Bölüm 9: Tahmin Edilmeyen

1.7K 70 14
                                    

Planlar istenildiği gibi gitmiyor, Gümrük her yerden saldırmaya devam ediyor. Bakalım, Elis bir başına tüm bu dertlerden kurtulabilecek mi?

 Bakalım, Elis bir başına tüm bu dertlerden kurtulabilecek mi?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bölüm 9: Tahmin edilmeyen...

Yumuşakbir yatakta, sessiz bir odada uyandığımda telaşla ayağa kalktım. Sıradan veoldukça sade döşenmiş bir odada bir başıma yatıyordum. Hava aydınlanmıştı,kuşların cıvıltısını duyabiliyor ve tepedeki güneşin sıcak ışınlarınıhissedebiliyordum.
Başım hala dönüyordu ve vücudum dinlenmiş gibi hissetmiyordum. En fazla beşsaat uyumuş olmalıydım. Pencereye yaklaştım ve nerede olduğumu anlamayaçalıştım.

Aşağıda, ağaçlar ve çiçekler süslenmiş güzel bir bahçe vardı. Bahçede kimseyoktu ancak ilerideki bahçe duvarının arkasında üç adam hararetli birtartışmanın içindeydi. Uzaktaki çocuk parkını ve marketi görebiliyordum.
Önümdeki tekli koltuğa bırakılmış siyah pantolon, boğazlı kazak ve kapüşonlu ceketigörünce elime alıp inceledim. Etiketleri yoktu ancak üzerlerine sinmiş mağazakokusundan onların yeni alındığını anlayabiliyordum. Yanında küçük bir sargıbezi ve spançta vardı, poşetin içindelerdi. Yerde de bir çift spor ayakkabıvardı. Sorgulama ihtiyacı duymadan üzerimdekileri çıkarmaya başladım. Yanıbaşımda duran boydan aynaya bakamıyordum bile, vücudumda tek bir sağlam noktabile yoktu. Her yanım çürük ve morluklarla doluydu. Yaralarım kapanmaktan çokuzak, ayağımdaki yara ise oldukça dağılmış görünüyordu. Pantolonumu hızlıcagiydikten sonra kazağıda giymek için yönelmiştim ki dirseğimin iç kısmındagördüğüm morluk ile duraksadım.

Elim, morluğun üzerinde gezindi, acıdan dolayı dişlerimi sıktım. Bu yarayeniydi, oldukça tanıdık bir şekli vardı. Damara giren iğnenin ardındabıraktığı ize benziyordu, üzerinden saatler bile geçmemiş olmalıydı.
Tedirgin oldum, birinin bana ilaç vermiş olduğu düşüncesi beni korkuttu. Burayakiminle geldiğimi hatırlamıyordum, kıyafetleri kimin bıraktığını bilmiyordum.
Barkan burada mıydı? Başka biriyle mi gelmiştim? Kolumdaki izi kim yapmıştı?Bana ne verilmişti?

Başımı iki yana sallayıp üzerimi hızla giyindim ve kapüşonu kafama geçiripÖzge'den kalma deri ceketi de yine üzerime geçirdim. Havalar çok soğuk değildiancak aç aç dolanmak zorunda kaldığımdan iyice üşüyordum. Hala hasta olmamambeni şaşırtıyordu, yine de önlem almalıydım.

Odadaki küçük lavaboda elimi yüzümü yıkadıktan ve yaramı sardıktan sonra odadançıkmaya hazırdım. Dışarıya çıkar çıkmaz, oteli andıran duvarlara tereddütlebaktım. Bir otele mi gelmiştik?

Hızla etrafıma bakındım ve soluma dönüp ilerlemeye başladım. Biraz sonrakarşıma çıkan hemşire kıyafeti giymiş kadın ile kaşlarım çatıldı. Ardından ikihemşire daha kendisini takip edince bir otel odasında olmadığımı anladım. Ancakbulunduğum yer bir hastaneye de benzemiyordu.

Bulduğum ilk merdivenlerden aşağıya inince, karşılaştığım geniş hol veduvarlardaki afişler nerede olduğum konusunda bana bir ipucu verdi.

Beyaz Zambak Bakım Evi...

Bir bakım evindeydim. Holde, tekerlekli sandalyedeki yaşlı teyzeler ve bastonluamcaları gezdiren hemşireler vardı. Etraf oldukça sakindi ve tatlı birsessizlik alanı kaplamıştı. İleride, sol tarafta oturan bir grup yaşlı teyzeyigörünce onların olduğu yere doğru ilerledim. Boydan boya cam kaplı bir duvarınönünde, tamamen pastel tonlarda döşenmiş bir odada oturup çay partisi yapanteyzeleri görünce istemsizce tebessüm ettim.

Kırışmış yüzlerine ve titreyen ellerine rağmen burada, güneşin altındaeğlenmeye çalışan samimi kalpler içimi ısıttı. Onları bir süre izledikten sonraarkamı dönüp bakım evinin geri kalanını taradım. Biraz sonra gördüğümtelevizyon ise dikkatimi çeker çekmez yerimde donup kalmama neden oldu.

Haberler açıktı ve akıcı bir şekilde konuşan kısa, siyah saçlı spikerindudaklarından defalarca ismim döküldü. Yanı başındaki fotoğraflarımın altında,'Kayıp aranıyor!' yazıyordu.

Duvarın üst kısmına monte edilmiş haberin sesini açmak için zıplayıp kumandayıaldım ve haberleri dinlemeye başladım.

''Hakan Doğan ve Bahar Doğan'ın vahşice katledildiği o gecenin ardından kayıpolan Elis Doğan'ı arama çalışmaları devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Aydosbölgesindeki bir köyde görülen ancak jandarmalardan saklanılan genç kızın fidyecibir grup tarafından kaçırılmış olabileceği düşünülüyor. Şehirdeki tüm birimlerhareket geçti, tüm kameralar takip altında ancak akrabaları dâhil henüz onugören kimse yok. Resimlerini ekranda gördüğünüz ve hayatı tehlikede olan bugenç kızı gören vatandaşların, en kısa sürede polislere haber vermesini ricaediyoruz.

Elis Doğan, eğer bizi duyuyorsan'' Genç spikerin gözleri ekrandan gözlerim ilebuluştu. Kulaklarım, adımın geçtiği her yeri dikkatle dinlemek için açıldı. ''...Ulaşabileceğin en yakın karakola ulaşmanı veya herhangi bir vatandaşa mesajbırakmanı istiyoruz. Seni bulup kurtarabilmemiz için bize bırakabileceğin hertürlü ipucunu değerlendirip sana yardıma geleceğiz. Tüm birimler, seni bulmakiçin harekete geçti. Ufacık bir mesaj dahi, seni kurtarmamız için yeterliolabilir.''
Yutkundum, kadın gözlerime öyle dikkatli bakarken onu yanı başımdaymış gibihissettim. ''Elis, onlara istedikleri şeyi verme ve dikkatli ol.''

Kadın gözlerini ekrandan ayırıp başka bir habere geçerken başım yere düştü.
Spikerin son sözleri ile tüm uzuvlarım kaskatı kesilirken ne düşüneceğimibilmiyordum. Açık bir şekilde bana mesaj vermiş, Gümrük'ün benden istediği şeyiona vermememi istemişti. Yonga'yı onlara vermemem ve polislere sığınmamkonusunda bana mesaj vermişti.

Polisler gerçekten beni kurtarmaya mı çalışıyordu? Öylesine bir fidyeci gruptarafından kaçırılmadığımı biliyor olmalılardı. Jandarmaların elindenkaçırıldığımı biliyorlardı. Yani, polisler gerçekten beni korumaya çalışıyorduda ben bunu fark edemeyip onlardan kaçmış mıydım? Polisler gerçekten Gümrükiçin çalışmıyor muydu? Aydos bölgesindeki Jandarmalar gerçekten bana yardımetmeye mi çalışmıştı?

Yoksa beni elinden kaçıran Gümrük, polislere sığınacağımı bildiği için banakusursuz bir plan mı hazırlamıştı? Bu da bir tuzak mıydı?

Omuzlarım düştü, gözlerim yeniden doldu. Ne yapacağıma karar veremez birşekilde öylece durdum. Barkan'ın sesi kulaklarımda yankılandı. 'Gümrük seni yakalamak için her türlü yoludeneyecek, bu yüzden o adamlara inanma...'
''Ona güvenme, kimseye güvenme.''

Bardaki kadının söyledikleri ise eşlik etti. Birine güvenmek neden bu kadarzordu? Neden etrafımdaki herkes benden daha çok şey biliyor ve yalan söyleyipduruyordu?

Ellerime dokunan el ile irkildim ve yanı başımda duran yaşlı kadına baktım. Tekerleklisandalyesinde oturuyordu ve titreyen parmakları ile bana uzanmıştı. Eşarbı,yuvarlak yüzünü daha da tombul göstermişti ve sevimli gülümsemesi gözlerininiçini güldürüyordu. Gülümsemesine eşlik ettim ve hafifçe eğildim.

''Bana yardım eder misin kızım?'' diye sordu. Başımı olumlu anlamda sallayıpson kez televizyondaki spikere göz attım ve teyzenin sandalyesinin kollarınaasıldım. Spikerin bakışları üzerimdeymiş ve onu dinlemezsem kötü şeylerolacakmış gibi hissediyordum.

''Nereye gidiyoruz?'' diye sordum. Kadın ellerini çarpıp ileriyi işaret etti.Bahçeye çıkan kapıya doğru yöneldik. Kadın o kadar hafifti ki, en az benimkadar zayıf biri olduğu belliydi. Yaşlı bedeni iki büklümdü ve sandalyeninkenarına sıkıştırdığı beyaz renkli bir örgü vardı.
''Dışarı çıkıyoruz öyleyse,'' dedim. Cam kapıyı geçtikten sonra yalnızca birkaçhemşirenin ve yaşlının olduğu yeşil bahçeye ulaştık. Bahçe çok büyük değildiancak oldukça güzel süslenmişti. Renkli ve mis kokulu çiçekler taş yollarınetrafını süslüyordu. Bir ağacın gölgesinde kalan yere kadar ilerleyip oradadurduk. Bakışlarım sürekli etraftaydı ve tetikteydim. Düşüncelerim polisler veGümrük arasındaki ilişkiyi çözmek ve beni buraya kimin getirdiği, bana neyaptığını çözmek arasında kalmıştı. Fırsatım varken şimdi kaçmalı mıydım?

Yaşlı kadın garip tavırlarımı fark edip ellerimi tuttu ve yaklaşmam için işaretetti. Tekerlekli sandalyenin önünde diz çöküp boylarımızı eşitledim ve elimitutan ellerini daha sıkı kavradım.

