Barkan, Says kapsülünü almayı başarabilecek mi? En önemlisi Elis, bu zehirden vaktinde kurtulabilecek mi?
Demeter'e rapor vermek zorunda olan Barkan'ın kararları kimleri tehlikeye atacak?
Bölüm 17: Sarmaşık misali Demeter
Barkan, kulağındaki küçük vericiyi etkinleştirdikten sonra derin bir nefes aldı.
''Hala peşimizdeler ancak bir süre onları bizden uzak tutacak bir anlaşma hazırladım. Yerimi tespit etmeniz zor, Cebeci civarına yakınım.''
Karşı tarafı dinledi, gözleri kendiliğinden devrilmek üzere titreşti. Dudakları düz bir çizgi halini alıp, kısa kirpikleri çıkık elmacık kemiklerine gölge düşürürken bakışları etrafındaydı. Işık hızını dahi takip etmeye yakın bir çeviklik ile dar sokaklar arasında ilerlerken biraz sonra devam etti. ''Kurallarda aksama yok ancak Görev'i tamamlamamı istiyorsanız, tırtıklamaktan vazgeçmelisiniz.''
Karşı taraftan onlarca ağır söz Barkan'ın kulaklarına dolduğunda elleri yumruk halini aldı. ''Yaklaştım!'' dedi, kararlı bir sesle. ''Bulmak üzereyim, birkaç araştırma daha yapmam gerek.''
Birkaç şüpheci soru soruldu. ''Hayır, sanmıyorum,'' dedi. ''Öyle olsaydı, Elis çoktan ölürdü.''
Adımları biraz sonra yavaşladıktan sonra, daha önce park ettiği aracı buldu ve beklemeden sürücü koltuğuna yerleşti. ''Evet tabii,'' diye mırıldandı. ''Sonra sizi ararım.''
Kulaklığı kapatır kapatmaz küfürler yağdırıp aracı çalıştı. Çevrilen anahtarın ardından motor sesi aracı doldurdu, tekerlekler deli gibi döndü. Barkan, aracı olabildiğince hızlı bir şekilde kullanıp Metin'in kendisine bildirdiği koordinatlara doğru sürerken İstanbul sokaklarının bu saatlerde bile fazlasıyla kalabalık olduğunu gördü. Kalabalık şehirlerin avantajı kadar dezavantajı da çoktu ona göre.
Kaçmak kolay, yakalamak zordu.
Aracı usta manevralar ile izbe bir sokakta durdurduktan sonra gözlerini iki duvar arasında kalmış, loş ve dar olan alana çevirdi. Oldukça sessiz ancak baktıkça kendini içine çeken bu karanlık alan, ardından kara şimşeklerin yükseldiği korkunç bir denek alanına açılıyordu. İstanbul'da ki birkaç gizli Agron geçitlerinden birisiydi. Sıradan bir insana göre, mimari bir hata sonucu oluşmuş derin bir yarık ya da keşçilerin uğradığı ıssız bir mekan gibi görünüyordu. Aksini kanıtlayan şeyler, Etrafında gizli kameraların, teknolojik gardiyanlar ve imha ekipmanlarının bulunuyor olmasıydı.
Tüm eski duvarların içinde ve yarığın çevresinde, kırık taş parçaları gibi görünen onlarca kamera vardı. Yarığın etrafını son teknoloji yardımı ile üretilmiş, geçidi sıradanlaştıran kamuflaj bantları ve uyuşturucu mıknatıslar sarıyordu. Hepsi, içerideki tek bir kontrol paneline bağlanırdı. Amaç, Demeter'in gizli denek merkezlerinin,üstün laboratuvarlarının ve geriye kalan tüm sırlarının kimseler tarafından bilinmemesiydi.
Barkan, kameralarının görüş alanının oldukça uzağında kalıyor ancak gözlerini yarıktan ayırmıyordu. Metin, kırılması kolay bir Says kapsülü bulmak ve diğer Agronlar tarafından dikkat çekmemek için, İstanbul'daki en büyük laboratuvarın geliştirilmemiş kapsüllerini çalma fikrini ortaya atmıştı. Eski bir kapsül,yeterince iyi asimile edilmezse kolaylıkla takip edilebilirdi ancak Metin,yakalanmayı göze almayacak bir Agron olarak gerekli önlemleri alacaktı. Tek sorun, bu kapsülü laboratuvardan sorunsuz bir şekilde çıkarabilmekti. Bu yüzdende ufak bir şaşırtmaca kullanması gerekiyordu.
Dakikalar geçtikten sonra yarığın ardından, laboratuvarın en derinlerinden,tıpkı gök gürültüsünü andıran büyük bir patlama sesi duyuldu. Eski bina anında sarsılıp patlamanın gücü ile küçük taşları ve moloz yığınların yer çekimine bırakırken yarığın karanlık çevresi toz duman altında kaldı. İkinci bir patlama sesi bu defa daha uzaklardan yükselirken bina sarsıldı ve taş parçaları gürültüyle yere çarptı.
Barkan, kalın kaşlarını çukurlarına örtüp gözlerini kısarken, yarığı çevrelemiş toz katmanını yarıp gelen adamı gördü. Hızla koşan ve başının arkasında savrulan çantasını düşürmemek için uğraşan bu adamın kim olduğunu biliyordu.
Arabayı aniden çalıştırıp yolcu kapısını açarken Metin hızla kendisine yaklaştı. Bir hışımla arabaya binen Metin'in ardından araç hızla yola savruldu.Bir an olsun hız kesmeden İstanbul trafiğine karışan Barkan, başını çevirip hızla Metin'i süzdü.
Saçı başı birbirine girmiş, yüzü ve kıyafetleri tamamen toza bulanmış ve nefes nefese kalmış adam, telaşla aracın arkasından başka birinin kendilerini takip edip etmediğine bakıyordu.
''Kapsülü aldın mı?''
Metin hızlıca soluklandı ve başını salladı. ''Huh! Çaldığımı fark etmesinler diye Vyshe saldırı düzenlemiş gibi göstermem gerekti ama...'' Kucağına koyduğu çantanın fermuarını açtı ve kapsülün üst kısmını gösterdi. ''Almayı başardım.''
''Kafayı mı yedin?'' diye sakince sordu Barkan. ''Evet, her Agron bir nebze kafayı yemiştir tabii ama s- Bir dakika, bana teşekkür etmen gerekmiyor mu? Az önce İstanbul'daki en büyük Demeter laboratuvarını patlattım ben. Hem de senin için...''
''Eyvallah, sen olmasan ne yapardım,'' diyen Barkan'a karşı Metin gururla göğsünü kabarttı. ''Ne dem-'' demesine kalmadan da suratına afilli bir yumruk yedi. Metin'in acı dolu haykırışı aracın içini doldururken direksiyon anlık olarak sağa doğru kıvrıldı ve araba sarsıldı.
''Ağzına s*çayım senin! Demeter, bunun bir Vyshe saldırısı olduğunu düşünürse tüm ekipmanlarını silaha dönüştüreceğini bilmiyor musun?''
Barkan'ın gür sesi korkunç bir derecede yankılandı ve araç hızla yol almaya devam etti. ''Ne? Öyle mi yapıyormuş?'' diye mırıldandı Metin, kanayan burnunu tutarken. ''Çabuk şu kapsülü kapat! Kafamızı uçurtacaksın!''
Metin telaşla çantanın fermuarını tamamen açtı ve kapsülü çıkardı. Kapsülü bilgisayarına bağlarken de söyleniyordu. ''Demeter Vyshe'den neden bu kadar nefret ediyor? İnsan bize de söylemez mi ama yani? Bazen benden üstün olman sinirimi bozuyor.''
''Kapatacak mısın şu l*anet şeyi!''
Metin oflayıp, Barkan'ı onayladı. Aynı anda Barkan'ın kol saati ötmeye başladı.''Ne oldu?'' diye atıldı Metin. ''Yoksa hemen mi patlayacağız?''
Barkan, saatinde yanıp sönen ışıkları kontrol etti, direksiyonu sola kırdı. ''Hayır,bu Elis ile ilgili. Onu kontrol ediyorum.''
''Ah, onu orada yalnız bıraktığın için mi? Ben olsam böyle bir riske girmezdim.''
''Eğer onu orada bırakmasam kafanın uçtuğu haberini alırdım. Hala kapatmadın mışu kapsülü?''
''Sakin ol, halledeceğim.''
Aynı anda Barkan'ın bakışları dikiz aynasına kaydı. Arkalarından kendilerini takip eden koyu renkli bir araç olduğunu fark edince de gaza yüklendi. ''Senin yapacağın işi s*keyim Metin!'' diye kükredi. Aracın aniden hızlanması ile Metin geriye doğru çarptı ve elindeki küçük kabloyu yere düşürdü. ''Ahh, düşürdüm,düşürdüm! Yavaş gitsene!''
''Peşimizdeler salak!''
Araba süratle İstanbul sokaklarını aşarken arkalarında ki araçta aradaki küçücük bir mesafeyi kesmeden takibe devam etti. ''Kabloyu bulamıyorum!'' diye bağırdı Metin. ''Arkaya bak!''
Arabanın içinde öfkeli bağırışlar süre gelirken Barkan arkalarında ki araçtan kurtulmak için direksiyona tüm gücüyle hâkim olmaya çalıştı. ''Güya hiçbir sorun oluşmayacaktı,'' diye söylendi Barkan. Direksiyonu kırıp aniden ters yola girdi ve üzerine gelen araçların telaşlı kornalarını duymamaya çalışarak ilerlemeye devam etti. ''Peşimizdekiler bizi yakalarsa işimiz biter. Demeter beni hayatta affetmez,'' dedi Metin. Ayakları tavana değene dek yere eğilip düşürdüğü kabloyu bulmaya çalıştı. Biraz sonra ise ''Buldum!'' diye haykırdı. ''Fazla vaktimiz yok Metin!''
Metin hızla doğruldu ve yolcu koltuğundaki yerine oturdu. Kendi kendine söylenirken kabloyu bilgisayara bağladı ve birkaç tuşa basmaya çalıştı.Arkadaki araç gittikçe yaklaşıyordu ve yeterli mesafeye ulaşırsa kimlik taraması ile kim olduklarını öğrenebilirlerdi. Barkan karşıdan gelen iki motorluyu gördü. Aracı kullanan gencin, dengesiz tutuşunu ve hızını hesapladı.Aklına gelen fikri uygulaması saniyelerini aldı. Barkan, hareket halindeyken arabanın kapısını açıp karşıdan gelen motorlu gencin kapıya süratle çarpmasına neden oldu. Motor taklalar attı, alevler eşliğinde arkadaki aracın üzerine düştü.
Motor adeta ön cama gömüldü ve hızını kaybetmemiş tekerlerin gücü, takipteki sürücünün yüzünü adeta kazıdı. Arkadaki araç trafiği korkunç derecede karıştı ve korna sesleri göğü yararken araç iki araca çarpıp takla attı. Barkan,önündeki açılan yoldan hiç sapmadan gözden kaybolurken, arkadaki araç yan yatmış bir halde öylece kalakaldı. Dumanlar yükselen alanda bir araç zinciri oluştu. Kaza yolu tıkadı. Barkan, hasar almış kapısını kapatır kapatmaz Metin'edöndü. ''Çabuk hallet şu patlayıcıyı... Yoksa tek şüpheli biz olacağız.''
''Tamam, tamam. Hallettim!'' diye bağıran Metin, keyifli bir şekilde ellerini havaya kaldırdı ve esnedi. ''Huh, basit oldu. Bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim,'' deyip gülümsedi. Toz toprak içinde kalmış suratındaki geniş gülümseme, arabanın içinde aniden patlayan cihaz ile soldu. Araç aniden yön değiştirip bir elektrik direğine çarptı. Arabanın ön kısmı devrilen direk boyunca içe gömülürken koyu renkli dumanlar etrafı sardı. Telaşlı insanlar öylece durup olanları izlemeden önce elektrik direği devrildi ve arabanın üstü tehlikeli kıvılcımlar ile doldu. Öfkeli bir kükreme, iki adamı zorlukla araçtan çıkarırken araç tamamen harabeye döndü.
***
Tık, tık, tık...
Duyduğum tok ses ile aniden yerimden sıçrarken telaşla ayağa kalktım. Barkanşimdiden gelmiş miydi? Gideli ne kadar olmuştu ki? Sessiz adımlarım ve titreknefeslerim ile kapıya yaklaşıp kulağımı soğuk zemine yasladım. Aynı anda kapıtekrar tıklandı ve ben irkildim. Gözlerimi usulca kapatıp kapının diğer tarafını dinlemeye çalıştım.
''Merhaba! Kimse var mı? Siparişiniz için gelmiştim.''
Duyduğum ince ses ile dışarıda küçük bir çocuk olduğu hissine kapıldım.''Siparişinizi almayacak mısınız?'' Başımı istemsizce iki yana sallarken,kapıdaki kişiye bir yanıt verip vermemek konusunda tereddütte düştüm. Başımı kapıdan uzaklaştırırken çocuk kapıyı tekrar tıkladı. Çocuğa, siparişi benim vermediğimi söylemeli miydim? Yoksa bu bir tuzak mıydı?
''Doğru adrese geldiğime eminim. Siparişinizi almayacaksanız geri gönderim ücretini de almam gerekecek.''
Kapıdan bir adım uzaklaşıp, ne söylemem gerektiğini tartmaya çalıştım. Bunun bir tuzak olabileceği hissi tüm bedenimi etkisi altına aldı ve ben kızgın demirlere dokunmuşum gibi ürperdim. Dudaklarım, bir şeyler söylemek için aralansa da, kapı bu defa daha sert bir şekilde tıklandı. Telaşla bir adım daha gerilediğimde kapıya yasladığım masanın ayağına takıldım ve geriye doğru sendeledim. Düşüşe hazır çelimsiz bedenimin etkisi ile yer çekimi ile savaş haline girdiğimde dudaklarımdan firar etmeye hazır çığlığımı engelleyebildim ancak düşmemek için çabalayan ayaklarımın zeminde bıraktığı tok sesler kapının ardından duyulabilecek kadar güçlüydü.
''Pekala, anlaşılan dışarıya çıkmayacaksınız,'' dedi çocuk. Ardından homurdandığını duydum. ''Bu kadar saygısız olmak zorunda mısınız? Ödeme çoktan yapılmış zaten. Neyse, siparişinizi buraya bırakıyorum, olurda dışarıya çıkma zahmetine girerseniz alabilirsiniz.''
Çocuğun öfkeli sesi gittikçe yükselip kapıya çarparken yutkunup bir şey demeden öylece bekledim. Siparişi kesinlikle ben vermemiştim ancak adresin ve ödemenin doğru olduğundan emin olan çocuğun üzerine korkum iyice baş göstermişti.
Bunun bir tuzak olduğu, çocuğun bıraktığı siparişin bir bomba olabileceği gerçeği tüylerimi diken diken etti. Yüzeysel, hızlı nefeslerim göğsümü hızla indirip kaldırdı. Hızlıca etrafıma bakındım,saklanacak bir yer aradım. En güvenilir gelen yere, yatağın arkasına çömerken dizlerimi kendime çektim ve kollarımla sarmaladım. Soğuk duvara yaslanmış bedenim küçücük kalırken gözlerimi sımsıkı kapadım ve olası bir patlamaya karşı kendimi hazırlamaya çalıştım. Nasıl yapacağım, nasıl bir tepki vereceğimi bilmediğim bir halde öylece beklerken beklediğim şey gerçekleşmedi. Dakikalar geçmesine rağmen hiçbir şey olmadı, patlama suya sabuna dokunmadan uzaklaştı.
Yine de korkumu yenip sindiğim köşeden kalkamadım.
Biraz sonra, belki de saatler sonra duyduğum bir diğer kapı sesi ile gözlerimi telaşla araladım ve sanki duvarın diğer tarafına geçebilirmiş gibi sırtımı altıgen sembollü duvarlara gömdüm.Tenim anında sızlarken kapı ısrarla tıklandı ve birinin kapının ardından konuştuğunu duydum.
Bu defa gelen kişinin Barkan olmasını diliyor, aksi halde kalbimin daha fazla dayanamayacağını biliyordum. Ayağa kalkıp kapıya adımladım. Ne kadar çabalasam da, adım seslerim kapının ardından duyulmuş olmalıydı ki, huysuz bir ses mırıldandı. ''Kapıyı aç Elis.''
Tanıdık ses, telaşımı dindirip heyecanımı suyu düzüne sıçratırken titreyen ellerim ile ağır masayı zorla çekip kapıyı hızlıca araladım. Dağınık saçların örttüğü esmer bir ten görüş alanıma girince derin bir nefes aldım ve şimdiden göz pınarlarımı doldurmuş gözyaşlarım usulca yanaklarımdan döküldü. ''Barkan?''dedim telaşla.
''Senden önce... K-kapıda biri vardı... Kapıya geldi... S-sipariş dedi ve...''
''Merak etme, onu ben gönderdim.'' Barkan hızlıca odaya girdikten sonra oldukça yorgun görünen Metin'de peşinden odaya girince kapı kapandı ve masa eski yerini aldı.
''S-siz?'' dedim. ''Ne oldu?''
Barkan, bileğimden yakalayıp beni yatağa doğru sürüklemeye başladı. Dilim dolanıp ne söyleyeceğimi bilemediğim anda bakışlarımı Metin'in soluklanmaya çalışan bedenine çevirdim. İlk bakışta, oldukça kirli görünen yüzü dikkat çekiyordu.Barkan, beni bir hışımla yatağa oturtup önümde çömelirken meraklı bakışlarım üzerlerinde dolanıp durdu.
''Odayı gez Metin,'' diye söylendi. Sesi, duygudan yoksun bir tınıda yükselmişti.
Metin iki büklüm bedenine rağmen etrafı incelemeye başladı. Pencerelere yaklaşırken, sırtındaki çantayı yere bıraktı. Bakışlarım hemen önümde duran Barkan'a çevrildi. Üzerine dikkatle inceledim. Tıpkı Metin'in ki gibi yüzü tamamen kirlenmiş, dağınık saçları arasına onlarca toz taneciği doluşmuştu. Sol gözünün altında bir kızarıklık vardı ve sanırım, planladıkları gibi gitmeyen şeyler olmuştu. Kıyafetleri de bir nebze tozlanmış, kazağının omzu yırtılmıştı ancak göze batmayacak kadar küçük bir kusurdu.
''İyi misin?'' diye sorduğumda, başını eğmiş ve cılız ellerimi büyük elleri arasına almıştı. Parmakları parmaklarımı özenle okşarken ne yaptığını, ya da bu küçük dokunuşun bana yaptıklarını umursamamaya çalıştım. ''K***uğumun Metin'i işi b**a çevirdi.'' Ettiği küfür ile yüzüm gerilirken, onun ne kadar sinirli olduğunu şimdi fark ettim.
Yüzü tamamen ifadesiz, tüm kasları da gergindi. Kol kasları dahi kendini açıkça belli ederken ellerime bu kadar narin davranıyor olması garipti. Biraz sonra,parmaklarıma geçirilen metalin soğukluğu ile irkildim. Yosun rengi gözlerim kusursuz yüzünden zoraki ayrılıp ellerime düştü. Barkan, serçe ve yüzük parmağımı kapsayan ve oldukça görkemli görünen büyük bir yüzük takmıştı. Yüzük,zamanında Osmanlı Padişah'larının taktığı görkemli, tuğralı yüzüklerini andırıyordu. İki parmağıma birden takılmış olmasına rağmen ancak oturan yüzük gümüş gibi parıldıyordu. Üzerinde, tam ortasında -üçgen içinde kalan- bir kadın kabartması, yanlarında ise bilmediğim dillerde yazılar yazıyordu. Kenarında mavi bir ışığın yanıp söndüğünü son anda gördüm.
''Bu ne?'' diye sordum. Barkan, avucum yukarıda kalacak şekilde elimi çevirdi ve yüzüğün arka kısmına uzunca bastı. Parmaklarım istemsizce kıpırdandığında,serçe ve yüzük parmağımda garip bir sıcaklık hissettim.
''Tamam, oldu,'' dedi Barkan. ''Getir şu kapsülü.''
Barkan önümden kalkıp banyoya doğru hızlıca adımlarken ardından öylece baktım.Banyo kapısını açık kalacak şekilde bırakıp yüzünü hızlıca yıkadı. Saçındaki tozları da hızlıca silkeledikten sonra Metin'in yanına geldi. Bende merakla ayağa kalkıp sırt çantasındaki makineyi ve yanında getirdiği laptopu çıkaran Metin'i izledim. Says kapsülünü bulmuş olmalılardı. Makine, laptoptan sadece biraz daha büyük ancak en az 15 cm kalınlığındaydı. Üzerinde onlarca küçük,çıkıntılı kareler vardı, ara sıra hareket ediyorlar ve sanki nefes alıyorlarmış gibi bir izlenim veriyordu. Dikdörtgen şeklinde, küçük, canlı bir platform gibiydi. Metin, makineyi yere koyduktan sonra kenarlarında bulunan birkaçdüğmeye bastı ve makine masmavi parıldadı.
Görmeyi beklediğim kapsül, kesinlikle böyle bir şey değildi. Metin, yatağın ucuna oturup laptobu da kucağına koyarken ben parıldayan makineye bakıyordum. ''Bu kapsül bana yeni bir laptopa mahal oldu ama önemli değil,'' dedi Metin.
Barkan elini bana doğru uzatınca gözlerim gözlerine değdi. ''Gel,'' dedi.''Üstüne çık.''
Kaşlarım aynı anda havalanınca gözlerim tekrar makineye kaydı. Elimi avuçları arasına bırakıp beni makinenin üstüne çekiştirmesine izin verdim. Ayaklarım, makinenin üstüne değer değmez küçük kareler tekrar titreşti ve ben canlı bir organizmayı eziyormuşum gibi hissettim. Bastığım yerler içe çökerken diğer kareler yükseldi.
Tamamen üstüne çıktığımda Barkan elimi bıraktı ve üzerimi hızlıca süzdü.Farkında olmadan titriyordum ve parmağımda bir eğrelti gibi duran yüzüğü oynuyordum. Barkan, oldukça tedirgin olduğumu fark etmiş olmalı ki, hafifçe boğazını temizledi. ''Merak etme, bu kapsül sadece fizyolojik ve biyolojik inceleme yapmak için üretildi. Metin, makineyi kırmayı başardı. Hiçbir şekilde takip edilmeyeceğiz ve araştırmamız oldukça kısa bir sürede tamamlanacak. Zehri çıkarır çıkarmaz da buradan gideceğiz.''
Başımı öylesine salladım ve derin bir nefes aldım. Barkan, ellerini ceplerine sokuşturup göğsünü şişirdi. Açığa çıkan vücut hatlarına göz atmamak için Metin'e baktım.
''Elis, canın yanmayacak ancak bir miktar sıcaklık hissedebilirsin. Hareket etmemeye çalış.''
Yutkunup Metin'i de başımla onayladıktan sonra hazır olduğumu belirttim.
''Tamam, başlıyorum,'' dedikten sonra Metin laptoptan son birkaç tuşa bastı.Biraz sonra, makinenin alt kısmından tıpkı kobra yılanlarını andıran, ince-uzun kablolar uzandı. Kıvrıla kıvrıla yukarıya çıkan ve bacaklarımın etrafını dolanan kablolara karşı direnmek zorunda kaldım. Beni boğmayı hedefleyen bu vahşi hayvanlardan en az on tane vardı, çok incelerdi. Onlar kıvrılıp uzanarak kollarıma dek sarıldıktan sonra nefeslerim iyiden iyiye düzensizleşti. Nabzım,olması gerekenden daha da hızlı atıyor ve kalbimi yoruyordu. Alnımdan dökülen terleri, makinenin sıcaklığına yordum. Kablolar, geçtiği yerleri neredeyse yaktı.
Barkan Metin'in yanına geçerken, ben gözlerim ile kabloların her bir hareketini takip ettim. Biraz sonra iyice dolanıp başımın etrafını da çevrelediklerinden sonra, belli aralıklarla üzerlerine yerleştirilmiş küçük ışıklar yandı ve etrafımı sarmaladı. Şimdi, bedenimi tamamen içine alacak, saydam bir mavi ışıktan oluşmuş bir elipsin içindeydim. Elips, kablolar kıpraştıkça etrafında dönüyor, karşımdaki iki adamın görüntüsü belli belirsiz dalgalanıyordu. Etrafım adeta ince bir duvarla çevrilmişti.
''Kıpırdama,'' diye tekrar beni uyaran Barkan'a bakma fırsatım olmadan yüzük takılı parmaklarımda hissettiğim sızı ile dudaklarımdan tiz bir çığlık kaçtı.Yüzüğün çevresinden tenime iğneler batıyormuş gibi hissettim. Sol elim adeta kramp girmiş gibi kasılırken olabildiğinde hareketsiz bir şekilde durmaya çalıştım.
Neredeyse iki dakika geçmişti ki, Metin hızlıca açıklamalar yapmaya başladı.İrisleri deli gibi laptoptan vuran ışıklar üzerinde geziniyordu.
''Vücudundaki zehir, boynunun arkasına yerleştirilmiş küçük bir makineden geliyor. Tam şurada,'' dedikten sonra benim göremediğim bir yeri bilgisayarından işaret etti. ''Çok riskli bir bölgede, görünüşe bakılırsa makinenin çevresinde uzantılar ve bunlar omurilikte dâhil önemli sinir uçlarına bağlanıyor. Daha önce bu kapsül ile zehri kolayca çıkarabileceğimi söylemiştim ama beklediğim şey bu değildi. Zehir donanımlı bir makineden yayılıyor, yani makineyi çıkartmamız gerek. Bunu... Çıkarması zor olacak, hayati riski söz konusu.''
Hayati risk... Ama zehri çıkarmazlarsa zaten ölmeyecek miydim?
Barkan başını iki yana salladığında, kasılmış çene hatlarını görebildim. Barkan'ın benimle aynı şeyi düşündüğünü sorusundan anladım. ''Peki zehir ne durumda?''
''Zehir, şuanda kanının %21'lik bir kısmına yayılmış durumda. Sanırım, gün geçtikçe bu değer artıyor. Zehrin hareketlerine bakılırsa, oldukça güçlü bir kan yıkımının, beraberinde kansızlığın sebebi ancak... Ne zaman vücuduna enjekte edildiği konusundaki tahminlerimde biraz olsun yaklaşıyorsam, zehir şimdiye%100'lük bir oranda Elis'i öldürmüş olurdu.''
''N-nasıl yani?'' diye titrekçe sordum. Barkan, işaret parmağını dudaklarına yerleştirip susmamı işaret etti. Yutkundum. ''Biri bile bile zehri içine enjekte etmekle kalmamış, bu süreci uzatmak için kanın üzerinde deneyler yapmış.Üzgünüm ama... Biri acı çekerek ölmeni istiyor olmalı.'' Metin'in acıyan bakışlarını dolan gözlerim arasından zorlukla seçtim. ''Şimdiye ölmemenin sebebi de bu; kanın, ilk andan beri direnmeye çalışıyor ancak zehrin etkisi gün geçtikçe arttığında, birkaç haftaya kalmaz ölürsün. Maalesef sen... Fazla dayanamazsın. Hücrelerin daha fazla savaşamaz.''
Yani amaç, gerçekten ölmem miydi? Bunu kim yapmıştı ki? Bunu neden yapmışlardı?
Zehri çıkarsa da, çıkarmasa da ölecek miydim?
''B-bunu kim yapar ki?'' diye zoraki sorduğumda, gözümden birkaç damla gözyaşı düşüşe geçmişti bile. Barkan'ın bana baktığını gördüğümde, yakasına yapışıp beni bu illetten kurtarması için yalvarmak istedim. Bunu her kim yaptıysa da,bana onu bulmasını ve hesap sormayı istedim.
''Makineyi inceleyeceğim. Elis, olabildiğince hareketsiz kal,'' diye Metin'i dinleyebilmem pek mümkün değildi. Şimdiden kulaklarım çınlıyor ve gözyaşlarımla birlikte hıçkırıklarım omuzlarımı sarsıyordu.
''Hareket etme Elis, çabucak bitecek,'' diye Barkan'a karşı başımı iki yana salladım.
İnsanlar sürekli canımı yakmak istiyordu, herkes benden nefret ediyor ve ölmem için çabalıyordu.
İçime zehir yayan bir makine yerleştirip gün geçtikçe, azar azar ölüme yaklaşmamı hedefleyecek kadar ne yapmıştım bu insanlara? Kim bana bu ölümü layık görmüştü? Ne yapabilirdim, onlara karşı?
Biraz sonra Metin, bilgisayardan başını kaldırıp garip bir ifadeyle bana baktı. Barkan'ın da aynı ifadeyle baktığını, buğulanmış gözlerimin ardından zoraki seçebildim.
''S*ktir!''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖREV: Agron'un Çırağı | I-II
Action''Üzgünüm güzelim... Görevim bu; ya ölürsün, ya da ölürüm...'' -Görev: Agron'un Çırağı RomanceTR, Aksiyon-Macera okuma listesinde... Merakta Bırakan Ender Kurgular (Ön okuma) kazananı... Tanıtım videosu ilk bölümdedir. ilk kitap tamamlanmıştır, ik...