Bölüm 35: Yağmur Kuşu
''Annenin ölümü gerçekten çok acı vericiydi,'' diyen narin sesi duyar duymaz irkilerek arkama döndüm.
Karşılaştığım karanlık beden, bir an için mezarlıkta dolanan Azrail'i görmüşüm gibi hissetmeme neden oldu. Hava kararmıştı, güneşin battığını duyuran ezanlar okunalı dakikalar geçmişti. Kızıllık yavaşça yok olmuş, gece en acı şekilde yükselmişti. Boğucu bir sisin ardında, topraktan biten soğuk mezar taşlarının arasında biri yıpranmış, biri güç kusan iki beden yükseliyordu. Ay ışığının saf beyazlığı olmasa, yüzünü seçmekte oldukça zorlanacaktım.
Oysa burada yalnız olmayı dilerdim. Özge'nin yaptığı her şeye rağmen bir asilzade, bir hanımefendi gibi duruşu beni hala daha ikilemde bırakıyordu. Sanki onca adamı öldürüp, elinde silahlar ile koşuşturan ve Yongayı elden ele değiştiren başarılı bir Agron değilmiş de, İstanbul'un soylu hanımlarındanmış gibi görünüyordu şimdi. Elini hiç kana bulamamış gibiydi...
Üzerinde; bileklerine dek uzanan, simsiyah, dantel desenli, bedenine yapışan bir elbise vardı. Kollarında transparan dantel desenleri, boyun kısmında ise zarif bir kolye vardı. Koyu renkli, dalgalı saçlarını toparlamış, gözlerindeki sinsi kıvrımları gizlemek için büyük çerçeveli bir gözlük takmıştı. Ona döndüğümde gözlüklerini çıkardı, hafifçe tebessüm etti. Bembeyaz yüzü tüm karanlığın arasında ikinci bir ay gibi parıldadı.
Özge Tanyeli, çok yakında Özge Doğan olacaktı.
Annemin mezarına gelecek cesareti buluyor oluşu beni şaşırtıyordu. ''Onun ölümünün sebeplerinden biri de sensin,'' dedim. ''Kurbanını mezarında ziyaret etmeye utanmıyor musun? Git buradan.''
Agresif tavırlarımı umursamadan ellerini salladı ve dudakların hafifçe büktü. ''Ben anne hiçbir şey yapmadım. Bahar'ın ölümünde en ufak bir payım dahi yok.''
''Hah,'' diye bir nida döküldü dudaklarımdan. ''Aldatılmak bir kadını kaç defa öldürür, biliyor musun ki?''
Başını iki yana salladı, hareketlenip yanıma doğru adımlamaya başladı. ''Buraya gelemezsin,'' diye itiraz ettim ve onu yakasından tutup dışarı fırlatmak gibi bir hisle dolup taştım. Adımları arsızca annemin mezarına yaklaşırken onu kolundan tutup durdurdum. ''Buraya, gelemezsin,'' diye kelimelere bastırarak tısladım.
Gözlerime uzunca baktı, yeşil gözlerimi öylesine taradı. Saf öfkeyle dolup taştığımı anlamış olmalı ki, gözleri bir yerden sonra yere düştü. ''Bahar-'' dedi ancak adının lanetli dudaklarından döküldüğünü duyar duymaz bağırıp onu durdurdum. ''Kes sesini! Annemin adını ağzına almaya cüret etme!''
Sesim karanlık mezarlıkta yankılandı, ölülerin bir an için irkilip başını çevirdiklerini bile hayal ettim. Özge dişlerini sıktı, çene hattı kendini ele verirken tıslayıp arkamı döndüm. İnada bindirmek gibi bir niyeti varsa, onunla savaşacak kademeyi kendimde bulamazdım. Onu annemin yanı başında görmek, varlığının doğurduğu rahatsızlığı izlemek istemiyordum.
Döndüm ve öfkeli adımlarım ile oradan uzaklaşmaya başladım. Ayağımın altındaki toprağın her adımımda titrediğini, mezarlar arasında dolaşırken ölülerin halime acıyarak beni davet ettiğini hissedebiliyordum. Ardımda başka bir adım sesi duydum, ayağındaki topuklulara rağmen hızıma yetişen Özge'nin ardımdan mırıldandığını anlayınca yeniden susmasını söyledim.
Sus ve o lanet çeneni kapalı tutmanın bir yolunu bul...
''Annen biliyordu Elis,'' diye bağırınca ise adımlarım aniden duruverdi. Olduğum yerde donakaldım, etrafımdaki sis toparlanıp beni Özge'ye döndürmeye zorladı ve ağırca arkamı döndüm. Ardından vuran ay ışığının altında, kıvrımlı bir siluet gibi görünen kadına doğru yaklaştım ve duyduklarımın yanlış olduğuna inanmak istercesine sordum. ''Neyi biliyordu?''
''Annen beni biliyordu. Babanla aramda olan şeyden haberdardı.''
''Ne?'' diye tekrarladım, duyma yetimde bir problem varmış gibi. ''Annen babanın hayatında başka bir kadın olduğunu zaten biliyordu.''
''Saçmalama,'' diye azarladım onu. ''Annem böyle bir şeyden haberdar olsa, sence senin öylece dolaşmana izin verir miydi sanıyorsun?''
Özge gözlerini birkaç saniyeliğine kapatıp açtı, sözlerimin onu sinirlendirdiğini düşündüm ancak bu, daha farklı bir tepki olmalıydı. ''Annen, senin aksine babanın sık sık çiftliğe geldiğini ve gecelerini orada geçirdiğini biliyordu. Babanın değişen davranışlarının farkındaydı, hayatında başka bir kadının olabileceğinin bilincindeydi ve belki de kendine itiraf edemiyor olsa da, benim varlığımdan haberdardı.''
''Özge!'' diye direttim ancak inkâr etmem için bir sebep bırakmak istemiyor gibiydi. ''Yüzümü görmedi, adımı hiç duymadı ancak aldatıldığının farkındaydı. Her kadın, önünde sonunda bu gerçeği fark eder Elis. Daha önce hiç aldatılmadım ancak bir kadının tepkilerini algılayabilirim. Annen bu gerçeği biliyordu ve emin ol, onun acı ölümünün ardında en ufak bir payım dahi yok. Ölümünün suçlusu ben değilim, hiçbir zamanda olmadım.''
''Ama ona aldatılmışlık hissini yaşattın! Onun kalbinin sahibini çalıp, sevgisizliğin acısını yaşattın. Şimdi de...'' diye bağırıp metrelerce ötemizde kalan annemin mezarını işaret ettim. Gece mezarının üzerine çökmüştü, orayı göremiyordum ama hala daha annemin orada olduğunu umuyormuş gibi orayı işaret ediyordum. ''Onun mezarına gelerek ona hakaret ediyorsun!''
''Onun mezarına gelmiyorum Elis, burası onun mezarı değil. Benim son büyük görevimin gömüldüğü yer burası...''
Kibirli, geçmiş anılarını vadeden gururlu ve kendinden emin bir ifade takındı. Ölümsüz bir varlıkmış gibi şimdi karşımda öylece dikiliyor, kusursuz fiziğini ardından buran ay ışığı ile aheste aheste savuruyordu. Uzanıp saçlarından tutmak ve onu yerlerde sürükleyip boş bir mezarın içine atmak istedim.
Bir dönem onun katili olduğumu sanmıştım ve bu kötü bir fikir gibi durmuyordu.
''Sen ve senin aptal görevin! Neler olacağını umursamadan görev peşinde koşup duruyorsunuz. Sizden gerçekten nefret ediyorum!''
Hem de hepinizden...
''Oysa baban, sürekli olarak Barkan'ın adını sayıkladığını söylüyor,'' dediğinde, bu ismin hala daha üzerimde bir etkisi olması ve insanların beni sürekli onunla vuruyor olmasının kırılganlığını yaşadım. ''Senin için oldukça zor olmalı, küçük ve savunmasız biri olarak bir Agron tarafından kandırılmak üzücü olmalı. Ona ne kadar bağlandığını görebiliyorum.''
''Barkan artık benim için yalnızca nefretimi simgeliyor Özge. Tıpkı sana karşı hissettiklerim gibi, onun içinde yalnızca öfke duyuyorum. Bağlanmak mı? Bedenime doladığı tüm halatları söküp bir silaha çevirdim ve onu gördüğüm ilk yerde boynuna dolayıp başını koparacağım.''
Özge başını iki yana salladı, yüzünde hüzünlü bir gülümseme vardı. ''Neler olduğunu görebiliyorum Elis, yalan söylemene gerek yok. Hala daha onu düşlüyorsun çünkü her ne kadar nefret ettiğini söylesen de, aslında bu sadece duyduğun hayal kırıklığının bir simgesi. Onu hala seviyorsun.''
Aniden ellerimi çırptım ve öfkeyle söylenirken kendi etrafımda öylece döndüm. ''Herkes bunu söyleyip duruyor çünkü beni hala beş yıl önceki o aptal kız olarak görüyorsunuz ama yetti, tamam mı! Yetti, yalanlara doydum, kandırılmaktan bıktım. Karşınızda artık alelade bir eşya yok, düşünen bir kadın var. Artık aklımı kullanıyorum, kalbimi değil.''
''Öyleyse aklını kullanmaya devam etmeni arzuluyorum Elis. Zira geçmişinde duyduğun yalanların bilinçaltında yer edindiğini biliyorum.''
''Yeni yeteneğin zihnimi okumak mı?'' diye alayla soludum. ''Hayır, yeni hedefim zihnini okumak.''
Durdum ve kaşlarımı çatıp onu izlemeye başladım. ''Babanın annenin bedeninin yok olduğunu açıklamak istediğini öğrendiğimde, bunun yıllarca kayıplara karışmış Barkan'ın etkilerini açık edeceğini düşündüm. Bunu önlemek istiyorum.''
''Annemin kabirde dahi rahat hissetmesine izin vermediğiniz için açığa çıkan öfkemi silmeye geldin yani...'' dedim ağzımın içinden. Hala daha amaçları değişmemişti ve ben, beni neden bu kadar önemsediklerini merak ediyordum. EAC'in aşısı için miydi, yoksa silinmiş gerçek Yonganın geri gelmesi için miydi?
''Annenin ölümünde Barkan'ın payının olmadığını düşünüyormuşsun...'' derken soru sormuyordu. ''Halbuki Hakan'ın Barkan'ı o gece neden oraya davet ettiğini biliyor olman gerekirdi. Üstüne, Barkan'ın hiçbir şey yapmadan ortadan kaybolduğunu da...''
Babam, Barkan'ı beni kaçırmak için tuttuğunu itiraf etmiş ve Barkan, geçte olsa beni Gümrük'ün elinden kurtarmıştı. Barkan'ın dudaklarından da defalarca aynı sözü duymuştum: 'Seni korumakla görevlendirildim, seni koruyacağım.' Ama ya bununla sınırlı değilse? Ya Barkan gerçekten tamamen suçsuz değilse ne yapacaktım? Ya annemin ölümünde de suçu varsa, kalbimi nasıl yatıştıracaktım?
''N-neden... Neden bir şey y-yapmadın?'' diye sormuştum, o geceden için.
''Yapmadığımı nereden çıkardın?'' demişti. Barkan ne yapmıştı? Babam onun ortalıktan kaybolduğunu söylerken, Barkan gerçekten ne yapmıştı?
''Barkan'ın o gece neden ortalıktan kaybolduğunu biliyor musun?'' diye sordu. Bilmiyordum, orada olduğunu bile sonradan öğrenmişken kaybolduğundan nasıl haberdar olabilirdim...
''Neden kayboldu?''
''Çünkü Demeter bizi böyle yetiştirdi Elis. Hedefimiz dışındaki her şeyin yok olması için eğitti. Yonganın senin içinde olduğunu öğrendikten sonra, anne ve babanı kaybetmeni ve tamamen ona ait kılınmanı istedi.''
Tamamen yalnız kalmamı istediği için annemin ölümünü izlememe izin mi vermişti? Bu gerçekse, bunu nasıl kabul edebilirdim?
''Gürmen seni kaçırdığında ne oldu? Kaç gün orada kaldın?'' diye sordu. Cevabı ikimizde biliyorduk, Özge zaten Gümrük'e ajanlık yapmıştı.
''Neden gelebilme imkânı varken dört gün senin eziyet çekmeni bekledi sence? Neden hemen gelip kurtarmadı da işkence etmelerine izin verdi? Çünkü anne ve babanın yokluğunu derinlerde yaşayıp, darp edilmekle birlikte çaresizliği tadıp, ilk gelen kurtarıcına sığınmanı istedi.''
Anne ve babamın ölümünün ardından Barkan'ın beni kurtardığı güne yeniden döndüğümde, onun ne kadar da ürkütücü biri olduğunu düşündüğüm, yine de yanından uzaklaşamadığım anı hatırladım. Yaralarımı sarmış, beni korumakla görevlendirildiğini söyleyerek beni kolları arasına almıştı.
''Ve sonra seni bana getirdi. Gerçek kimliğini adı gibi bildiği kadının yanına, babanın en büyük ihanetinin karşısına çıkardı seni. Barkan, seni çiftliğe getireceğini bana hiç söylemedi, hâlbuki biz aynı taraftaydık. Seni bana getirdi çünkü babanın ikinci eşini gördüğünde, ona olan güveninin sarsılacağını biliyordu. Baban yüzünden yaralandın ve bil bakalım çevrende tutunabileceğin tek kişi kim oldu?''
Bir metres olan Özge'ye güvenmektense Barkan'ın yanında kalmanın daha iyi olacağını biliyordum.
''MİT'i saklayanda Barkan'dı değil mi? Peşimizden gelenlerin Gümrük'e ait olduğunu, hatta benim Gümrük'e çalıştığımı söyleyen Barkan değil miydi?''
''Kırk tarafa birden çalıştığını bana söylediği için ona kızmalı mıydım?'' diye sordum.
''Yaptığı her şeyi sırf sen ona güven diye yaptığını açıklamaya çalışıyorum Elis. Sana söylediklerinin yarısından çoğunun yalan olduğunu söylüyorum. Senin aksine, sana hiçbir duygu beslemediğini açıklamaya çalışıyorum. Hepsi seni kendine bağlamak içindi. Sen, onun söylediği yalanlarla kalbinin iplerini ona verdin, o ise bunları seni düğümlemek için kullandı.''
''Ben söylediği doğrularla ilgileniyorum artık,'' dedim. Yalanlara alışmıştım, şimdiden sonra babam ve Özge hakkında söylediği doğruları kullanıyordum artık.
''İşte tamda bunu kast ediyorum Elis. Onun yalanlarını doğrular sanıyor ve geçmişte duyduklarını şimdi bile gerçek sayıyorsun. Barkan harika bir yalancıydı Elis. Bazen, beni bile kandırırdı.
Bu Agronların bir özelliği; iyi yalan söyleriz çünkü gerçekleri çarpıtarak, yalanları gerçeğe dağıtırız. Gerçeğin sadece küçücük bir kısmı, yalanları evirmemiz için yeterlidir. Barkan'ın sana yaptığı da tamamen buydu; gerçekle yalanın nerede ayrıldığını anlamanı engelledi. Söylediklerinin en fazla yüzde onu doğruysa, gerisi tamamen hayal gücüydü.
Şimdi de onun çarpıttıkların hala zihninde doğru olarak algılanıyor. Sana söylediği yalanların hepsini şimdi açık edebilirim,'' dedi. Çoktan birkaçını yumurtlamıştı bile. Konuşmadım, bir soru niteliği taşıyan sözlerine cevap vermedim çünkü gerçekleri söyleyeceğin emin olmasam bile onun gözünden Barkan'ı görmek istedim. Bana başka neler yaptığını anlamak istedim...
''Tren kazasını benim yaptığımı söylemiştir, değil mi?'' diye sordu. ''Başta öyle söyledi ancak sonra kendisinin yaptığını itiraf etti.''
''Ah,'' diye mırıldandı. Ellerini havaya kaldırıp garip bir hareket sergiledi. ''Bu onun en özel silahıdır. Önce yalan söylediğini itiraf eder, sonra gerçeği saklar... Kazayı oluşturmasının nedenini söyledi mi? Eminim söylememiştir.''
Kaşlarımı çattım ve kollarımı göğsümde bağladım. ''Seni öldürmek olduğunu söyledi. Keşke başarılı olsaydı diye düşünmüyor değilim.''
Özge şuh bir kahkaha attı. ''Beni istese silahla da öldürebilirdi çünkü omzumdan yaralandığımda, Serse cihazını çoktan çıkarmış olduğumu ve bunun karşılığında Demeter'e ihanet ettiğimi öğrenmişti. Silahında ikinci bir kurşun daha olmasına rağmen beni öldürmedi çünkü son hamlesi için hala bana ihtiyacı vardı. O gün o kazada hedeflenen kişi ben değil, sendin. Tren kazasının asıl amacı senin güvenini kazanmaktı. Barkan'ın gerçek anlamda seni ölümden kurtarması gerekiyordu.''
Göğsümde bir ağırlık hissettim, kaburgalarım altına yerleştirilmiş bir güllenin her kalp atışımda daha da derinlere çöktüğünü, damarlarımı tıkadığını ve geçmişin kirinin açığa çıkmasından hiç hoşnut olmadığını biliyordum.
Şaşırma Elis, diyordum içten içe. Barkan'ın yaptığı kalleşliklerin ardından üzülme, diyor ve kendime kızıyordum ama doğruları söylediğine inandığım her sözünün de yanlış olması, yine eski benliğime atıf yapıyor ve neye inanacağıma karar veremiyordum. Sanki boşlukta süzülüyormuşum gibi hissediyordum, tutunacak bir dalım yokmuş ve beni sürükleyip duran güce bir türlü karşı koyamıyormuşum gibiydi.
''Başka ne yalanlar söyledi merak ediyorum.''
''Doğrusu bende merak ediyorum. Sen nasıl oldu da tren kazasından sağ çıktın Özge? Serse'ye bile sahip değildin, nasıl oldu da o kazalardan sağ çıkabildin? Niye peşimden gelip benimle uğraştın?''
''Görevimi yerine getiriyordum Elis ve görevimin büyük bir kısmı, seni korumaktı. Yani, dolaylı yoldan...''
Ölmesini dilediğim kadının beni koruyor olması, gerçekten göz yaşartıcıydı.
''Nasıl kurtulduğunu soruyorum!'' diye ısrar ettim.
''Kendime göre yöntemlerim var,'' deyip kestirip attı. ''Gerçekten sıfır etkiyle kurtulduğumu söyleyemem ama... Gerçekten korkunç bir kazaydı.''
''Beni geçtim, insanlar ölebilirdi. Sırf ben bir adama güveneceğim diye herkesi tehlikeye soktunuz. Şimdiki gibi!''
''Barkan'ın planları alelade sonuçlanmaz,'' dedi. ''Bu onun için çok önemli bir hamleydi. Eminim, bu hamleden sonra ona gerçekten inanmışsındır. Aşk böceği olmuşsunuzdur.
Senin güvenini kazandıktan sonra da büyük ihtimalle kendini acındırmıştır, değil mi? Belki de Agron olmasının kendi tercihi olmadığını söylemiş ve her gece ağlayıp durduğundan bahsetmiştir.''
''Neden paralı asker olmayı seçtin?'' dedim.
''Başka seçeneğim yoktu, herkes şanslı doğmuyor.''
''Aksine Elis, Barkan henüz küçücükken bir Agron olmayı hedefleyerek türlü eğitimlere ve sınavlara girdi. Sadakat Demeter'in en güçlü silahıydı. Bu yüzden Barkan, kendine verilen her türlü görevi tamamen kendi isteği ile yerine getirdi. Hiç sorgulamaz, kuşkusuzca yerine getirir ve bunu en iyi şekilde yapardı; yeteneği o kadar üstündü ki, çoğu zaman eğitmenlerini bile kandırmayı başarırdı. Demeter'in himayesindeki herkes, Barkan'ın ne kadar güçlü olduğundan bahsederdi. O, yırtıcı bir kuştan daha öteydi ve sonunda, bir Yağmur Kuşu olmayı seçti.
Sence bir Yağmur Kuşu olmak için nelerden vazgeçmiştir Elis?'' diye sordu. Ve ansızın Arina'nın söylediği son sözler aklıma geldi.
''Yağmur Kuşu olma hırsıyla onlarca Agron'u öldüren, sonra da bir kukla misali kendini 40 katlı bir binadan atan aptal bir çocuğu kandırmak sence çok mu zordu Agron?''''Kendi canından vazgeçti,'' diye fısıldadım sorusuna karşılık. Ancak bunu kendi isteği ile yaptığını bilmiyordum, bunu ona zorla, acemi olduğu dönemin tecrübesizliğiyle yaptırdıklarını sanıyordum.
''İlk başladığım zamanlarda, seviye atlamak için bir göreve gönderilmiştim. Bir adamın peşindeydim ve o bir... O deneyimli birisiydi. Onu yakalamak için elimden gelen her şeyi yapmam gerekiyordu. Bu yüzden, 40 katlı bir binanın çatısından hiçbir önlemim olmaksızın atlamak zorunda kaldım.''
Oysaki Barkan sadece gerçeği çarpıtmıştı.
''Yağmur Kuşu olmak kolay değildir Elis. Yağmur Kuşu olmak, Demeter'in başına geçmekle eş değer bir rütbedir; oldukça yüksek bir rütbe, Barkan'dan önce kimse buna erişmeyi başaramadı. Gerçek bir Yağmur Kuşu olmak için her türlü sınavı geçmen ve neredeyse bir ordu kurulabilecek sayıdaki ajanı tek bir görevde öldürmüş olman gerekir. Gerçek bir katliama sahip olmalı ve kendi kalbini tamamen tanrının ellerine vermiş olmalısın. Barkan kendini öldürdü, bir kalbe bile sahip değildi. Sen öylece ona tutulurken o, bir robot misali görevinin şartlarını yerine getiriyordu.''
''Serse'den kurtulduğunu ve Demeter ile bağını kestiğini sanıyordum,'' dedim, tüm bu sadakat saçmalıklarından sonra bunun olması, biraz tuhaf olurdu. Şayet her şeyi isteyerek yapmışsa, neden Serse'den kurtulmak istemişti ki?
''Hakan'dan Serse'yi çıkarmasını istedi ancak bu, Demeter'e olan bağlılığından kurtulmak için değildi Elis. Bu bir görevdi.''
''Ne?'' dedim şaşırarak.
Özge memnuniyet ile gülümsedi, her şeyi bilen tek kişi olduğundan ötürü ve –yüksek oranda beni şaşırttığından ötürü- keyifle adımlıyordu. Ağırca etrafımda dolaşmaya başladığında, onun adımlarını takip ettim. Bir mezar taşının yanına doğru adımladı ve taşa yaslandı.
''Serse'den kurtulmak onun göreviydi.''
''Ama bunu çok daha sonra öğrendiğini sanıyordum?'' diye mırıldandım.
Ama aslında Barkan'ın bunu Arina'dan öğrenmediğini biliyordum; Barkan, Özge'yi omuzundan vururken aslında onun Serse'yi çıkardığını çoktandır biliyordu. Bir Agron'un silahla yaralanmayacağını düşünürken böyle bir hamle yapmazdı, bu bilinçli bir davranıştı ve Barkan, gerçekten de oyunların içinde kendine yeni bir oyun kurmuştu.
''Herkes Barkan'ın Demeter'den kaçmak için bir plan yaptığını söylüyor ve şimdi, kendi başına bir dağ evinde sabahladığını düşünüyor ama gerçek öyle değil Elis.'' Tırnaklarını mezar taşına sürttüğünde, mezarlıkta rahatsız edici bir cızırtı baş gösterdi. Ölülere saygısızlık yapması, onun gibi bir ölümsüz için eğlenceli olmalıydı.
''Barkan kaçmadı Elis; Barkan, Demeter'in başına geçti.''
Tüm hücrelerim, sarsıcı bir depremin altında, buzulların derinliklerinde ya da uzayın bir köşesinde sıkıştırılmış gibi hissettim o anda. Nefes almanın bile zorlaştığı bir anda sayıklayıp duruyordum şimdi. Bedenimden bir ürperti geçti, çıplak omuzlarım üşümemin etkisi ile içe kapanıp titredi. ''O artık bir aracı değil; piyonları yöneten kudretli bir şah...'' dedi.
Yani Barkan bana hiç dönmeyecekti, diye geçirdim içimden. Barkan, tüm bunları atlattıktan sonra kafesine sığınmamı isterken aslında yalandan çok var olmayacak bir hayali dile döküyordu. Beni gerçekten istemedi, ben dâhil herkesi kullandı. Örgütler kendi aralarında onlarca oyun ve tuzak kurarak Yongayı hedeflerken ve bu sürede Barkan'ı kullanadururken o örgütün kendisi oldu. Örgütlerin arasında hedef alınmış birer aracı olarak gördüğüm Barkan'ı, bu güne dek yalnızca kalbimle oynamış bir adam olarak görüp hala da affetmeye hazır iken; aslında onca karışık yol arasından kendine dümdüz bir yol çizdiğini ve ben hala daha dibe batarken onun en başa oturduğunu öğreniyordum.
Kullanılmamış, kullanmıştı. Barkan, örgütlerin arasından kendi örgütünü inşa etmişti. O artık şah idi, bense oyun tahtasına bile alınmayan değersiz bir taştım.
''Bunu nereden biliyorsun?'' diye sordum. ''Herkes onun kaçtığını savunurken sen nasıl oluyor da bu bilgileri edinebiliyorsun?'' diye sordum. Sorum, dilediği her türlü yöne çekilebilirdi.
Yalan mı söylüyorsun, diye de soruyordum; hala daha Demeter için mi çalışıyorsun, diye de soruyordum.
''Çünkü...'' dedi ve mezar taşlarının arasında dolanmaya devam etti. Geçtiği her yer taşın ardından ojeleri aşınıyordu, sanki ölü ruhları selamlıyor gibiydi.
''Bende sadece bir Agron değildim Elis; bende bir Yağmur Kuşu'ydum.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖREV: Agron'un Çırağı | I-II
Ação''Üzgünüm güzelim... Görevim bu; ya ölürsün, ya da ölürüm...'' -Görev: Agron'un Çırağı RomanceTR, Aksiyon-Macera okuma listesinde... Merakta Bırakan Ender Kurgular (Ön okuma) kazananı... Tanıtım videosu ilk bölümdedir. ilk kitap tamamlanmıştır, ik...