Bölüm 23: Güvenmek, acıları unutmaya eşdeğerdi artık

1.6K 65 33
                                    


Arina'ya veda ettik, Elis ve Barkan'a ise güçlü duvarların sarmaladığı gizemli bir oda bahşettik. İşte, tüm kurmacalardan uzakta bir bölüm sizlerle....


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bölüm 23: ''Güvenmek, acıları unutmaya eşdeğerdi artık

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bölüm 23: ''Güvenmek, acıları unutmaya eşdeğerdi artık...''

Göğsümde hissettiğim acılar durmak bilmeden saniye başı tenimi yoklarken, ruhumun bir an için tenimi terk etmek üzere hareketlendiğini hissettim. Kalbimin yeniden atmak için çırpındığını duyabiliyor, çaresizce ona tezahürat yapmaktan başka gücümü toparlayamıyordum. Sanki birisi kaburgalarımı yarıp kalbimi kavramış ve dokunduğu yerlerde bahar bahçe oluşturmuş gibi sıcak bir yanma hissettim.Ciğerlerimde hissettiğim ağırlık, boğazımdan yükselen sıcaklık ve dudaklarıma dokunan tenin soğukluğu ürpermeme neden oldu. Bir an için göğsüm havalandı ve nefes aldığımı hissettim ancak yanılıyor olmalıydım. Çünkü bedenimi kontrol edemiyordum.

Tenim karıncalanıyor, kulaklarımda hissettiğim basınç bir an olsun dinmiyordu. Uzuvlarım hareketsizdi ve hala daha dalgalar arasında boğuşup, boğuluyor olduğumdan korktum. Denizin beni yutmasını istemiyordum ancak kalbimi kırıp geçen mermiye söyleyecek sözüm yoktu.

Korkunç bir yanma, elimi bırakan bir el ve göğsümde hissettiğim ritmik basınçlar eşliğinde aniden gerçekliğe döndüm ve deli gibi öksürmeye başladım.Canım gerçek anlamda cayır cayır yanıyor ve burnumdan başlayıp ciğerlerimdeki bronşlara dek sıcak alevleri hissediyordum. Soluk yoluma binlerce iğnenin battığını ve öksürürken hepsini birer birer çıkardığımı sandım, o an.

Başım benden bağımsız yana çevrildi ve henüz gözlerimi dahi açamamışken dudaklarımdan tuzlu suyun fışkırdığını anladım. Biraz sonra öksürüğüm dindi,boğazımdaki yankı azaldı ve ben gözlerimi araladım.

İlk gördüğüm şey karanlık, yıldızlarla süslenmiş bir örtü oldu. Simsiyah gökyüzündeki parlak yıldızlar gözümü aldı ve göz kapaklarım kırpıştı. Hemen sonra ise yanaklarımdaki baskıyı kavradım ve başım yana çevrildi.

Onu gördüm.
Katilimi gördüm.
Çığlık çığlığa kaçmak ve onun gölgesinden uzaklaşmak istedim ama bunu yapacak güce sahip olmam için önce nefes almam gerekiyordu. Birkaç derin soluk geçtikten sonra korkuyla Barkan'a baktım.

''Elis?'' dedi, telaşla. ''İyi misin?''
Yanaklarıma yaslı eli ile yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve gözlerime uzun uzun baktı. Ne yapacağımı bilmez bir halde bende onun kan çanağına dönmüş gözlerine bakındım. Gözleri tamamen kıpkırmızı, irisleri ise adeta alev alevdi. Kuzguni siyahları saydamlaşmış, gözleri grileşmiş ve gecenin örtüsü ile gölgelenmişti.Ne düşündüğünü hala daha okuyamıyordum ancak tenimdeki tenini en derinden hissedebiliyordum. Bana dokunuyor, beni sarmalıyordu.

''İyisin,'' diye kendi kendine mırıldandığında güçsüz elim istemsizce göğsüme dolandı ve dudaklarım aralandı. ''İ-iyi miyim?'' Hâlbuki hiç iyi gibi hissetmiyordum,kemiklerimin arasındaki kurşunun varlığını hala duyumsuyordum.

''B-beni vurd-dun...'' dedim, titrekçe. Beni tereddüt dahi etmeden vurup,uçurumdan aşağı derin suların arasına yolladığını hatırlayacak kadar kendime gelmiştim. Boğulmaktan son anda kurtulmuştum.
''B-beni vurdun, beni kandırdın,'' dedim, gözyaşlarım bir bir yanaklarım danakmaya başlarken. Görüşüm gittikçe netleşirken, Barkan'ın sırılsıklam olmuş olan bedenini gördüm. Islak saçları alnına yapışmış, kan ile kaplı teni şimdi kızıllığından arınıp karanlık gecenin altında parıldar hale gelmiş ve üstüne yapışmış ceketi, tüm vücut hatlarını belli edecek kadar yapış yapış olmuştu.
Islaktı, bende ıslaktım.
Deniz ikimizi de yıkamış ve sonunda bir kayanın üstüne kusmuştu.

Başımı çevirip etrafıma bakındığımda, sürüklendiğim dalgalardan çokta uzakta olmadığımızı fark ettim. Uçurumun metrelerce ötesindeydik ancak dağlık alandan hala kurtulamamıştık. Arkamda, dağın büyükçe bir bölümü görebileceğim kayalık bir alan, Barkanın arkasında ise alabildiğine uzanan ve karanlık gökyüzüne karışmış hırçın deniz vardı.

Uçsuz bucaksız, oldukça sessiz bir yerdeydik. Rüzgâr, ıslak bedenlerimizi ısırıp bizi titretiyor ve dişlerimizin takırdamasına neden oluyordu.
Barkan, bedenini bana yaklaştırdı ve yanaklarımdaki elini sırtıma indirip beni yattığım yerden doğrulttu. Bağırıp ellerimi göğsüne yasladım ve onu itmeye çalıştım.

''S-senden nefret ediyorum!'' diye bağırdım. ''Bırak beni! Beni kandırdın sen,nefret ediyorum senden!'' Sesim, dilediğim kadar güçlü çıkmıyordu ancak en azından söylemek istediklerimin bir kısmını dile getirebildim. En azından konuşacak cesareti buldum kendimde.

Barkan, göğsüne uyguladığım darbelerden etkilenmemiş bir halde beni kendine çekti ve sırtımı sıvazlamaya başladı. Büyük ellerinin baskısı ile tenim anında tepki gösterip yumuşarken aldığım yaraların usulca iyileştiğini hissettim.

''Beni öldürdün sen,'' dedim titrekçe. Canım ne kadar yansa da, ondan uzaklaşmak için büyük çabalar sarf ettim. Yorulan bileklerim sızladı, Barkan tek elini sırtımdan ayırıp bileklerimi tuttu.
''Dur,'' dedi sakince. ''Sakinleş!''
Ancak bu mümkün değildi. Deli gibi ağlıyor ve ona vurup duruyordum. Ayaklanıp,yanından kaçmak için hareket ettim ama beni tutan ellerinden kurtulamadım.
Barkan, hareket edip durmamdan rahatsız bir şekilde kaşlarını çattı ve hırlayıp elini göğsüme daldırdı. Biranda gözlerim aralandı ve ıslak kazağımın altından elini sokan Barkan'a korkuyla baktım. ''N-ne yap-'' diye mırıldandım ancak devamını getiremedim. Barkan'ın tenime değen tenini hissedince donakaldım,uzuvlarım uyuştu. Barkan, iç çamaşırımın üzerinden parmaklarını göğüslerime değdirip adeta avuçladı. Dokunuşunun etkisi ile ince parmaklarımı bileğine sarıp elini üzerimden uzaklaştırmak istedim.
Sırtımdaki eli belime kaydı ve beni iyice kendine yaklaştırdı. Bacaklarım bacaklarına değer bir halde, öylece karşısında dururken elini geri çekti.Gözlerimi kırpıştırıp, bakışlarımı yüzüne çıkardım.

''Ne yapıyorsun?'' dedim bir solukta. Barkan, çatılan kaşlarının altındaki kanlı gözleri ile dikkatle beni izledi. Biraz sonra ıslak ve dolgun dudakları aralandı ve tok sesi ile mırıldandı.
''Seni vurdum Elis ama seni öldürmedim. Sadece öldüğüne inanmalarını istedim,''dedi.

Zorlukla yutkundum, çaresizce yüzünü inceledim. ''Seni öldüremem Elis çünküs öylediklerimin aksine sana değer veriyorum.''
Barkan, elinde tuttuğu ve ay ışığı ile parıldayan gümüş cismi görüş hizama kaldırdı. Elinde tuttuğu şeyin ne olduğunu biliyordum. Daha önce bana verdiği ve göğsümde özenle sakladığım, üzerinde bir kadın kabartmasının olduğu gümüş bir paraydı bu. Hatırladığımın aksine ise pürüzsüz işlemesini yerle bir eden parlak bir mermi tam ortasından geçmiş haldeydi.

Mermi...
Kalbimi hedef alan ve beni uçurumdan aşağı bırakan ölüm nedenim...
İşte oradaydı.
Kalbime ulaşamadan paraya çarpmış ve orada gömülü kalmıştı.
Vurulmamıştım.

Gözyaşlarım durmuyor, Barkan'ın söylediği sözlerin gerçek olmasını dileyen masumane bir his ile yanıp tutuşuyorlardı. Ona inanmaya hazır tarafım başını uzattığında, gözlerimi usulca kapadım. Başım, onaylamaz bir şekilde iki yana çevrildi ve hıçkırıklarım nüksetti.
''H-hayır,'' dedim zorlukla. ''Yalan söylüyorsun, beni kandırıyorsun.''
Oysaki beni gerçekten öldürmek istememiş gibi duruyordu.

''Yalan söylemiyorum Elis! Şuan yalan söylemiyorum. Seni öldürmemem, bunu ikimize de yapamam. Çünkü gerçekten-'' durdu, söyleyeceği her ne varsa bunu ertelemeye karar verdi.
''Sana yalanlar söylemek zorundaydım Elis,'' dedi. ''Söyledim, çok yalan söyledim ama yapmak zorundaydım.''
Başımı sallamaya ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ettim. ''Seni istemiyorum!''diye bağırdım. Rüzgârı ve dalga seslerini bastıracak kadar güçlü çıkan sesim ile Barkan'ı afallattım. ''Seni görmek dahi istemiyorum, yanımda olmanı istemiyorum. Bana yaptıklarını unutmayacağım, beni kandırıp kullandığını unutmayacağım!''

Ve eğer yongayı içimden çıkarıp atabiliyor olsaydım, şu dakika yüzüne fırlatır ve beni terk etmesini isterdim. Beni gerçek anlamda vurmamış olabilirdi ama ben onun yüzünden ölüyordum. İhanet kabul eden bedenim yanıyordu.

Barkan, kollarımı tutup beni sakinleştirmeye çalışıyor ve durmam için bağırıyordu. Kuvvetli sesi rüzgârı yarıp bedenime çarptığı her an titredim ve haykırdım. ''Bırak!''
Bırakmayacağını düşündüğüm bir anda bileğimi tutan elleri gevşedi ve tamamen beni şaşkına uğratacak başka bir şey yaptı. Kazağının uçlarından tuttuğu gibi bir hışımla yukarı doğru sıyırdı ve esmer teni, üzerine yapışan su damlacıkları ile karşımda belirdi. Çıplak bedenine düşen bakışlarımı kaçıramadım, dudaklarım aralanmış bir şekilde ona bakakaldım.

Bu durumdayken bile teninin güzelliğine kapılmış olmam utanç vericiydi ancak donakalmamın sebebi onun güzelliği değildi. Kaslı gövdesinde, göğsünün tam ortasında gördüğüm koca dikiş izleri ile ellerim öylece havada kaldı.Kaburgalarının birleştiği kemiğin başlangıç noktasından bitiş noktasına dek büyük bir yara izi vardı; kırmızımsı, teninde hafif bir kabartı oluşturan ve kılçık misali dallanmış dikiş izleri, uzun zamandır orada olduğunu belirten cinsten eskiydi. Kusursuz teninin ortasında dallanmış, koca bir leke gibi öylece duruyordu ve bu, tehlikeli bir operasyon geçirdiğinin işaretiydi.

''Eğer sana yalanlar söyleyip seni kandırmasaydım ölürdüm!'' diye haykırdı.Gözlerim, zoraki gözlerine çıkarken ürperdim. Siyah gözlerinde, ardındaki denizden daha şiddetli dalgaların baş gösterdiğini gördüm. ''Demeter görevi tehlikeye attığımı anlarsa, kalbime yerleştirdiği bu cihaz ile beni anında öldürürdü.Göreve itaatsizlik edemezdim, Demeter'e ihanet edemezdim ve senin öylece beni bırakmana izin veremezdim. Sana gerçekleri söylersem beni öldürürlerdi Elis. Ve hala... Yongayı onlara götürmez ya da senin canını o aptal cihazdan daha çok önemsediğimi belli edersem beni anında öldürebilirler! Kalbim durur ve ölürüm Elis!''

Sesi o kadar hiddetli çıkmıştı ki, tok sesi dağlarda yankılanıp geri bize döndü. Gece, haykırışları ile adeta aydınlandı ve ben, göğsümün gerçek anlamda sıkıştığını hissettim.

''Üzgünüm güzelim, görevim bu; ya ölürsün ya da ölürüm.''

Dudaklarım aralandı ancak söyleyecek hiçbir şey bulamadım. Gözlerim göğsündeki yara izi ile gözleri arasında mekik dokudu ve ben yaşanılan gerçekleri anladım.Barkan, 40 katlı binanın tepesinden atlayıp yere çakıldığında gerçek anlamda ölmüştü. Daha sonra ise Demeter, onu kuklası haline getirecek güçlü bir cihazı kalbine yerleştirip istediklerini yapmadığı an tereddüt etmeden onu öldürebilecek hale getirmiş, onu canlandırmıştı. Görevi tamamlayıp Agronrütbesini kazanan Barkan'ı aslında dönüştürmüşlerdi. O görevin amacı rütbe atlaması değildi, hiçbir zamanda olmamıştı. Görevin amacı gerçekten ölmesiydi.Ve Barkan, bunca zaman boyunca kalbini durdurabilecek bu tehlikeli cihaz ile yaşıyordu.

O bir asker ya da bir ajan değildi. O, katil olarak yetiştirilmiş bir kuklaydı.Söylenilenleri yapmazsa, ölürdü.

''Göreviniz ne?'' dedim bir solukta.
''Kalp atışlarımızı sürekli kılmak...''


Serse cihazı, diye düşündüm. Uçurumda Arina'nın kalbinden söküp attığı ve özgürlüğe kavuştuğunu söylediği cihaz,Serse cihazıydı. Ve Barkan, hala bu cihaz ile yaşıyordu. Demeter onu her an,gözlerim önünde öldürebilirdi.
''Uzaktan kontrol edilebiliyor ve Görev süreci boyunca gerekli raporları vermezsem beni tehdit etmek üzere harekete geçiyor,'' dedi Barkan. Sesi sakinleşmiş ancak gücünü kaybetmemişti. ''Tüm bu oyunları oynamasam ikimizde ölmüş olurduk!''

Anladım ve ona inandım.

Her şeye rağmen söylediği bu korkunç şeye inandım çünkü gözlerim önündeki yaraizi her şeyi açıklıyordu.

''Anlıyor musun Elis? İkimizi de korumaya çalışıyordum. Seni hep korumaya çalışıyordum. Beklemediğim şeyler olduğunu, hata yaptığım şeyler olduğunu kabul ediyorum ama yapmak zorunda olduğumu bilmelisin.''

Soğuk, katlanılmaz bir hale gelene dek onu izledim.
''Şimdi, daha önce yapmanı istemediğim bir şeyi yapmanı isteyeceğim senden,''dedi biraz sonra. ''Bana güvenmeni istiyorum Elis... Şimdiden sonra bana hiç olmadığı kadar güvenmeni ve inanmanı istiyorum,'' dedi, bunca zaman ona güvenmemden rahatsız olan adam. ''Seni koruyacağıma yemin ettim, sana zarar vermeyeceğime yemin ettim. Sana zarar vermeme izin verme ve bana güven Elis. Güven ve benden kaçma. Çünkü sana tüm gerçekleri anlatacağım.''

Her şeye rağmen hala daha onun kollarında ağlıyordum işte. Yalanları tükenmeyecek bu katilin kollarına tutunmuş, söyleyeceklerini duyma hevesi ile dolmuştum. Gerçekleri... Gerçek olan gerçekleri duymak isteyen yanım kalmakta ısrar etti ama ben şimdiden sonra bana güven diyen Barkan'a nasıl inanacağımı bilmiyordum.

Barkan, alnımı ıslak göğsüne yaslayıp beni kendine çekti ve sıkıca sarmaladı.Soğuktan, belki de şoktan titreyen bedenimi rahatlatmak için dokunuşlarını esirgemedi. Gözyaşlarımı akıtmama, acımı yaşamama izin verdi. Ve ıslak saçlarım arasına, daha önce hiç olmadığı kadar sıcak bir buse kondurup çenesini başıma yasladı.

''Güven Elis, lütfen güven. Artık bana güvenmene ihtiyacım var.''



Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
GÖREV: Agron'un Çırağı | I-IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin