"Giriş"

629 59 104
                                    

cehennemin içinde kayan bir yara
akan kanla boyayacaktı yüzleri
zehir gibi, ansızın süzülecekti dünyaya
rüyaların ve gecelerin katilleri

Dünya daha yaratılmadan çok önce Cennet ve Cehennem var edilmiş, onlar insanlıktan daha önce doğmuştu. Ruhlarının var olduğu yerde, göğüs kafeslerinin hemen altında kordan ve kötülükten üflenen nefesleri vardı. Karabasan'ın sekiz gözde kızıydılar. Her birine farklı bir güç bahşedilmişti. Ancak öyle güçlü hâle gelmişlerdi ki Cehennem'in dengesi değişmek zorunda kalmıştı. Tek başlarına değillerdi, onları avlayanlar vardı.

Siyaha çalan kahveler, yeşillerinin üzerindeydi. Üzerinde gezinen aşağılayıcı bakışları gecenin en koyu tonunda bile fark edebiliyordu. "Biliyor musun?" diye fısıldadı ve karşısındaki adama doğru birkaç adım attı. Kaç yaşında olabilirdi? En fazla yirmi yaşında görünüyordu. Gördüğü, tanıdığı, hatta ölüm listesinde olan en genç avcı olmalıydı.

"Neyi biliyor muyum?" O da tıpkı genç kız gibi birkaç adım atmış kız ile yakınlaşmıştı.

"İnsanların neden kolayca kendilerini yakalattıklarını? Katillerin, sapıkların ve senin gibilerin."

Ufak bir kahkaha atıp kızın çenesini kavradı. Nasıl bu kadar güzel göründüğünü merak ediyordu. Büyüleyici bir güzelliği vardı. Herhangi bir insanın, rüyalarını, hayallerini, umutlarını çalmaları için kabuslarına girmelerine gerek yoktu. Öylece dursalar ve gülümseseler yeter de artardı. Gerçi avcılar için bu durum pek geçerli sayılmazdı. Öldürdüğü karabasan da bunu kanıtlar nitelikteydi. Avcıdan bir yanıt gelmediğinde çenesindeki eli itti. "Çok konuşuyorsunuz, keskin bir zekanız olsa da öyle çok konuşuyorsunuz ki kendinizi afişe ediyorsunuz."

"Siz de pek farklı sayılmazsınız. Bir avcının en kolay avladığı yaratıklar sizsiniz."

Kızın yeşillerine bakıp gülümsemeye devam etti. "Kokunuz," deyip kızın kokusunu içine çekti. Kokusu da değişmişti kızın. Şimdi taze kan kokuyordu genç kız. Tıpkı avcının istediği gibi.

"Ne kokusu alıyorsun?" Adamın göz bebeklerinin büyüdüğünü fark etmişti. Başını omzuna yaslayıp karşısındaki adamı taklit etti. "Kan mı?"

Adamın kuruyan dudaklarını yalamasıyla, tahminin tahminden daha fazlası olduğunu anlamıştı. Gülümsedi ve aralarındaki mesafeyi tamamen sıfıra indirdi. "Onu nasıl öldürdün avcı?"

Adamın kahveleri şimdi parlak bir hale gelmişti. "Nasıl olduğunu biliyorsun Valencia."

Yutkunan genç kadının yüzündeki ifadeyle, gülümsemesi genişlemişti. Bir karabasanı avlamaktan daha iyi bir şey varsa o da karabasanların acı çekmeleriydi.

"Susman gerekiyordu avcı." Avcıdan en ufak bir yanıt beklemeden sağ elini adamın göğüs kafesine getirdi ve uzun tırnakları ile genç adamın göğsünü deldi. Ona acımıyordu, aksine adamın acı çekişi genç kadına büyük bir haz veriyordu. Avucunun içindeki sıcacık kalp ritmik bir şekilde atmaya devam ediyordu. Her bir miliminde, avcının kalbini hissediyordu. "Ne kadar garip değil mi avcı?"

Avcının bir yanıt veremeyecek kadar acı çektiğini biliyordu, acısına istediği an son verebilirdi ama istemiyordu. Ona yaptıklarını göstermek, kardeşinin intikamını almak istiyordu. Tam da bu yüzden, avcının kalbini ait olduğu yerden söküp almıyordu. "Masalın tam aksini yaşıyoruz değil mi Snow? Avcı av oluyor, kalbi ait olduğu cennetten sökülüyor ve siyah bir taşa dönüşüyor."

Avcının kalbini söküp alırken yüzünde zafer dolu bir gülümseme vardı Valencia'nın. Sonunda, küçük kız kardeşinin intikamını almıştı. Mutlu hissetmesi gerekirken koca bir hiçlik hissediyordu. Bu hissizliğin nedenini de biliyordu. Avucunun içinde yeni yeni soğumaya başlayan kalpti nedeni. "Escamioé clixei" diye fısıldayıp kırmızının en can alıcı tonundaki rengin yavaşça siyaha dönmesini izledi. Kalp, siyaha dönmeye başlatıkça kristale dönüşüyordu. Avcının kalbi tamamen siyaha döndüğünde genç kızın avuçlarının içinde simsiyah bir elmas vardı.
Boynunu süsleyecek, diğer avcılarının sonu olacak bir lanetli bir elmas.

Ters 8Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin