Bölüm 24: ''Yaşanılanların arka yüzü...''
Barkan, dağın denize çarpan soğuk tarafında, büyük bir kayanın sökülmesiyle oluşan rüzgârın gölgelediği çukura kendisiyle birlikte beni de sürüklerken, sızlayan bedenimin kucağında huzur bulmasına izin verdim.
O da yorgun olmasına rağmen, itirazlarımı es geçip beni kucağına almış ve üşüyen bedenlerimizi birbiriyle buluşturmuştu. Geniş göğsüne yaslanan başım, sayısız iğnenin dans ettiği bir pist alanına dönerken yutkunup ona seslendim.
''Barkan?'' dedim, titrekçe. ''Çok soğuk...''
Barkan, belimdeki ve bacaklarımın altındaki kollarını sıklaştırıp adımlarını hızlandırdı ve küçük bir mağarayı andıran çukura girdi. Duvarların gücüyle rüzgârın şiddeti anında azalırken derin bir nefes aldım ve başımı kaldırdım. Barkan, kasılmış yüz hatları ile ay ışığından uzaklaştığımız mağaranın en derinine doğru ilerledi ve bir süre sonra da karanlığın ortasında duruverdi.
Yere çömelip ayaklarını uzatırken beni bırakacağını düşündüm ancak aksine, kollarını iyice sıkılaştırıp beni kendinden ayırmadı. Sırtını soğuk duvara yaslayıp yarı oturur bir pozisyona geçtikten sonra, bacaklarımı bacaklarının üstüne atıp sırtımı sırtına yasladı.
İkimizin de bu buz gibi ortamda ıslak oturduğumuzdan adeta donuyorduk. Barkan, yanında getirdiği ıslak kazağını kayalardaki çıkıntıya asarken yutkunup gözlerine baktım. ''Böyle daha çok üşümez misin?'' dedim, fısıltı gibi.
Bana baktığında, buluşan gözlerimizin parıldadığını düşündüm. ''Birbirimizi ısıtacağız,'' dedi. Kaşlarım çatıldı. ''Yoksa donarak ölürüz.''
Bir şey dememe izin dahi vermeden kazağımın uçlarından tuttu ve itirazlarıma rağmen yukarıya doğru sıvadı. Tenimden bir tabaka sökülmüş gibi omuzlarım hafiflerken rüzgâr etimi ısırmaya devam etti.
Yarı çıplak kaldığım an, kollarım anında bedenime sarındı ve dudaklarımı ısırdım. Sarı saçlarımı önüme getirip göğüslerimi örttüm. Islak kazağım, Barkan'ın kazağının yanında yer alırken dişlerim takırdadı. Barkan'ın kucağında yarı çıplak bir halde oturuyor olduğumu es geçmeye çalıştım ancak utanç, uzun zaman sonra yeniden yanaklarımı kızarttı.
Barkan ellerini karnıma dolayıp hızla beni kendine çekti ve tenim, tenine dokundu. Adeta ürperdim ve ne yapacağımı bilemez bir halde öylece kalakaldım. Barkan, karnımdaki eli ile bedenimi bedenine yaslamak için baskı uyguladığında, midem kasıldı.
Sırtım, geniş göğsüne tamamen yaslandığında titrek bir nefes verdim ve soğuktan bulanmış bilincime rağmen benim için bir ilk olan bu anın etkisine kapıldım.
''Barkan,'' diye seslendim ancak beni susturdu. ''Şştt, ısınmamız gerek.''
Çoktan alev alev yanmaya başlamıştım oysaki... Barkan'ın dokunduğu yerler adeta kaynayıp, içimi ısıtırken dudaklarımı kanatırcasına dişledim. Utandığım gibi bulunduğum durumdan da oldukça rahatsızdım. Gözlerine bakarken bile utandığım adama çıplak bir şekilde dokunmak yanlış geliyor ama daha da kötüsü, yaptıklarından sonra ona bu kadar yakın olmanın günahım olduğunu düşünüyordum.