''Çok mu merak ettin?'' diye sordu teyze. Titreyen, heyecanlı sesi benigülümsetti. Neredeyse dökülmüş kaşlarını havalandırıp sevimlice gülümsedi.
''Neyi?'' diye sordum.
''Seni bırakan şu yakışıklıyı...''
Kaşlarım çatıldı, tekrar etrafıma baktım. ''Ben bırakan yakışıklı mı? Beniburada mı bıraktı?''
Teyze güldü, ''Geri gelecekmiş. O gelene kadar seni bana emanet etti.''
Teyze, ellerini elimden çekip önüme düşen saçlarımı toparladı. ''Nereye gitti?Gideli ne kadar oldu?''
''Birkaç saat olmuştur. Pekte meraklı bir şey olduğunu söylemişti.''
Kaşlarım iyice çatıldı, yaşlı kadını bile bana bilgi vermemesi için ayartankişinin Barkan olduğuna emin oldum. ''Size tam olarak ne söyledi?''
''Küçük, sarı saçlı, çok güzel bir kızdan bahsetti. Nasıl anlattı bir bilsen,görür görmez tanıdım seni.''
Yanaklarımın yandığını hissettim. ''Sanırım sana bir sürpriz hazırlamayagitmiş, sen çok yorgun olunca da seni burada bırakmak zorunda kalmış. Maşallah,hem yakışıklı hem romantik...'' Teyze kendi kendine ideal damat adayını hayal ededururken Barkan'ın bana hazırlayacağı sürprizi merak ettim. Görünüşe göreGümrük'ü atlatmayı başarmıştı. Beni nasıl bulduğunu bilmiyordum ancak saklanmakkonusunda ne kadar beceriksiz olduğumu, merdivenin başında uyuyakaldığımda farketmiştim zaten.

''Eee be kızım!'' diye söylendi teyze. ''Niye kendine bakım yapmıyorsun? Bak,kaçırırsın gül gibi kocayı ellerinden!'' diye azarladı beni. Kaşlarımşaşkınlıkla havalandı, dudaklarım öylece aralandı. ''K-koca mı?''

Barkan'dan bir eş olabileceği düşüncesi midemi harekete geçirdi. Karnımda garipbir his, boğazıma dek yükselirken başımı iki yana salladım. Benim gibi 18yaşında, bunca acıyı yaşamış bir kızın onun gibi bir katili eş olarak düşünmesiimkânsızdı. Üstelik bana yaşattığı duygusal çöküntülerin ardından...

''Endişelenme,'' diye mırıldandım, daha çok kendi kendime. ''İstediğini alanakadar gitmez o benden.'' Düşüncelerim yine kararmaya hazırlanırken teyze omzumuçimdikledi. Zayıf darbesi canımı yakmanın yanından geçmezken yüzündeki komikifade yeniden sırıtmama neden oldu. ''Öptürmedin mi kız? Aferin sana. Evlenenekadar sakın öptürmeyesin. Şimdiki kızlar hep öptürüyormuş...''

Omuzlarım gülmekten sarsılacak hale gelince, haftalardır ilk defa gülüyorolduğum gerçeğini es geçip başımı teyzenin dizlerine yasladım. O kirlisaçlarımı okşamaya devam ederken gözümden yaş gelene dek güldüm. Saçımdakişefkatli ellerin ile gözlerimi kapadım, biraz olsun rahatlamak istedim.
Ben, yongadan bahsederken teyze, Barkan'a kendimi öptürmediğimi düşünüp benitebrik etmişti. Sadece güldüm, ne garip bir durumdu.

Başımı iki yana salladım tekrardan, gözlerinin içine baktım. ''Tamam,öptürmem.''
Teyze işaret parmağını havaya kaldırdı, ''Evlenene kadar ama...''
Dudaklarımı kemirip kahkaha atmamak için kendimi zorladım. ''Tamam, evlenenekadar öptürmem. Sonra öptürürüm.''

İkimiz öylece bahçede gülüşürken teyze bana seslendi. ''Güzel kızım, beklediğinkişi geldi. Hadi, git bakalım.''
Başımı çevirip işaret ettiği yere baktığımda, üzerimdeki kapüşonluya benzer birkapüşonlu giyip yüzünü gizlemiş, siyahlar içindeki adamı gördüm. Cebine soktuğuelleri, hafif eğdiği başı ve dik duruşu kim olduğunu bu uzaklıktan dahi belliederken vakit kaybetmeden teyzenin yanından ayrıldım ve bahçeden çıktığım gibiona doğru koşmaya başladım.

Koşuşumla birlikte bacağımdaki yara yeniden sızlayınca yavaşlamak zorundakaldım ve ben yanına gelene kadar Barkan beni dikkatle süzdü.
''Neredeydin?'' diye atıldım, henüz yanına gelmeme adımlar varken. Başını hafifeğip kaşlarını çatınca, soru sormamı istemediğini açıkça belli etti. Cebindekielini çıkarıp bileğimden kavradığı gibi beni çekiştirdi ve bakım evinin arkakısmına geldiğimizde beni önüne çekti. Yolun kenarına park edilmiş taksiyi o angördüm, bir şey demeden ön koltuğa oturdum. Barkan'da dolanıp sürücü koltuğunageçtiğinde yolu kontrol edip arabayı çalıştırdı.

İçerisi misk kokan, dikiz aynasına birçok süs eşyasının asılı olduğu, öntarafın tamamen Fenerbahçe eşyaları ve atkıları ile süslendiği bir taksideydik.Barkan'ın neden bir taksi ile geldiğini anlamamıştım.

''Bunu nereden buldun?'' diye sordum. Kapüşonunu çıkarıp yola koyulurken gözucuyla bana baktı. ''Çaldım, kolay oldu,'' diye kısa bir cevap verdi. ''Bununiçin mi gitmiştin?''
Beni onayladığına dair öylesine bir mırıltı çıkardı ve önüne döndü. Hızımız gitgide artarken bir an için eğilip torpido gözüne uzandı, kapağını açtı. Gördüğümpoşetler, karnımın guruldamasına neden oldu.

''Bir şey ye, bayılıp kalma yine,'' dediğinde poşeti çıkarıp kucağıma koydum veiçindeki simitlere göz attım. Söylediği sözdeki imayı çok sonra fark ettim.
''Dün ne oldu? Gümrük'ten nasıl kurtuldun?''

Barkan omuzlarını silkti. ''Ağızlarına s*çtım.''
Kaşlarım anında havalanırken biranda öksürük tuttu. Yaşadığım onca şeyinyanında Barkan'ın küfür etmesinin garip bir yanı yoktu ama o an, garipgelmişti.
Öksürüğüm dinene kadar can çekiştim. ''Şey... Gerçekten nasıl kurtuldun? Neoldu?''
Barkan'ın bir şeyler yiyip yemediğini bilmiyordum ama poşette birden fazlasimit vardı. Onunda yememiş olabileceğini düşünüp simitlerden birini ikiyeböldüm ve bir parçasını Barkan'a uzattım. Barkan önce elime baktı, sonra yüzümüsüzdü.

Boştaki elini direksiyona çıkarıp arabayı iki elle sürmeye başlayınca simidialmayacağını düşünmüştüm ama o ağzını açıp başını hafifçe bana çevirdi. Ben dedüşünmeden hareket edip simidi dudaklarına götürdüm. Ellerimle onu yedirdiğimgerçeği yanaklarımı al al etti, utanıp önüme döndüm ve kazınan mideme dahafazla acı çektirmemeye çalıştım.

Barkan, simidi yalnızca iki saniyede bitirince bir başka parçayı daha onauzattım. ''Söylemeyecek misin? Buraya nasıl geldik?''
Hırladığını duyduğumda, ısrar ettim. ''Gümrük tüm çıkışları kapatmıştı, okalabalığın arasında nasıl kaçtın?'' Benim kaçtığım yere sığmayacağınıbiliyordum.

Barkan elini çenesine yaslayıp sakallarını sıvazladı. O cevap verene dek bendeonu izledim. Özge'den kalma deri ceketi dışında tüm kıyafetlerinideğiştirmişti; siyah, uzun bacaklarını saran bir kot, balıkçı yaka bir kazak,benimkinin aynısı bir kapüşonlu giymişti. Siyah, yarım eldivenleri ve dahaöncekilere benzer kısa botları vardı. Ben tamamen koyu renk giyinmiş gibigörünüyor olabilirdim ancak o yanık teni, kararmış saç ve sakalları ve keskingözleri ile bir ölüm meleğini andırıyordu.

''Gerçekten bilmek istiyor musun?''
Başımı salladım, merakla ne söyleyeceğini bekledim. ''Tek bir kişi kalanadek,'' başını bana doğru çevirdi ve gözlerimin içine baktı. O kadar ifadesiz, okadar duygusuz bakıyordu ki bakışlarına karşılık bile veremedim. ''... Hepsiniöldürdüm.''

Tek bir kişi kalana dek hepsini öldürdüm.
Başımı önüme eğip gözlerinin esaretinden kurtulmak istedim. Hepsini öldürmüşmüydü? Onca adamı tek başına nasıl öldürmüştü? Bunu gerçekten nasıl yapmıştı?

''Nasıl... Yaptın?''
Cevap vermem onu şaşırtmıştı. Dirseğini camın çıkıntısına yasladıktan sonraelini yeniden çenesine götürdü. ''Kolay oldu.''
Bir şey diyemedim, yediğim lokmalar boğazıma dizildi. Poşeti kaldırıp yenidentorpido gözüne koyarken onun için bu kadar kolay olan şeyi daha önce gördüğümühatırladım. En ufak bir vicdan azabı duymadan, yalnızca birkaç çevik hareketile onlarca adamı öldürdüğünü beni kurtardığı ilk günde görmüştüm.

Ona olan korkum bir nebze olsun azalmamıştı.

''Nereye gidiyoruz?''
''Gümrük hala seni arıyor, şehirden uzaklaşmalıyız.''
''Hangi şehre gideceğiz?''
''Ayarlayabilirsem, buradan en uzak yere...''

Başımı salladım. ''Polisler de... Beni arıyormuş.''
Başımı kaldırıp tepkisini ölçmek istedim ama benim gibi birinin onu okuması çokzordu. ''Gördüm, her yere resimlerini asmışlar. Gümrük'ün her türlü yolu deneyeceğinisöylemiştim. Aptallık edip yeniden kollarına koşayım deme. Onlar polis değil...''

Tırnaklarımın kenarındaki et parçaları ile oynamaya başladım. ''Bir süre öylebir planım yok,'' dedim, dürüst bir şekilde. ''He sonra var yani? Tahmini nezaman? Ona göre seni kendime zincirleyeyim.''

Kaşlarım çatıldı, sinir oldum. ''İyi, haber ederim.''
Tısladı, kendince gülmüş olmalıydı. Tırnaklarımın kenarındaki etler ileoynarken avucum kotuma sürttü ve yandı. Elimi kaldırıp avuçlarıma baktığımda sutopladığını gördüm. Dokunduğumda sızlıyordu ve ellerim ateş gibiydi.

''Nasıl oldu?'' diye sordu Barkan. Tok sesini duyunca istemsizce irkildim. Banabakmıyordu ama ellerimi görmüştü. ''Garip bir şekilde düştüğümde oldu.'' Kalınkaşları havalandı, ''Yer çekimine karşı koyamaman normal,'' dedi. Zayıf veyaçelimsiz olmama vurgu yaptığını anlayabiliyordum.

''Aslında 4. Kattan aşağıya düştüm. Dün kaçmaya çalışırken...''
Barkan başını salladı. ''O çıkışı bulmana şaşırdım. Başka bir çıkışıkullanacağını düşündüğüm için plandan on dakika geri kaldım.''
''Ne?'' diye sordum, anlamadığım için. ''Tarifimi dikkatli dinlememişsin,söylediğim çıkıştan farklı bir yere dönmüşsün. Seni on dakika geç buldum.'' Vebundan rahatsız olmuştu.

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Barkan'ın tarif ettiği çıkışı hatırlamadığımdoğruydu ancak diğer çıkışı da kendim bulmamıştım, ona kadından bahsetmedim.
''İşte, düşünce oldu.''
Ellerime sıkıntıyla bakıp üfledim. Aniden aklıma gelen şeyle ise hızla Barkan'adöndüm. ''Ama diğer yaramın nasıl oluştuğunu bilmiyorum?'' Soru sorar bir tarzdaBarkan'a bakınca o da bana döndü. Başını sallayıp neyden bahsettiğimi anlamayaçalıştı. Ceketimi ve kazağımı sıvayıp dirseğimin iç kısmındaki morluğugösterdim. Kaşları anında çatıldı, arabayı kaldırıma çekip durdurdu, dörtlüleriyaktı. Uzanıp kolumu kendine çekti ve sıcak parmakları ile tenime dokundu. ''Nezaman fark ettin bunu?''
''Uyanınca...''

Barkan'ın çenesi kasıldı, gözleri birkaç saniye kapandı. ''Dün gece benden öncebaşka birisi ile karşılaştın mı?''
Kirpiklerimi kırpıştırdım. ''Merdivenlere kadar kimseyle karşılaşmadım,sonrasını hatırlamıyorum.''

Dişlerini birbirine sürtüp kolumu bıraktı. Bu defa elini başımın iki yanınayaslayıp yüzümü yüzüne yaklaştırdı. Gözlerim anında büyüyüp bedenim gerilirkenellerimi ellerinin üstüne koyup onu itmeye çalıştım. ''Hareket etme!'' diyebağırıp bana yaklaştı ve bir nefes uzağımda durdu. Sıcak nefesi dudaklarımaçarparken gözlerimi birkaç defa kırptım. Ne yaptığını bilmiyordum ama onunla bukadar yakın olmak tüm bedenimi harekete geçirmişti. Gözünü kırpmadan dikkatlegözlerime baktı, uzun uzun yosungözlerimi süzdü ve başını iki yana salladı. ''S*keyim!''
Elini yanaklarımdan indirince sıcaklığı bir an soldu, hızlanmış kalbimdinlenmek için vakit buldu. ''Ne oldu?'' diye telaşla sordum.

''Gözünde bir şey yok, ilaç vermemişler ama bu daha da kötü.''
''Ne?'' dedim, korkuyla elimi göğsüme bastırırken. ''Bunu nasıl anladın ki? İlaç,illaki gözüme mi etki edecek?''
Barkan elini direksiyona vurdu ve küfürler yağdırdı. ''Olurda sana bir şeyverirlerse bunu anlayabileyim diye sana cihaz enjekte etmiştim ama bunu tahminetmedim.''

Öfkeliydi ve ben korkuyordum. Kendine kızgın olmalıydı. ''Ne yaptım dedin? Bununeden bana söylemedin?''
Ellerimi vücuduma sarıp bedenimi yokladım. Bana nasıl olurda cihaz enjekteederdi? Bunu bana neden söylememişti? Ne ara yapmıştı ki? Damarlarımda dolananbir cihazın varlığı beni korkuttu.

Barkan yeniden arabayı çalıştırırken homurdanıyordu. ''Şimdi ne olacak?'' diyetitrek sesimle sordum. Bana her ne yaptılarsa bunu beni korkutuyordu, birazdanağlayıp yere yığılmam olasıydı. Dolmuş gözlerimi gören Barkan'ın homurtusuarttı.
''Merak etme, bu sana bir şey yapmalarına izin vereceğim anlamına gelmez.Muhtemelen biri bir şey duydu ve bunu araştırmak istedi.''
''Kim, neyi duydu? Neyi araştıracak?''

Barkan, arabayı hızla sürüp dakikalar içinde de gördüğü ilk eczanenin önündedururken ona baktım. Kapüşonunu başına geçirip arabadan inmek için hareketegeçti. Kolundan tutup onu durdurdum, elime ters ters baktı.
''Bana ne yapmışlar?'' diye sordum. Sesim o kadar çaresiz çıkmıştı ki, birazdanöleceğimi söylemişler gibi hissediyordum.
''Senden kan almışlar. Seni araştıracaklar...''


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
GÖREV: Agron'un Çırağı | I-IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin