Zeita
Uzaktan görmüştüm kardeşlerimi.
Hepsinin elinde minik bir oyuncak, boyunlarında birbirine benzer kolyeler vardı. Oluşturdukları halkada birbirleriyle konuşup gülüyor ve eğleniyorlardı. Etraflarında dört dönen babamız onlara, gözlerinde hiç görmediğim bir gururla bakıyordu. İçlerinde en zayıf olarak gördüğü Miriam'a bile gururla bakıyordu.
Gizlendiğim çalıların arkasından çıkmak için ileri atıldığımda kolumu kavrayan güçlü ellerin kime ait olduğunu biliyordum. Başımı geriye yaslayabildiğim kadar yaslayıp Şeytan'a baktım dikkatle. Gözlerinde, onun sözünden çıkmış olmamın öfkesi vardı ve bunun karşılığını daha fazla antrenman yaparak alacaktım. Babam gibi beni cezalandırmak için sokak ortasına atmasa da sözünden çıktığımda öfkelenir ve yorgunluktan bayılana kadar çalıştırırdı.
"Buraya artık gelmemelisin Zeita," dedi. Sesinde, onun sözünden kesinlikle çıkmamam gerektiğini belirten bir ton vardı. Kolumu elinden kurtarmak için çekiştirsem de başarılı olamamıştım. yüzümü kavrayıp biraz da olsa canımı yakarak başımı yeniden kardeşlerime çevirdi. "O halkada sana yer yok. Eğer olsaydı benim yanımda değil, onlarla olurdun küçük Karabasan."
Hırsla "Ben de onlarla oynamak istiyorum," dedim. "Lütfen izin ver, sadece bir kez oyun oynayayım!"
Başını iki yana sallayarak parmaklarını bileğime sardı, beni de peşinden sürüklemeye başladı. Omzumun üstünden kardeşlerime son kez baktığımda kahkahalarını duymuştum. Alex'le göz göze geldik. Babama bizi göstermesini ve beni de yanlarına almalarını bekledim ancak hiçbir şey beklediğim gibi olmadı. Alex önce gülümsedi, sonra başını başka bir yöne çevirdi. Sanki hiç var olmamışım gibi...
Zemherir'e geri döndüğümüzde tüm bedenimi saran soğukla üşüyerek Şeytan'ın yanımdaki bedeninin arkasına saklandım. Tam karşımızda sarı saçları olan uzun boylu bir adam duruyordu. Sırtında çapraz şekilde duran büyük kılıçlar ve üzerindeki siyah, zırha benzeyen kıyafetle gösterişliydi. Şeytan'dan bana kayan bakışlarında tuhaf bir ifade vardı, gülümsemişti. "Her zaman en iyilerini gören gözlerine ne oldu da bir insan melezini bana getirdin?"
Şeytan da onun gibi gülümseyerek beni öne doğru itti. "Yeteneklerini görmeden bu kadar ön yargıyla yaklaşma Julian. Onu en iyi yapmanı istiyorum. Gerekirse yaşıtı olan Hayalet Sürücülerle dövüştür ya da iblislerimle. Zamanı geldiğinde seni bile öldürebilecek kadar güçlü olsun."
"Ölümü öldürmek ha," diye mırıldandı adam düşünceli bir sesle. "Mahşer gününe kalmadan boynumu idam tahtasına yatırıp kesecek misin yoksa? Şu sıralar Tanrı'dan fazla rol çalıyorsun."
Şeytan, buna cevap vermeden ortadan kaybolmuş, arkasında kırmızı tozlar bırakmıştı.
Beni meraklı gözleriyle izleyen Julian'a döndüm. Gözlerindeki sinsi ifadeyle birlikte bir dizinin üstüne eğilip avucunda sıkıştırdığı kızıl renkli kara bir şeyler mırıldanmaya başladı. Elini saran koyu, siyaha çalan ancak rengi tam olarak belli olmayan ışığı içinde avuç içindeki kar şekil değiştirip uzadı. Kolaylıkla taşıyabileceğim, incecik bir kılıç oldu. Aslında kılıçtan daha çok buna iğne diyebilirdik. "Bu bir Eskrim kılıcı," dedi ona bana uzatarak. "Eğer bunu öğrenirsen elinden Ölüm bile kaçamaz. Şimdi, duruşunu al. Sağ bacak öne, sağ kolunu uzat. Yana doğru dön ki olabildiğince az açık ver bedeninden. Omuzlar ve çene dik, Sol el arkada, beline yasla."
Dediği her şeyi birer birer yaptım ve duruşumu aldım. Yanıma gelip tüm bedenimi dikkatle inceledi ama dudaklarından çıkan memnuniyetsiz homurtuyu takip eden darbe sağ diz kapağımın arkasına gelmiş ve düşmeme sebep olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ters 8
FantasyHalka oluşturan sekiz kız şarkı mırıldanarak ateşin etrafında dönüyordu. Sis etraflarını sararken dolunay ve ateş etrafı aydınlatıyordu. Kızların üzerindeki beyaz elbise, her birine ilahi bir hava katıyordu. Başlarına taktıklarını papatyadan taç, ma...