Sare Balcı
Bugün Rüzgar okula gelmemişti ve ben kendimi çok kötü hissediyorum. Yani düşünsenize ilk okuldan beri dip dibe olduğunuz dostlarınızdan biri aslında orta okuldan beri sizi seviyormuş. Ne hissederdiniz?
Rüzgara kırgın ya da kızgın değilim. Sadece şu an ona karşı nasıl davranmam gerektiğini bilmiyorum. Birde şu an okula gelmeyişinin sebebin ben olduğunu bilmek, beni derinden üzüyor.
Yusuf'la kantinden çayları alıp, Mavi ve Meriç'in olduğu çardağa geldik.
"Kanka ya bunlar çok sırnaşık, gel biz başka yere oturalım" diyen Yusuf'a baktım göz ucuyla.
"Oğlum bi kere de mal mal konuşma ya"
Bu arada aklıma gelen şeyle Maviye baktım. Meriçin göğsüne yatmış, kulağındaki küpesiyle oynuyordu. Meriçi Yelda'dan deli gibi kıskanıyordu ve günlerdir başımın etini yiyordu. Ulan Meriç, hep senin bokuna benim kafam şiştiyse, birazda sen kıskan bakalım.
"Maviş ya aklıma ne geldi biliyor musun?" Evet piçtim ve piçlik yapmak hoşuma gidiyordu.
"Ne geldi Saretoşum"
"Bence bu Yağız Ege sana bilerek çarptı."
Mavi söylediğim isimle gözlerini sus dercesine havaya kaldırdı ama artık çok geçti. Bizim sloganımız neydi? YAŞASIN KÖTÜLÜK !
Meriç duyduklarını idrak edince kaşları çatıldı ve Maviyi göğsünden kaldırdı.
"O sikim suratlıyla mı çarpıştın ?"
Mavi bana sıçtım ağzına der gibi bakınca Yusufaşkıma döndüm.
"Gel kanka biz sınıfa çıkalım" diyip onu kolundan tutup çekiştirdim.
Çardaktan uzaklaştığımızda ise kahkaha atmaya başladım.
"Piçliğine yaptın dimi lan şerefsiz Sare"
Yusuf'a bakıp sinsi gülüşümü sergiledim.
"Piçlik yapmadan duramıyorum ki oğlum. Kalbim piçlik pompalıyor benim."
İkimizde kol kola girip 'nihahaha' diye cadı gülü yaptık ve okula girdik.
Okuldan çıkınca herkes bir yerlere dağıldığı için tek başımaydım. Rüzgarı düşüne düşüne yürürken, farkında olmadan kendimi Rüzgarın evinin önünde buldum.
Arkadaşlığımıza zarar gelsin istemiyordum. En iyisi onunla yüz yüze konuşmaktı.
Elimi zilin üzerine koyduğumda çalıp çalmamakta tereddüt ettim. Acaba biraz beklese miydim? Maviş Pazartesi'ye kadar bekle demişti. En iyisi beklemek Ya diyip elimi zilden çektim ve tam arkamı döndüğümde kapı açıldı. Duyduğum sesle içimi bir hüzün kapladı.
"Sare? Ne işin var burada ?"
Arkamı dönüp Rüzgara baktım. Ceketini felan giymişti muhtemelen dışarı çıkıyordu.
"Seni görmeye geldim" dedim. Yalan konuşmaya ya da kendimi kasmaya gerek yoktu. Beni sevdiğini öğrenmiş olsam bile karşımdaki çocuk benim 12 yıllık dostumdu.
"Sare bak şu an konuşmasak ikimiz içinde en iyisi olur." Diyip yanımdan geçip yola koyuldu. Çok sinirlendim.
"Hayır Rüzgar! Ben şu an konuşmak istiyorum?"
Bana arkası dönük bir şekilde durdu.
"Ne konuşacağız ki ? Arkadaşlığımızı bitirmek felansa düşüncen bilki benim için değişen bir şey olmayacak."
Durduğu yere kadar gidip onu kendime çevirdim. Gözlerime bakamıyordu.
"Salak mısın sen 12 yıllık dostumu sırf beni seviyor diye bırakır mıyım öylece!"
Gözlerinin parladığına yemin edebilirim şu söylediğim şeyden sonra.
"Ne konuşacağız o zaman?"
"Sadece bugün okula gelmediğin için üzüldüm ve ne olursa olsun ben seni kaybedemem Rüzgar. Hepiniz benim için o kadar değerlisiniz ki, bugün Ya da gelecekte başımıza ne gelirse gelsin ben bu beşliden asla vazgeçemem."
"Sana aşığım Sare. Sekiz senedir sana aşığım. Bunu artık sana dile getirmişken, başka erkeklerle sevgili oluşlarını izleyemem. Sadece dostun gibi davranamam artık."
Kendince haklıydı ama elimden daha fazlası gelmiyordu.
"Ne yapmalıyım Rüzgar? Bana akıl ver o zaman. Bana de ki gel Sare biz bundan sonra şunu yapacağız de ben de onu yapayım."
Rüzgar biraz düşündü ve elleriyle ellerimi tuttu. Biran tuhaf olsamda bunu ona belli etmedim.
"Bir anlaşma yapalım?"
Şaşkınca suratına baktım.
"Ne anlaşması?"
Elleri hala ellerimi tutuyordu. Ve ben oldukça gerilmiştim.
"Eğer on beş tatile kadar düşüncen hiç değişmezse, karneleri aldığımız gün bile hala beni sadece dostun olarak görürsen, bende seni sevmeyi bırakacağım. Ama içinde en ufacık bir hoşlantı dahi olursa, bir de sevgili olarak deneyeceğiz"
Ellerimi çektim.
"Saçmalama Rüzgar ben sana asla şans veremem. Olmaz yani"
Gözlerindeki ışık yerini hüzne bırakmıştı resmen.
"Neden? Seni aldatan o Ali piçine kaç kere şans verdin, o at Murat'a bile şans verdin! Beni neden bu kadar görmezden geliyorsun Sare!"
"Çünkü gerizekalı, onların hiç biri umrumda değil. Ama seninle sevgili olursam ve biz yapamazsak ben seni kaybederim. Onlar hayatımda olsa da olur olmasada... Ama ben sensiz yapamam Rüzgar. Ben Yusuf olmadan, Sinan ya da Mavi olmadan yapamam anlıyor musun? Siz benim her şeyimsiniz!"
Sesi yumuşamıştı. Ve ben ağladığımı yeni farkediyordum.
"Anlıyorum. Bende sizi kaybetmek istemiyorum. Ama bana bir şans ver. Gel anlaşmayı deneyelim. Eğer sevgili olursak ve ilerde yapamazsak da senden asla gitmeyeceğim, arkadaşın olarak hep yanında olacağım. Her anında."
"Yine de şu anki gibi olamayız."
"Oluruz, lütfen Sare. Tek bir şans"
"Ne olursa olsun, ne yaşarsak yaşayalım bu beşli arasındaki dostluğu etkilemeyecek. Söz mü?"
"Söz"
"Peki o halde, on beş tatilin ilk gününe kadar vaktin var Rüzgar bey. Yani on beş günün var. Sana kolay gelsin" diyip elimle omzuna vurdum ve geldiğim yöne dönerek yürümeye başladım. Arkamdan söylediklerine ise sadece gülümsedim.
"Sevgilim olmaya kendini hazırla Sare Balcı!"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Purple || texting
Short Story•TAMAMLANDI• 🌈Gökkuşağı Serisinin İlk Kitabı🌈 Sen moru çok seviyorsun, ben maviyi.