Bölüm 7: Çelişkilerden Doğan | Kısım 1

1.8K 75 22
                                    


İkiye bölünmüş heyecanlı bir bölümle daha buradayım! Elis ve Barkan'ın birbirlerine muhtaç olduğunu gördünüz mü? Peki bu ikili şimdiden sonra ne yapacak? Barkan Elis'i korumak için neleri göze alacak?





Bölüm 7: ''Çelişkilerden Doğan

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bölüm 7: ''Çelişkilerden Doğan...''


Kalbime savrulmuş demir gülleler odacıklarda oturmuş, canımın an be anyanmasına izin verecek şekilde damarlarımı tıkıyordu. Vücudum, kansızlığa tepkigösterip halsizce yere yığılırken düşüncelerim, labirentin duvarlarını yarıpdimdik ayakta dikiliyordu. Acım baş gösterdikçe ruhum sıkılıyordu. Ufacık birtüy gökten düşüp kalbimdeki demir gülleyi yerinden oynatabilirdi, aslında bukadar basitti her şey. Böylece ben ayakta kalabilirdim. Güllerinden kurtulanbedenim dimdik durabilirdi ancak bu defa da düşüncelerim yere serilecek veayaklarımın altında derin bir denize dönüşecekti.

Barkan'a hissettiklerim tamda buydu; belirsizlik, karamsarlık, ikilem...

Barkan'a karşı ne hissedeceğimi bilemez bir şekilde onun beni taşımasına izin verdikten sonra, Barkan beni motorun üstüne bırakıp yere eğildi. Uzun parmakları bileğime sarılırken öylece onu izledim. Kot pantolonumu yukarıya doğru sıvadı, aynı anda duyduğum yoğun acı ile inledim. Derim soyulmuş gibi hissettim.

Barkan sessiz küfürler savururken bacağımı tamamen kaplamış kana baktım. Tenim kızıla boyanmış, pantolonum tamamen ıslanmıştı.
''Yaran açılmış,'' dedi. ''Başka bir yaranın olmaması iyi...''
Başımı eğip hareketlerini takip ettim. Deri ceketinin fermuarını indirip iç cebinden çıkardığı sargı bezi ile yaramı tekrar sarmaya başladı. Acelesiz bir halde sargıyı cılız bacağıma dolarken mırıltı halinde sordum. ''Sargı bezini yanında mı taşıyorsun?''
Güldü, neye güldüğünü bile anlamadım ama ilk defa normal bir şekilde gülüyor olduğunu fark etmiştim. Dudakları aheste bir şekilde iki yana kıvrılırken derisi gerildi. Dalgalı saçları ne kadar yüzünü gölgeliyor olsa da, sol yanağının üstünde küçücük bir gamze kendini gösterdi. Tüm uzuvlarım bir anlığına buz kesti. Gülüşü, dakikalar önceki yaşadıklarımızı silip attı. Barkan soruma cevap vermedi ama açıktı. Cebindeki o sargı bezini benim için taşımıştı. Pekâlâ,kendi yaralanma ihtimaline karşı da taşımış olabilirdi ancak o an üstüme alındım.
''Sen yaralandın mı?''
Başını iki yana salladı. ''Bu konuda bayağı yeteneklisin herhalde...''
Tamamen istemsizce mırıldandığım sözlerin ardından başını kaldırıp yüzüme dikkatle baktı. Kısılmış göz kapaklarının ardından yoğun düşünceler ile bana bakarken, ben ona tamamen boş bir ifadeyle, dolasıyla saf saf ona bakıyordum. Söylediğim sözde bir art niyet bulamamış olmalı ki işini bitirdikten sonra ayağa kalktı.''Evet, yetenekliyim,'' dediğinde ise cevap vermesi garip bir şekilde mutlu etti.

''Ya Özge?''
''Ne olmuş ona?''
Kaşlarım yine çatıldı, ''Geride kaldı, düştüğünü gördüm. Onu orada bıraktık.''
''Evet, yoksa yakalanırdık. Senin için kendini feda etmiş gibi düşünüp ona minnet duyabilirsin.''
''Ne?'' dedim, vicdanım iyice rahatsız olurken. Benim yüzümden yaralanmış ve düşmanın eline düşmüş olabilirdi. Yüzüm nasıl bir hal almışsa, Barkan başını iki yana salladı. ''Yapma, onu düşünüp durma...''
''Nasıl yapacağım?''
Omuzlarını silkti, ''Düşünecek başka bir şey bul.''

O kadar umursamazca konuşuyordu ki, onun neden bu kadar rahat olduğunu çözemedim. Alışkın olduğu için miydi, yoksa gerçekten kendinden başka kimse umurunda değil miydi?
Kaskı biraz önce yere fırlattığı için üstü başı toz olmuştu, silkeledi ve başıma geçirdi. Başımdaki ani ağırlık ile irkildim, dudaklarıma yapışan saçlarımı zoraki çekiştirdim. ''Mesela?'' dedim. ''Gürmen neden yongayı bu kadar istiyor?''
Aklıma ilk gelen şeyi sorunca Barkan durdu, elini beline yasladı. O an,fiziğinin ne kadar kusursuz olduğunu düşündüm.

''Başka bir şey bul.''
Gözlerim gökyüzüne kaydı ve aynı anda başımdaki kaskın ağırlığı ile başım geriye düştü. ''Bu yonga ne işe yarıyor olabilir?''
Barkan üstünü düzeltip motora binerken bende bacağımı diğer tarafa atıp rahat bir pozisyon aldım.
''Başka bir şey bul.''

''Başka ne düşünebilirim,'' dedim, masumca. ''Aklıma başka bir şey gelmesi mümkün değil ki...''
''Çalıştığın kişilerin adı ne?'' dedim hemen sonrada. ''G-Gümrük'ün düşmanları mısınız? Niye düşman oldunuz?''
Gümrük, peşimdeki şu adamların adıydı ve söylerken sesim titredi. Artık adı bile beni korkutuyordu. Üzerimdeki bu etkilerinden nefret ettim ama daha da kötüsü, tüm bunlar yaşanmamış olsa bile benim aynı korkuyu yaşayacağımdı. Ben hep korkaktım.

Barkan hiçbir soruma cevap vermedi. Ben yine de sormaya devam ettim. Motor çalıştı, bacaklarımı toparladım. ''Boyun kaç?'' deyiverdim bir anda. Sorduğum soru beni bile şaşırtırken utandım. Ellerimi deri ceketine doladım ve yumruk yaptım.Yanaklarımın al al olduğunu hissedebiliyordum, kafamdaki kaska varlığından dolayı şükrettim.
''Gündemin ne kadar ilgi çekici,'' dedi. Manidar sesi, beni alaya alacağının habercisiydi. ''Benimle ilgili olan kısımlara daha çok yoğunlaşabilirsin.''
Yüzümün tamamen kıpkırmızı olması saliselerimi aldı, başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Onu düşünüp durduğumu mu ima ediyordu?

''Beni ne kadar çok düşünürsen o kadar çok alışırsın, devam et.'' Motor harekete geçtiği anda bedenim geriye doğru savruldu ve ben kollarımı beline dolamak zorunda kaldım. İması utandırırken, söylediği son söz ne kadar yanlış gelmişti. Hala, ona inanmamı ve beni kullanmasına izin vermemi istiyordu. Bencildi.

Moralim daha da kötüleşirken başımı sırtına yasladım. Aksi halde rüzgâra karşı koyamayıp kaskın ağırlığı ile geriye doğru savrulacaktım. Yolculuk sessiz ve soğuk geçti, hala üzerimde olan hastalık izleri yeniden baş göstermeye hazırdı.

Saatler sonunda bir şehre giriş yaptık, hava çoktan kararmıştı. Bir kez olsun dinlenmediğimiz için bacaklarım tamamen uyuşmuş ve soğuk uykumu getirmişti. Barkan'ın ne halde olduğunu merak ediyordum; kasksızdı ve rüzgâr ilk ona çarpıyordu. Karanlık sokaklarda, sokak lambalarının yönlendirmesi ile bir süre ilerledikten sonra bir binanın önünde durduk. Merakla başımı kaldırıp etrafıma bakındım, bina oldukça eski ve yıkık döküktü. Çevresinde yine kendi gibi eski binalar ve birkaç hurda araç vardı. Etrafta kimsecikler olmadığı gibi evlerin çoğunun da ışıkları kapalıydı. Ya saat tahminimden daha da geçti ya da burada kimseler oturmuyordu. Neden buradaydık bilmiyordum ama Barkan inince mecburen bende indim.

Barkan, motoru sürükleyerek binadan içeriye soktuğunda, peşinden paytak adımlarla onu takip ettim. Binanın içine girer girmez karşımıza iki büyük kapı çıktı. Kapıları zoraki açıp içeriye girdiğimizde karanlıkta oturan bazı kişiler olduğunu gördüm. İstemsizce Barkan'ın ardına saklanırken, bir yanda da içeride kimlerin olduğunu görmeye çalışıyordum. Karanlıktakilerin, üstü başı kir içinde olan birkaç çocuk olduğunu gördüm. Yüzüm düştü, onların bir başına bu karanlıkta oturuyor olması kötü hissettirdi. Aralarında en uzun boylu olan çocuk ayaklanıp yanımıza gelirken Barkan öne doğru eğildi.

''Size oyuncak getirdim.''
Kaşlarım çatıldı, başımı Barkan'a çevirdim. Ağır adımlarla motoru çocuğa doğru sürüp elleri arasına bıraktı. Motor aynı anda ağırlığının taşınamamasından dolayı devrildi. Sıska çocuğun koca aracı tutamaması normaldi ancak garip olan düşeceğini anlayıp benim motora doğru asılmamdı. Çocuk gibi bende tutamayınca motor ayaklarımızın önüne gürültüyle düştü, beraberinde bende öne doğru sendeledim.

Barkan son anda bileğimi yakaladı ve beni kendine çekip yeniden yanında dikelmemi sağladı. Barkan'ın kolumu çekiştirmesinden dolayı omuzdan aşağım felç gibi kaskatı kalırken, motorla birlikte yere düşmeyi yeğlediğimi fark ettim. Kolum deli gibi sızlayıp gözlerimi yaşarttı ancak öfkeli bir şekilde bana bakan Barkan yüzünden hiçbir şey diyemedim.

''Motoru parçalayıp dağıtın,'' dediğinde kaşlarım havalandı. Tek kaçış aracımızı parçalatması tuhaftı. Çocuk eğilip motoru incelemeye başladığında diğerleri de hemen yanına çöktü. Yüzü gözü kirli, yırtık kıyafetleri ile soğuk zemine çöken çocukları görünce içim acıdı. Hiçbir çocuğun aynı şartlarda büyümediği gerçeği bir tokat gibi suratıma çarptı ve ben çocukluğumdan utandım.

Anne ve babam beni çok güzel yetiştirmişti, maddi açıdan bir sıkıntımız olmadığı için güzel elbiselerim, renkli oyuncaklarım ve hep mutlu anılarım olmuştu. Her hafta sonu, cumartesi günü yalnızca bana ayrılırdı ve ben aile şefkati ile büyürdüm.

Ne kadar farklı şartlar altında büyümüş olsak da, sonumuzun aynı yöne doğru gidiyor oluşu daha da yıpratıcıydı. Şimdi şartlar eşitti ve ben bundan nefret ediyordum. Bencil miydim? Çocuklar bir süre motoru inceledi, bende bileğimi ovuşturup durdum.

Biraz sonra uzun boylu çocuk ayağa kalktı ve ayakkabısının kenarına sakladığı küçük, parlak şeyi çıkardı. Barkan elini uzatıp parlak cismi avuçları arasına alana kadar ne olduğunu göremedim.

''Bence bu parça iki gümüş eder.''
Barkan'ın sözü üzerine çocuklar bakıştı ve uzun boylu oğlan ikinci bir gümüşü daha Barkan'ın avucuna bıraktı. Şimdi, nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde iki gümüş madeni paramız olmuştu. Küçük, yuvarlak paralara şaşkın şaşkın bakıp Barkan'ın beni tekrar çekiştirmesini izledim.

Binadan çıkar çıkmaz neredeyse koşar adım gölgeler arasında ilerledik. Kolum bedenimden ayrılıp bağımsız bir şekilde yola devam etmek üzereyken 'Off' diye mırıldanıp Barkan'ı durdurdum.
''Kolum,'' diye hayıflandığım sırada Barkan kolumu bıraktı. Dönüp beni şöyle bir süzdükten sonra omuzlarımdan ittirerek sırtımı duvara yaslamamı sağladı.Sokak lambalarının olmadığı, ay ışığında zar zor aydınlanan sokağın birinde,karanlıkta öylece duruyorduk şimdi. Barkan üzerime doğru eğilip tek elini duvara yasladı ve yüzüme baktı. Elimi istemsizce aramıza bariyer yaparken ovuşturarak oyalandım. Ardından belli belirsiz vuran ışık nedeniyle yüzü karanlıkta kalmıştı. Nereye gittiğimizi bilmezken, şimdi de niye durduğumuzu bilmiyordum.

''Nereye gidiyoruz?'' dedim.
''Görüşmem gereken birisi var.''
Dudaklarım büküldü, ''Kiminle görüşeceksin?''
Barkan, karanlıkta kalan yüzünü iyice yüzüme yaklaştırınca sıcak nefesi dudaklarıma çarptı. Yakınlığımız beni anında rahatsız edip dikenli bir yatağın içine fırlatırken etrafa bakınıyormuş gibi yaparak başımı yana çevirdim. Yüzüm ondan bir nebze uzaklaştığı sırada, Barkan nedensizce daha da yaklaştı. Bedenime sürten bedeni tüylerimi dahi alarma geçirdi. Bunca zaman en ufak bir yakınlığa maruz kalmamış bedenim titredi.
''Paraya ihtiyacımız var, bu yüzden biriyle görüşeceğiz ama gideceğimiz yer biraz tehlikeli.''
Kaşlarım çatıldı, ''Başka şansımız yok mu?''
Başını hafifçe yana eğince biraz önceki rüzgârdan dağılmış ve geri düzeltilmemiş dalgalı saçları yanağıma değdi. Yumuşak saçları soğuk tenimde hareket ettikçe gıdıklandım. İstemsizce nefesimi tuttum ve başımı ondan yöne çevirmemek için kendimi zorladım.
Bu kadar yakınlığa alışık olmadığım gibi, onun dengesiz hareketlerinden korkuyordum ve rahatsız olmanın yanında ağır basan bir diğer duygumu saklayamamaktan korkuyordum. Utanç...

''Banka hesabın var mı?''
Başımı iki yana salladım, ''A-annemin,'' Biran duraksadım ve uzun zamandır dudaklarımdan dökülmeyen bu sözün ne kadar canımı yaktığını fark ettim. ''...Hesabının şifresini biliyorum.''
''Güzel, eğer olurda benden tekrar kaçmaya kalkarsan banka hesaplarını kullanmamayı aklına not et.''

Söylediği söz ile başım istemsizce ona dönünce dudakları yanağıma dürttü ve ben başımı aynı hızla tekrar çevirdim. Dokunduğu yer cayır cayır yanarken utanç bedenimi sardı. Ellerim öylece havada asılı kaldı. Temasımızın mahremliği ruhuma uzanan pençeler gibi derin yaralar açarken o hiçbir şey yokmuş gibi devam etti. ''Telefon kullanma, hesaplara giriş yapma ve kameralardan olabildiğince uzak dur.''
Başımı belli belirsiz salladım ve bir adım yana kaymak için harekete geçtim.Aynı anda Barkan diğer elini kaldırıp bileğimi tuttu ve ondan uzaklaşmamı engelledi. Tenlerimizin teması bir kez defa beni gafil avladı. Önceki tutuşunun aksine yumuşak kavrayışı içimi titretti. ''Ve bunu al.''

Başımı eğip avucuma bırakılan soğuk cisme baktım. Biraz önce edindiğimiz gümüş paralardan birini avucuma bıraktı. ''Neden?'' diye sorarken elimde evirip çevirdim. Bir yüzünde birbirinden farklı dillerde yazılmış yazılar, diğer yüzünde ise oldukça güzel bir kadın resmi vardı. Kadın resmi kabartma halindeyken yazılar kazınarak yapılmıştı ve kusursuz değildi, para el yapımı gibi duruyordu. Bunun ne işe yaracağını bilmesem de, el ile işlenecek kadar nadide olduğunu düşündüm.

''Bu önemli bir şey, saklasan iyi edersin.''
Kaşlarımı çatıp üstüme bakındım; kot, kazak ve deri ceket dışında hiçbir şeyim olmadığı gibi parayı ayağımdaki kirli sporlarıma da koyabileceğimi de sanmıyordum. ''Saklayamam ki, düşürürüm,'' dedim. Eline geri bırakmak için bu defa ben onun bileğine tutunduğumda uzun parmakları ile avucumu sıkıca kapatmamı sağladı. Temasımız kalbimi yoruyordu; onun için oldukça basit bir şey olabilirdi ama ben, utanıyordum. Başımı kaldırıp ona bakma riskine tekrar girdiğimde başını hafifçe geriye çekip gözlerine rahatça bakabileceğim yakınlığa yükseldi. Hala daha sıcak nefesi yüzüme çarparken, elim üzerindeki elinin nasıl bu kadar sıcak olabildiğini sorguluyordum. Bir süre önce edindiği eldivenleri şimdi yoktu ve bu şekilde saatlerce motor kullanmıştı, soğuk havaya rağmen bu kadar sıcak olması garipti ki, ben donuyordum.
''Düşürmemeye çalış ve onu,'' Elini elimden uzaklaştırınca avucumdaki parayı düşürecek gibi oldum. İşaret parmağını kaldırıp göğsüme doğru tuttu. ''... Buraya sakla,'' diye cümlesini bitirince gözlerim elini takip etti ve dizlerimin bağıç özülecek gibi oldu. Göğsümü işaret ediyordu, koca karılar gibi iç çamaşırıma saklamam gerektiğini söylüyordu.

Dudaklarım aralanıp gözlerim kocaman olurken elini telaşla ittirdim. ''Sutyenin oldukça güvenli bir saklama yeri olduğunu söylerler.''

Aniden benden uzaklaşınca üzerime düşen gölgesi kayboldu ve etraf biranda aydınlandı. Duvara yasladığım sırtım aniden boşluğa düştü ve sendeleyerek dikeldim. Dudaklarım arasından, ''Terbiyesiz,'' diye mırıldandım. O kadar kısık bir sesle söylemiştim ki duymamıştı. Arkasını dönüp ilerlerken az önce neden böyle bir an yaşadığımızı tarttım hızlıca. Etrafıma bakındım, arkası bize dönük ilerleyen iki adamı görünce de kaşlarım çatıldı. Oldukça uzaktalardı ancak gittikleri yola bakılırsa biraz önce yanımızdan geçmiş olmaları gerekirdi. Ve Barkan bunu fark edip önlem almışken benim ruhum bile duymamıştı. Bir kez daha Barkan'ın koruması altında ezildim, onsuz bir şey yapamayacağımı anladım.

Barkan'ın yanına gitmeden önce el mecbur verdiği küçük parayı iç çamaşırıma sıkıştırdım ve hızlıca yanına adımladım. Her hızlandığımda ayaklarım iflas etse de Barkan'ın uzun bacaklarının hızına yetişmek için ses çıkaramıyordum. Karanlıkta uzunca bir süre ilerledik, soğuk bedenimi ele geçirdi.

Yorgunluğun yanında açlık yine kendini gösterirken, Barkan sonunda yaklaştığımızı söyleyip iki sokak daha sürükledi beni. Daha önce geçtiğimiz sokaklardan hiçbir farkı yokmuş gibi görünen izbe yerde eski bir binanın içine girdik. Öncekinin aksine içeriye girer girmez geniş bir merdiven karşıladı bizi. Yukarı doğru çıkan merdivenleri, ürkütücü karanlığa rağmen ağır ağır çıktık. Merdivenin son basamağına geldiğimizde ise göz gözü görmez halde olan karanlık adımlarımı şaşırmama ve son basamakta takılmama neden oldu.

Tökezleyip öne doğru atıldığımda, Barkan düşmemi bekliyormuş gibi hızla kollarımı yakaladı ve aynı hızla yanına dikelmemi sağladı. Bu kadar atik ve güçlü olması beni istemsizce korkutuyordu.
Biraz ilerledikten sonra iki yanda duran loş ışıklar sayesinde burada yalnız olmadığımızı görebildim.

Karşımızda üç adam vardı; üzerlerine giydikleri siyah tulumlar karanlığa karışmalarını sağlıyordu. İri bedenleri, loş ışığın altından zoraki belli oluyordu. Adamlardan biri öne çıktı, hemen karşımızda durdu. Barkan elinde çevirdiği gümüş parayı havaya doğru fırlattı. Para taklalar atarak havalandı, yosun gözlerim parıldayan parayı takip etti, gümüş para ışık saçarak ağır çekimde karşımızdaki adamın avucuna düştü.

Kadın...
Gümüş paranın kabartmalı kadın resmi yukarıda kalmıştı. Adam sırıttı, Barkan gür kaşlarını havaya kaldırdı.
''İyi eğlenceler...'' diyen tok sesin ardından arkadaki iki adam henüz fark ettiğim kapıyı araladı ve aydınlık bir koridora doğru çekildik. Kıpkırmızı duvarları, beyaz renkli aydınlatmaları olan bu koridor gittiğimiz yer, katillerin yuvasına gidiyormuşuz izlemini verirken Barkan'ın ceketine asıldım.
Barkan omzunun üstünden bana bakıp adımlarını yavaşlattı. Kollarımı göğsümde birleştirip başımı eğdim ve boğazımı temizledim. ''Burada beklemeli miyim?''
Korkuyordum ve bu onu görebiliyordu. Yutkunurken hareket eden âdemelmasını izleyip geniş omuzlarını taradım. ''Salak mısın?'' dedi. ''Yanımdan ayrılma,elimi bırakırsan kurtlar kapar seni.''
Ve elini uzatıp tutmam için salladı. Dudaklarımı kemirirken gözlerim eli ile yüzü arasında mekik dokuyordu ancak o beklemedi. Yine beni bileğimden yakaladığı gibi sürüklemeye başladı.

''İçerde hiç konuşma, kimseyle göz göze dahi gelme. Sana soru sorarlarsa tek söyleyeceğin şey bir Agron ile geldiğin olsun.''
Kaşlarım çatıldı. ''Ne ile geldiğim?''
''Agron...'' Söylediği sözü aklımda tutmaya çalıştım. ''Agron'da ne demek?''Dudakları gerildi ancak cevap vermedi. Biraz sonra sola dönüp birkaç adım ilerledikten sonra yürüdüğümüz koridorun çıkmaz bir sokak gibi yarıda kesildiğini anladım. Şaşkın bakışlarım Barkan'ı buldu, o ise beni düz duvara doğru sürüklemeye devam etti.

''Ne yapıyorsun?'' dedim, mırıltı gibi. Barkan omuzlarını silkince, onun duvarı yarıp geçmeyi planladığını düşündüm. Neden düz duvara doğru ilerliyorduk?
''Yanlış dönmüş olabilir miyiz?'' dedim, ''Yoksa bu bir tuzak mı?'' sesim gittikçe kısılırken omuzumun üzerinden geriye baktım ancak biz geçtikten sonra kapandığını fark ettiğim ışıklar nedeniyle koridorun karanlığa gömüldüğünü gördüm. Ardımızdaki koca karanlık oldukça korkutucuydu ve o an, Barkan'ın gerçekten duvarı yarıp geçmesini istedim.

Duvarın önüne gelince durduk, ardımızdaki ışıklar bir bir sönmeye başladı.''Ş-şimdi ne yapacağız?'' dediğimde, karanlıkta kalmamıza son iki ışık kalmıştı. Barkan bedenini bana çevirdi ve ben daha ne olduğunu anlayamadan sıska bedenim havalandı. Belime ve bacaklarıma dolanmış güçlü kolları beni sıkıca sarmaladı ve yüzüm istemsizce geniş göğsüne gömüldü. Korkum gittikçe artarken bir şeyler söyleyip açıklama yapmasını bekledim. Işıklardan biri daha söndü, ''B-Barkan?''
Ve son ışık söndüğünde, üç saniye boyunca karanlıkta kaldık. Barkan'ın ceketine asılıp yüzümü ona yaklaştırmaya çalıştım. Gözlerini görebilmek için çırpındım.Aynı anda bedenim büyük bir hızla düşüşe geçti, rüzgâr saçlarımı savurdu.Barkan dahi bu etkiye karşı koyamazken aşağıya düştük, ayaklarımızın altındaki zemin kaydı. Gözlerimi korkuyla kapatıp çığlık attım.


Devam ediyor...


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
GÖREV: Agron'un Çırağı | I-IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin