17- Yalan

232 103 78
                                    

Güneş doğmaya yüz tutmuştu Can'la birlikte eve dönmüş ve terasta birbirimize sarılı bir şekilde oturuyorduk. Zaman burada dursun istedim o an.

"Keşke" dedi Can. "Keşke seni daha önce bulsaydım..."

Sevmek bu muydu peki?
Onsuz geçen her bir dakikaya küskün olmak mıydı sevmek?
Sevmek, onun gözlerinin ta içinde kendi yansımanı görmendi.

"Keşke..." diye fısıldadım yüzüne bakmayarak.

Yağmur atıştırmaya başladığında ürpertiyle titredim. Hayatım boyunca yağmur yağmasından korkardım. Sanki felaketlerin habercisiydi yağmur. İçimi karartan havalardan da nefret ederim, bahar olsun isterdim hep. Hep bahar olsun, papatyalar açsın, her yer huzur koksun...
Titreyişim benden çok Can'ı korkutmuştu.

"İyi misin?" Dedi telaşla.

"İçeri mi girsek?" Dedim fısıldar gibi.

"Olur, girelim."

Birlikte Can'ın odasına girmiştik ve ben her zamanki gibi o dolaba yaslanıp oturdum.

"Beni buraya monte etseler mi acaba? Evet ya çok iyi olurdu aslında." Diye kendi kendime söylenirken Can bana öyle bir gülümsemeyle bakıyordu ki içimin ısındığını hissettim.

"Yağmur.." diye başladı Can.
"Yağmur yağması seni ürkütüyor."

"Ürkütmek değil de içimi karartıyor diyelim." Dedim gözlerinin içine bakarak. Ve devam ettim.

"Aslında en çok yağmur yağdığında seviyorum bu dünyayı. İnsanların saçları ıslak, başları eğik. Sanki herkes suçunu kabullenmiş gibi..."

Can birden ayağa kalkıp elini bana uzattı. Ben anlamaz gözlerle bakmayı sürdürürken bıkkınlıkla konuştu.

"Hadi ama İrem çok soru soruyorsun." Dedi halbuki tek kelime dahi etmemiştim.

Yeni doğmaya çalışan güneşin önünü kara bulutlar kaplarken ben yine karamsarlıkla nefes aldım. Birlikte sessizce merdivenlerden inip dışarıya çıktık. Üzerimizde sadece ince hırkalarımız vardı. Hırkamın kapüşonunu takıp Can'ın beni sürüklemesine izin verdim. Can bir eliyle kapüşonunu takarken bir eliyle de sımsıkı benim elimi kavrıyordu.

"Nereye gidiyoruz Can?" Dedim ve cevap gelmedi.

"Ne yapacağız?"

"Islanıyoruz farkında mısın?"

"Hasta olursak?"

"Can ner-" derken çatık kaşlarla bana baktı. Küçük bir çocuğu azarlar gibi konuştu.

"Ne çok soru soruyorsun sen ya."

Tekrar önüne dönüp yürüken hâlâ elimi bırakmamıştı. Nehrin önündeki banka geldiğimizde ben hâlâ anlamaz gözlerle ona bakıyordum.

"Can neden buradayız?" Dedim merakla.

"Suçumuzu kabullenme sırası bize de gelmiştir belki de..." dedi.

Ben cevap vermek için dudaklarımı araladığımda beni susturdu.
Bir eliyle kapüşonunu çıkarırken bana da "Kapüşonunu çıkar." Dedi.
Boş olan elimle kapüşonumu çıkarıp Can'ın gözlerine baktım. Yağmur giderek hızlanıyordu. Hatta bayağı bayağı sağanak yağıyordu.

O an sanki zaman durmuştu ve etrafımızdaki herşey birer birer yok oluyordu. Sadece biz kalıyorduk, sadece o ve ben...

İkimizde tek kelime etmeden birbirimizin gözünün ta içine bakıyorduk. Can diğer elimi de kavradığında elinin vermiş olduğu sıcaklıkla biraz da olsun ısınmıştım.

Papatyalara Fısılda (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin