitli tutan adamın askerleri... Ailenin katilleri... Gürmen ve ordusuna Gümrük derler.''
Kaşlarım çatıldı ve göğsüm sıkıştı. ''Her yerdeler, polislerin içindeler. Belkide her an ardından gelip saldırabilecek kadar yakınındalar. Neden öylece polise gitmeyip seni herkesten korumaya çalıştığımı anlıyor musun?''
Tırnaklarımı avucuma geçirdim ve duyduğum acının düşüncelerimi toparlamama yardım etmesini istedim. Polisler... Kötüydüler...
''Beni öldürmeyeceklerini sanıyordum?''dedim, soru sorar bir şekilde. ''Evet, istediklerini alana kadar seni öldürmezler ama etrafındaki herkesi yok edip senin acı çekmeni sağlarlar.Eziyet ederler, canını yakarlar... Gürmen'in yöntemleri bunlar ve tüm bunlarla tek başına mücadele edemezsin.''
O beni dikkatle süzerken ben gözlerimi kaçırıp duruyordum. Onlarla baş edemeyeceğimi günlerdir eziyet çektiğim o soğuk bodrumda anlamıştım ancak Barkan ile nasıl baş edeceğimi bilmiyordum. ''Sen kimsin?'' dedim biranda. ''Kimin için çalışıyorsun?''
Barkan gözlerini kısıp soluklandı. Bakışları kısa bir an yere düşüp yeniden üzerime çıktı ve yumruk halinde tuttuğum ellerime baktı. Ne kadar gergin olduğumu görebiliyordu.
''Gürmen'den daha akıllıca yöntemlere sahip birine çalışıyorum.''
Yanılmamıştım, Gürmen'e karşı olan birine çalışıyor ve beni kandırması karşılığında ödeme alıyordu. İşin anlayamadığım tarafı, daha önce babamı destekleyen kişilerle çalışıyor olmasıydı.
''...Ve amacım onların aksine senin canını yakmak değil. Belki hala anlamakta güçlük çekiyorsun ama seni korumakla görevlendirildim Elis. Herkesten, her şeyden, kendimden ve kendinden bile...''
Titrek bir nefes dudaklarımdan firar ederken başımın ağrısı canımı yaktı. Beni kendinden koruyabilir miydi sahi? ''Ama sana inanmıyorum.''
Başını salladı. ''Biliyorum, sözümden çıkmasan yeterli olur.''
Hayretle ona baktım. Söylediklerimin onun için ne kadar değersiz olduğunu anlamak beni gerçekten hayrete düşürdü. ''Üzgünüm ama inanmadığım birinin sözlerine öylece bel bağlayamam. Sana güvenmiyorum çünkü bana güven vermiyorsun. Belki de beni gerçekten koruyacaksın ama ya sonra... Sonra almak istediğin şeyi benden aldığında ne olacak?''
Olduğu yerde doğruldu ve kusursuz fiziği ile bana yaklaşmaya başladı. İri cüssesi, her adımında daha da gerilmemi sağladı. Yeniden yakınıma girip bağırıp çağıracağını düşündüm. Yanıma gelir gelmez yere eğildi ve bir hışımla yere attığı kaskı alıp karşımda dikeldi.
''Madem sana güven vermiyorum ve bu kadar çok gitmek istiyorsun,'' çenesiyle ileriyi işaret etti. ''...Öyleyse git. Tüm bunlarla kendi başına uğraş ve bende bu l*net görevden kurtulayım.''
Öyleyse git...
Beni koruyacağına dair söylediği onca sözünün ardından bunu duymak, içimde bir yerlerde bir şeyi kırdı. Çatırtı sesleri tüm bedenime yayıldı ve her şeye rağmen hayal kırıklığı duydum. Ona karşı hayal kırıklığı duydum, oysa ona güvenmediğimi söylüyordum. Uslanmaz, dik durmaz ruhum hala daha yaslanacak bir dağ arayadururken kendime defalarca kızdım.
Kimseye güvenemeyeceğimi biliyordum ama kendi başıma daha beter bir duruma düşeceğimi bildiğimden de yine güvenecek biri arıyordum. Barkan, benim yeni kabuğum olmaya aday tek kişiydi ve onun bu belirsiz halleri beni mahvediyordu. Koruyacağını söylüyor ama ona güvenemeyeceğimi de açık ediyordu. Yanımdan ayrılmayacağını fısıldarken, gidebileceğimi haykırıyordu. Çokça belirsizdi ve ben belirsizlikleri kaldırabilecek birisi değildim.
Barkan'ın kısılmış gözleri üzerimdeydi. Kasılmış çene kası, öfkesinin devam ettiğinin göstergesiydi. Vereceğim cevaba benden daha çok hazırdı. Düşen omuzlarım ile birlikte gözlerini bir an olsun beden ayırmayan Barkan'ın yanından öylece geçtim. Ondan uzaklaşmaya başladım. Kararım açıktı. Sonunda, uğruna Gürmen'in adamlarına yakalandığım kaçma girişimim sorgusuz sualsiz yerine geliyordu ama üzgündüm. Üzgün olmamın sebebi belliydi; Barkan olmadan ne kadar korumasız kaldığımı ve o gelir gelmez işlerin ne kadar kolay çözüldüğünü saatler önce görmüştüm ve yine de onsuz devam ediyordum.
Yalpalaya yalpalaya yürüdüm ve sessizce, yalnız başıma yola koyuldum. Barkan arkamda kaldı, beni gerçekten bıraktı. Titrek bedenim üşüdü, acılarım biranda mümkünmüş gibi arttı. Gözyaşlarım yolumu bulanıklaştırsa da gidebileceğim tekbir yönümün olduğunu biliyordum. Ağaçların arasında dümdüz ilerleyen yolun birilerine yakalanmak için ne kadar müsait olduğunu anlayabiliyordum.
Ağlaya ağlaya, kaplumbağa misali uyuşuk adımlarla öylece ilerlerken belime ve bacağıma dolanan güçlü kollar ile irkildim. Bedenim aniden havalandı ve dünyam adeta ters döndü. Çığlık atıp elime geçen ilk şeye tutundum. Barkan'ın yüzü görüş açıma girdi, ceketini sıkıca kavradım. Barkan'ın kollarında, yine çaresizce ona tutunmuş bir şekilde öylece ona bakıyordum. Arkasını dönüp beni yeniden motora doğru götürürken neler olduğunu bir an için kavrayamadım.
''Gerçekten çok aptalsın,'' dedi. Aldığım hakaretlerin ardı arkası kesilmiyordu. ''Sana son kez söylüyorum küçük kaplumbağa...'' Kalbim adeta titredi, göğüs kafesimin altındaki bir şeyler harekete geçti. ''... Ne olursa olsun, kafesimden kaçmana izin vermeyeceğim ve kabuğunun kırılmasını engelleyeceğim.Acıların, zihnini yarıp geçerken ve sen bana inanmadığını fısıldayıp dururken yanında duracağım ve benden başka kimseye inanmadığından emin olacağım.''
Söylediklerini kavramaya çalışırken bir şey diyemedim. Başını eğip gözlerime baktı ve âdemelması hareketlendi. Yosun gözlerim karanlık irislerine çarpınca aramızda görünmez bir bağ oluştu, savunmasız bedenim onun tarafından sıkıca sarmalandı.Kolları arasında küçücük kalırken bir an olsun üşüdüğümü hissetmedim. Geniş göğsünü ellerim altında hissederken, kalp atışlarının en az benimki kadar hızlı attığını duyabiliyordum. ''Elis, sen istesen de istemesen de seni korumak zorundayım İkimiz de aynı şey için buradayız; senin tehlikeden uzak kalabilmen için. Bırak da sana hak ettiğin şeyi verebileyim. Bırak da seni koruyayım.Baban böyle olmasını isterdi... Bu yüzden bırak da, onun emanetine sahip çıkayım.Sözümü dinle ve işleri zorlaştırma, onlara istedikleri şeyi verme. Biran olsun sözümden çıkma, gözlerimin göremeyeceği yerlere saklanma ve birlikte hayatta kalalım.''
Yutkunamadım, nefes alamadım. Ellerim titriyordu ve hala daha ikimizde kendimizle çelişiyorduk. Bizi bir arada tutan babam mıydı?
Ben babamın sırlarının getirisi yüzünden ona güvenmek ve onun koruması altında kalmak zorundaydım, o ise bu sırların peşinde ilerleyip beni koruduğunu savunmak zorundaydı. Belki de babam istiyor diye bir aradaydık, bir arada olmaya çalışıyorduk.
Neye ve kime inanacağımı gerçekten bilmiyordum, ona ne cevap vereceğimi gerçekten bilmiyordum. Çaresizdim, bu değişmez bir gerçekti. Yıkılmak üzereydim, bunu herkes görebilirdi.
Tutunacak tek dalımı geri çeviremeyeceğim belliydi, yoksa düşerdim. Bu küçük kaplumbağa çıktığı her dalda düşer, en korkunç kafeslere kilitlenirdi.
İşte benim hatamda buydu... Barkan'ı, kendisinin kafes olduğunu söylemesine rağmen tutunacak dalım sanmam. En tehlikeli kafesin içinde diğerlerinden kaçarken, güvende olduğumu sanmam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖREV: Agron'un Çırağı | I-II
Aksiyon''Üzgünüm güzelim... Görevim bu; ya ölürsün, ya da ölürüm...'' -Görev: Agron'un Çırağı RomanceTR, Aksiyon-Macera okuma listesinde... Merakta Bırakan Ender Kurgular (Ön okuma) kazananı... Tanıtım videosu ilk bölümdedir. ilk kitap tamamlanmıştır, ik...