Mağara o kadar karanlıktı ki, ileriye doğru çevirdiğim bakışlarım hiçbir şey görmüyordu. Öyle ki gözkapaklarımın açık olup olmadığından emin olamadığım için kırpıştırıp duruyordum. Dışarıdan yükselen dalgaların hırçın sesi, rüzgârın duvarlardaki yankıları ve göğsünün inip kalkması ile eşdeğer duyduğum güçlü nefes alışverişleri kulağımı doldurmuştu. Barkan'ın ardımdaki varlığı ilk defa kafamı bu kadar karıştırdı. Sustuk, konuşmadık.
''Beni neden vurdun?'' dedim, dakikalar sonra. Derin bir nefes aldı, sonra tok sesi ile açıklama yapmaya başladı. ''Arina, Vyshe adından Rus bir teşkilata çalışıyordu. Yongayı bulmak üzere gönderildiğine göre de, oldukça önemli bir ajan olmalıydı. Onun Vyshe'ye çalıştığını duyduğum ilk anda izlenildiğimizi anladım. Arina'nın içinde, gönderildiği görevlerin ilk elden izlendiği özel bir cihaz vardı ve Vyshe konuştuğumuz her şeyi duyabiliyordu. Arina'ya yonganın yerini söylemek zorunda kaldığımda bunu duydular, dolayısıyla da Arina yongayı almayı başaramazsa peşine düşeceklerdi. Bu yüzden, senin öldüğünü düşünmelerine ihtiyacım vardı.''
''Yonga...'' dedim, üzüntüyle. ''Gerçekten içimde mi?''
''Evet, vücuduna an be an yayılan zehrin sebebi yonga... Hakan, onu herkesler den koruyabilmek için senin içine saklamış. Doğrusu, bu kimsenin aklına gelmediği için akıllıca bir hareket olduğunu düşünüyorum.''
''Ama... Onun yüzünden öleceğim.''
''İçinde olduğunu öğrenmeden önce de aynı şeyin olacağından korkuyordun, değil mi?''
Bir şey söyleyemedim. Yonga içimde olsa da, olmasa da Gümrük ya da diğer teşkilatlar hiçbir zaman peşimi bırakmayacaktı. Bu yüzden içimde olduğundan çok, babamın bana miras bırakmış olmasından nefret ediyordum.
''Şimdi onlarda biliyor ama...'' dedim.
''Arina'ya gerçekleri söylemesem oracıkta ölecektin. Geçmişte yaşanılanların yükünü sana dolayacak ve ben ölümünü izleyecektim. Ona gerçekleri söylemesem ve onu orada öldürüp kaçsak bile, Vyshe başka ajanlar ile peşimizden gelmeye devam edecekti. Bunu yapmak zorundaydım. Zaten peşinde onca kişi varken, Vyshe'yi şüphede bırakmak yararımıza olur. Bu yüzden seni vurmuşum gibi gösterdim.''
''Öl... Öldüğüme gerçekten inanacaklar mı?''
''Kontrol edeceklerdir, o yüzden burada fazla kalamayız.''
Yutkunabilmek için başımı hafifçe geriye doğru attığımda, saçlarım Barkan'ın omzuna döküldü. Yüzünü, yüzümün hemen yanında hissettim. İkimizde kıpırdamadık.
''Şimdi peşimde iki koca teşkilat mı var? Gümrük'ten kaçabiliyoruz ama Ruslarla nasıl baş edeceğiz?''
Barkan bir süre sessiz kalınca başımı istemsizce ondan tarafa çevirdim. Burnum, çıplak boynuna değince ikimizde ürperdik ve ben bu korkunç teması önlemek için başımı hızla geri çevirdim. Âdemelmasının zorlukla hareket ettiğini ve mağaranın girişinden vuran ay ışığı ile kusursuz görünen yan profilini es geçmeye çalıştım.
''Peşimizde sadece onlar yok Elis,'' dedi. İsmimi söylerken yine tıslar gibi bir ses çıkardığında, kaşlarım çatıldı. Agronlardan bahsettiğini düşündüm ama biraz sonra öyle olmadığını anladım.
''Gümrük, Vyshe ve Demeter dışında peşinde olan birisi daha var,'' dedi. ''MİT'de peşinde.''
Damarlarım titredi ve kalbim, birkaç saniye işlevini yitirdi. ''Ne?'' diye soluklandım.
''Türk ajanlarda peşinde Elis. Türkiye'de üretilmiş ve savaş silahı olarak kullanılması hedeflenen yongayı bulmak ve korumak için onlarda peşinde. Polisler, Mit için çalışıyor.''
Gözkapaklarım titreşti ve ben, Barkan'a daha fazla yaklaşıyor olduğumu umursamadan ona doğru döndüm. ''Po-polisler mi? Ama sen demiştin ki...''
''Polislerin Gümrük'ten olduğunu söylemiştim ama bu beni bırakmaman için söylediğim bir yalandı.'' Dümdüz sesi ve ifadesiz suratı, beni fazlasıyla afallattı. Bunca zaman kaçtığım polislerin Gümrük'ün bir oyunu değil de, iyi tarafın beni koruma girişimi olduğunu fark etmek canımı yaktı. Oysa o gün, jandarmalardan korkup kaçtığımda, yalnızca beni korumaya çalıştıklarını şimdi anlıyordum. Beni kandıran yalnızca masumiyet yoksunu insanlar değildi, kendi kendimi de kandırmıştım.
''Yani jandarmalar ve haberlerdekiler...''
''Evet, onlar seni güvende tutmak için görevlendirilmiş, MİT için çalışan kişilerdi ancak senin Gümrük'ten olduklarını düşünmeni sağladım.''
''N-neden bunu yaptın?'' dedim, yeniden ağlamak üzere sesim çatallaşırken. ''Çünkü bana güvenmiyordun ve polislere gitmek isteyecektin. Görevi mi tehlikeye atamazdım Elis.''
Serse cihazı, diye düşündüm. Beni yanından ayırmamak için peşimizdeki herkesi Gümrük'ten sanmıştım ama aslında bir kişi değil, onlarca kişi peşimdeydi.
''O zaman Özge...'' dediğimde, sormak istediğim soruyu anladı. Özge'nin jandarmalarla işbirliği yapıp Gümrük'e çalıştığını söylemişti ancak gerçek öyle değildi.
''Özge, Gümrük'ün kendisini kullanmasına izin veren ancak asıl amacı Hakan'ın güvenini kazanmak olan bir Agron'du.''
Küçük dilim adeta boğazıma takıldı ve ben birkaç saniye öksürdüm. ''A-Agron mu?'' dedim şaşkınlıkla. ''Birlikte mi çalışıyorsunuz? Ama onu geride bırakmıştın ve beni senin hakkında uyarmıştı.''
''Evet, bu da görevimizin bir parçasıydı,'' dedi.
''Çiftliği basan adamlar, uydudan bizi takip eden MİT'ti. MİT'te, Demeter'in tehlikeli hamlelerini bilen ve seni benden almak isteyen karşı taraf olduğundan birlikte seni çiftlikten götürdük.''
O gün, helikopterlerden inip çiftliği basan silahlı adamların Türk ajanlar olduğuna inanamıyordum. En başından beri onları hep Gümrük sanmıştım... Ancak tek bir kızı almak için onca ajanı göndermelerinin sebebini şimdi anlamıştım; benim için değil, yanımdaki iki Agron için onlarca adam gönderilmişti.
''Aydos'daki kaldığımız köyde ise Demeter'den bir mesaj aldım. Özge, göreve itaatsizlik ile suçlanıyor ve sınamaya tabii tutulmak isteniyordu. Sen, jandarmalardan kaçmaya çalışırken ben, Özge'yi sınıyordum. Motorunu bozdum ve geride kalmasını sağladım. Böylece MİT'in eline düşecek ve bir sonraki hamlesinin ne olduğunu görecektik. Eğitimlerin dışına çıkacak mıydı, yoksa bir Agron olmaya devam mı edecekti?''
Gözlerimi usulca kapattım ve haberim olmadan ardımda dönen oyunların üzerimde bıraktığı etkiden kurtulmak istedim. Barkan, Özge'yi düşman olduğu için değil, düşman olma ihtimali olduğu için öldürmeye çalışmıştı.
''Ya sonra?'' dedim, trende Özge'nin neden öyle tehlikeli bir davranışta bulunduğunu öğrenmek için.
''Garda Özge ile yeniden karşılaştım. Ne yapmaya çalıştığımı anlamıştı ve onu, Demeter'e itaatsizlik suçuyla yargılayan kişinin ben olduğumu düşünüyordu. Aynı oyunu benim için oynadı; görevde duygularıma yenik düştüğümü savundu. Yonganın yerini gerçekten bilmediğini ve görev dışı bir nedenle seni yanımda tuttuğumu söyledi.''
Görev dışı bir nedenle beni yanında tutması ihtimal miydi?
''Ona karşı bir şeyler hissedebileceğimi gerçekten düşündün mü?''
Derin bir nefes aldığında, bedenim aynı anda havalandı ve Barkan'ın kolları karnıma baskı uygulayacak kadar sıklaştı. Tenimin ılıklaştığını, ondan yayılan ısının aramızda dağıldığını hissedebiliyordum. Göğsüme doladığım ellerimi ağırca aşağıya kaydırdığımda, Barkan'ın kollarına çarptım. Barkan, bu çekingen hareketimin amacını anlamış ve ellerimi elleri arasına hapsetmişti anında. Şimdi tüm bedenim onun bedeni ile sarmalanıyordu, ellerimiz karnımda birleşmiş ve birbirine tutunmuştu.
''Şimdi sınanan kişi bendim ve inan, bu kolay bir şey değil Elis.''
Tahmin edemiyordum, Demeter'in yöntemlerini bilmiyordum ancak ona inanıyordum.
''Özge'yi vurduğum halde trene bindiğini biliyordum ama seni oraya çekeceğini tahmin edemedim. Benim sınavımda bu oldu işte,'' dedi. Kaşlarım çatıldı, cümlenin devamını yakalamaya çalıştım. ''Treni deviren Özge değildi, bendim.''
Beynim zonklayıp, kafatasım çatırdayarak bedenimi harekete geçirdi ben Barkan'ın göğsünden kalkmak için güçlü bir hamlede bulundum. Tenim teninden ayrıldığı anda telaşla arkama döndüm ve tam karşısında durup yüzüne baktım.
Treni deviren Özge değildi, bendim.
Beni ölüme sürükleyen Barkan mıydı? Beni daha kaç defa ölümle burun buruna getirecekti bu adam?
''B-bunu neden yaptın?'' dedim, sesim buram buram hayal kırıklığı kokarken. Kaşlarım havalanmış, dudaklarım bükülmüştü. Barkan yüzümün her karesini kıstığı gözleri ile dikkatle incelerken üzgün olduğumu görebildiğini biliyordum. O trende neler yaşadığımı bir ben biliyordum; ne kadar korkup ne kadar bencil bir hamle yaptığımı düşünmüş, üstüne ölüme kucak açmıştım ben orada.
Şimdi sırtıma kayan elleri ile belimi okşadı ve istemsizce titredim.
''Amacım Özge'yi görev dışında bırakmaktı ama Özge, sınanmam gerektiğini savunarak seni oraya çekti. Yonga için neler yapıp yapamayacağımı görmek ve tıpkı ona uyguladığım gibi, zor şartlarda eğitim dışına çıkıp çıkmayacağımı Demeter'e göstermek istedi.''
Bu, onların oyunları arasında ölüme yaklaştığım gerçeğini değiştirmiyordu. ''Ama orada ölebilirdim.''
''Buna izin vermezdim.''
Başım iki yana salladım ve üzerimdeki ellerini çekmeye çalıştım. Başarısız olduğum gibi, Barkan beni hızla kendine çekip göğsümün göğsüne çarpmasına neden oldu. Aniden yakınlaşan yüzlerimiz nedeniyle çığlık çığlığa haykırmak istedim. Burunlarımız birbirine sürterken, Barkan gözlerimdeki gözlerini dudaklarıma indirdi.
''Yaptığım her hareketin sonuçlarını tahmin eder ve ona göre alternatif planlar çizerim Elis,'' dedi tıslarcasına. ''Sana zarar gelmesi ihtimalini düşünerek hareket ettim.''
