Jalin
Geçmişin kirli perdesi gözlerimin önünde belirmeye başladığında, hayatımın en uğursuz günlerinden birini yeniden yaşamaya başladım.
Karlı bir havada, çırılçıplak katrandan farksız iğrenç siyah bir sıvıyla kaplı bir şekilde soğuktan titreyerek yalnız yaşadığım eve geldiğimde bir grup cadıyla karşı karşıyaydım. Siyah pelerinlerinin kukuletasını indirip, yavaşça bana doğru süzüldüler. Yüzleri korkunç bir güzelliğe sahipti. Zaten güçsüz olan bedenimi hiç zorlanmadan yere serdiklerinde söyledikleri büyüyle her yer titremeye başladı.
"Seni aptal sürtük," dedi saçları gümüşe benzeyen bir cadı. "Erkek kardeşimizi öldürüp, yaşamana izin vereceğimizi mi sandın?"
Vücudumdaki zehri parkenin üzerine akıtmaya başladığımda, saçlarımdaki akrepte belli belirsiz hareketlenmeye başlamıştı. Cadılardan biri saçlarımı tuttu ve başımı yukarı kaldırdı.
"Seni öldürmeyeceğim." dedi hırıltılı bir sesle. Fırtınayı andıran gri gözleri içimi delip geçiyordu.
"Yaşamasına izin vermeyeceğiz." diyen ses gümüş saçlı cadıya aitti.
"Sandra, burada kararları ben veririm. O ölmeyecek."
Sandra'nın yüzü bir an hayal kırıklığına uğrasada hemen ardından şeytani bir gülüş yüzüne yayıldı. Kardeşleriyle bakıştıktan sonra tiz sesli kahkahaları evin içinde çınladı.
"Onu lanetleyelim."
"Öldürmekten beter edelim."
"Hiçbir erkeğe güzel görünmeyecek kadar çirkinleştirelim."
"Onu şişko bir domuza çevirelim."
"Hayır," dedi Sandra. "Kardeşimi öldürdüğü gibi onu kendi zehriyle lanetleyelim. Seviştiği her erkeğe zehrini bulaştırsın. Acı çeke çeke ölmelerini izlesin."
"Bu kalpsiz orospu bundan zevk alır, Sandra."
"Ölümsüz bir hayattan bahsediyoruz kardeşim. Bu kalpsiz orospunun bile kalbini çalacak biri olacaktır."
Sandra, her iki bileğimi tutarak beni ayağa kaldırdığında, tırnakları etime işliyordu. Beş kişiye ait on el vücudumun her yerinde gezinmeye başladığında, söyledikleri büyü tenime bir dövme gibi işliyordu. Büyülü sözler önce cayır cayır yakmaya sonra donarmışcasına üşümeme neden oldu. Sonunda cadıların benle işleri bittiklerinde, göğsümün tam ortasında Caduceus sembolü vardı. Kanatlı bir asaya dolanan siyah ve beyaz iki yılan vardı. Asanın kanatları da yılanların rengiyle zıt olacak şekilde siyah beyazdı. Parmağımla dövmeye hafifçe dokunduğumda, pürüzsüz tenim dışında bir şey hissetmedim.
* * *
Saçlarımın arasında uzun zamandır yaşayan sadık dostumu, ürkütmemeye özen göstererek nazikçe avucuma aldım. Sarı kuyruğunda hafif dokunuşlarla tırnağımı gezdirmeye başladım. Akrebim, zehrini vücudunda gezdirmeye sarı olan rengini siyaha çevirmeye başladı. Masanın üzerinde duran metal, derin bir kaba akrebi bıraktım. Keskin bir neşter yardımıyla, kuyruğunda ince bir kesik bıraktım. Zehri akmaya başladığında, koyu kanın metal kabı sarmasını izlemeye başladım.
"Ne zaman bitecek?" diyerek aniden odama dalan babamla, minik akrebim gerildi ve kabın içinden çıkmaya çalıştı. Parmağımı akrebin kafasında dolaştırıp, onu sakinleştirmeye çalışırken babam hemen yanı başımdaydı.
"Birkaç dakika sonra bütün zehrini akıtmış olacak."
"Sana acil durumlara karşı tedbirli olmalısın demiştim. Her zaman yedek bir şişe panzehir bulundurmalısın. Bir daha böyle bir tedbirsizlik olmayacak Jalin, anlaşıldı mı?" diyen davudi sesine karşı koymak imkansızdı. Gözlerimi içinde binlerce kabusun gezindiği karanlık gözlerine çevirdim. Saf kötülük doluydu. Bu gözlerde iyilik ve merhamete dair hiçbir şey yoktu. Tıpkı hepimizde olduğu gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ters 8
FantasyHalka oluşturan sekiz kız şarkı mırıldanarak ateşin etrafında dönüyordu. Sis etraflarını sararken dolunay ve ateş etrafı aydınlatıyordu. Kızların üzerindeki beyaz elbise, her birine ilahi bir hava katıyordu. Başlarına taktıklarını papatyadan taç, ma...