Ve kıl payı beni kurtarmayı başarmıştı.
''Özge senin bana olan güvenini kırmaya çalıştığı sıra, aynı zamanda seni orada tutmaya çalışıyordu. Böylece vagonlar devrildi, alternatif planım baş gösterdi.''
Titrek nefesim Barkan'ın nemli dudaklarına çarptığında, âdemelmasının zorlukla hareket ettiğini gördüm. Belimdeki eli ağırca yukarıya doğru çıktı ve sırtımı okşamaya başladı. Dokunduğu yerler güneşlendi, ısı dalgalar halinde yayıldı. Göğsüne yaslı göğsüm onunla birlikte inip kalkarken bulunduğumuz yakınlıktan dolayı kasılan midem dudaklarımı ısırmama neden oldu.
Bakışları dudaklarımda olan Barkan'ın kaşları çatıldı. Eli, tenime baskı uygulamaya başladı. Mağaranın soğuk zeminine değen bacaklarımı toparlayıp Barkan'ın kucağında küçücük kaldım.
''Özge gerçekten... Öldü mü?''
''Evet,'' diye hızlıca yanıtladı Barkan. ''Ve inan bunu yapan sen değildin.''
Özge'yi orada ölüme terk ettiğim için onu öldüren kişinin ben olduğumu düşünmüştüm ancak sebebiyet veren ben değildim. Barkan bunu bilerek yapmıştı. Katil değildim ama karşımdaki katilin kurbanları gün geçtikçe artıyordu.
Arina'nın da öldüğünü tahmin edebiliyordum.
''Yine de Demeter üzerimdeki şüphelerini silkelemedi. Bunca zaman, verilen her bir görevi kusursuzca tamamlamama rağmen ona sadık olup olmadığım konusunda tereddütte düşüyordu. Bunun bir diğer nedeni de, Demeter'in üzerine yerleştirmemi istediği takip cihazını bloke etmemdi.''
Barkan'ın beni aniden kendine çekmesi yüzünden havada kalan ellerim artık sızlamaya başladığında nereye koyacağımı bilemedim. Ellerim, titrekçe Barkan'ın geniş omzuna tutundu ve onun esmer teninin güzelliğine kendi isteğim ile dokunmak kelebeklerimi harekete geçirdi.
Karnımdaki kelebekler çoğalıp birbiri ile tepinmeye başladı. Barkan, tekrar derin bir nefes aldığında, omzuna dokunan ellerimden rahatsız olduğunu düşünecek kadar karışıktı kafam. Tırnaklarım istemsizce tenine baskı uyguladığında Barkan gözlerini kapadı ve alnını alnıma yasladı.
Başının ağırlığı başımı hafifçe geriye düşürdü ama başlarımızı birbirinden ayırmadım. Alnına düşmüş ıslak saçları tenimi kaşındırdı. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Kapalı gözlerini, elmacık kemiklerine gölge yapan kıvrımlı kirpiklerini inceledim. Hala kan sızan yaraları vardı. Telaşlı soluklarım tenine çarpmaya devam ettikçe kalp atışlarımızın hızlandığını hissediyordum. Tenimiz gittikçe ısınıyor ve soğuğa karşı geliyorduk. Bilhassa yenemediğim utancım, bilgisiz tenimin karıncalanmasına neden oluyordu.
İlk defa tattığım duygularım Barkan tarafından nasıl karşılanıyordu bilmiyordum. Uçurumda söylediği sözleri unutamıyordum, o an yalan söylüyor olduğunu itiraf etse bile.
''Onu sevmiyorum! Ona en ufak bir duygu dahi beslemiyorum! Onu yalnızca yongaya ulaşmak için kullandım ve bir kere dahi onu kadın olarak görmedim. Onu yalnızca kullandım, görevi tamamlamak için onu kandırdım.''
''Demeter beni defalarca Serse cihazı ile tehdit etti,'' dediğinde nefesim tekledi ve tırnaklarımı etine gömdüm. Benim yüzümden acı çekmişti ve ben bunu fark etmemiştim. Aynı anda sırtımdaki eli de sıklaştı ve göğsüm göğsüne gömüldü. ''Özge'nin hakkımda söylediklerini es geçemiyor ve beni tehdit ediyorlardı. Hayati tehlikemin söz konusu olduğunu öne sürerek üzerindeki takip cihazını kırdım ve içindeki Madol'ü senkronize ederek kendi takip cihazımı ürettim. Kontrolün bende olduğunu onlara göstermem gerekiyordu, bu her ne kadar hoşlarına gitmese de...''
''Seni kendinden ve kendimden bile koruyacağıma yemin ettiğimde, yonganın içinde olduğunu bilmiyordum,'' dedi bir müddet sessizlik oluştuğunda. ''Eğer MİT, kanını gizlice alıp inceleme yapmasaydı uzun bir süre de haberimiz olmayacaktı.''
Demek ki, daha önce kanımı alan kişiler MİT'ti. Yonganın içimde olduğunu çok daha önceden biliyor olmalılardı ki, hala orada olup olmadığını kontrol etmek istemişlerdi. Yani şimdi, işler daha da karmaşıklaşmıştı.
'Seni kendinden ve kendimden bile koruyacağıma yemin ettiğimde, yonganın içinde olduğunu bilmiyordum.' Barkan, belki de sözünü tutamayacaktı.
''Ölecek miyim?'' dedim titrekçe. Fısıltı halinde konuştuğumuzu o ana dek fark etmemiştim. Bizden başka kimsenin olmadığı bu soğuk ve karanlık mağarada, bizden başka kimsenin duyamayacağı şekilde konuşuyorduk. ''Hayır,'' dedi hızlıca. ''Zor ama yongayı çıkarmanın bir yolu var.''
''Ya çıkaramazsak ya da çıkarırken-'' Barkan sözümü kesti. ''Nasıl yapacağımı biliyorum, Metin her şeyi anlattı. Bu yüzden bu konuda bu kadar endişelenme. Seni sarıp sarmalayacak tek şey benim, uyduruk bir zehir değil.''
Ellerim yumruk halini almaya hazır bir halde tırnaklarımı Barkan'ın etine sapladığımda Barkan huysuz bir homurtu çıkardı ve burnunu burnuma sürttü. ''Yanlış bir zamanlama güzelim,'' diye mırıldandığında, söylediği sözün etkisinden çıkamamış bedenim melül melül bakındı. ''Ne-neyin?'' diye sorduğumda dudakları iki yana kıvrıldı. Kapalı gözkapakları titreşti ve ben, gamzesine takılıp kaldım.
Neden güldüğünü bilmiyordum ancak onun gülüşünü bu kadar yakından görebilmek kalbimi okşadı. Barkan'ın belimdeki ellerinden birisi enseme doğru tırmanıp saçlarımın arasında yerini alınca dudaklarımı kemirdim. Bana sormadan bana dokunabiliyordu ve bu dokunuşların masumane olmadığını biliyordum. Tecrübesiz bedenim ise bu masumiyet yoksunu dokunuşları terslemek yerine kabulleniyor ve daha fazlasını istiyordu.
Utançtan ısınıp kavrulacak halde geldim ancak gerçek anlamda, Barkan benden daha hızlı bir şekilde ısınıp sıcaklığını benimle paylaştı.
''Hislerimi gizleyebilirim Elis ama taşma noktasına gelirse bu yakınlıkta onları gizlemek için çaba sarf edemem.'' Nefesini dudaklarıma üfledi. ''Seni kadın olarak görüyorum,'' dedi düşüncelerimi okurmuş gibi. Bulunduğumuz konumun yalnızca beni etkilemediğini itiraf ediyor ve kırılan parçalarımı bir bir onarıyordu. ''...Ve seni kendime saklamak istiyorum. Senin kabuğun olmak istiyorum güzelim.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖREV: Agron'un Çırağı | I-II
Action''Üzgünüm güzelim... Görevim bu; ya ölürsün, ya da ölürüm...'' -Görev: Agron'un Çırağı RomanceTR, Aksiyon-Macera okuma listesinde... Merakta Bırakan Ender Kurgular (Ön okuma) kazananı... Tanıtım videosu ilk bölümdedir. ilk kitap tamamlanmıştır, ik...