BEATRICE,
İnsanların arasında yaşamak beni yorsa da aynı zaman da onların bu düzensiz hayatta kendilerini düzene koyma çabaları beni kendi akışlarına çekmesine sebep oluyordu. Gözlerimi devirdim, onlardan biriymiş gibi hissetmek istediğimi biliyordum. Çünkü hayat dedikleri yaşam biçimi benim için çok daha kolay olacak ve çözmem gereken, birilerinin uğruna değil kendi uğruma savaşacağım savaşlarım olacaktı.
Karabasanlar olarak hep birine hizmet etmek odaklı yetiştirilmiştik. Aşk mı yaşayacaktık? Kendimize aşık olabileceğimiz tek tür olarak karabasanları bulmalıydık. Bu tıpkı; insanların erkek erkeğe, kadın kadına olan ilişkilerini yargılamaları ya da bir beyazın siyahla olamaması gibi. Bizim için kural koyucular belliydi, sevgili Şeytan, Bay Charles ve diğer türlerin başları birbirimizle olan ilişkileri yasaklamışlar, herkes için bir çizgi çekmişlerdi. Bu onlardan uzaklaşmam için bile yeterliydi, tohumlarından doğduğum insanları bu yüzden kenara atabilirdim kolayca. Kendi yolumu çizene kadar, kardeşlerimin de kendi başlarının çaresine bakacakları ana kadar buradaydım. Burada, Bay Charles ve Şeytan'a hizmet ederek geçirdiğim yerdeydim.
"Neler düşünüyorsun bakayım sen?"
Adaline Purgatory koyu kahverengi gözlerini gözerime dikmiş, elimdeki kalemle karaladığım deftere bakıyordu. Omuz silktim, pek bir şey yaptığım söylenemezdi. Kız kardeşlerimi ve karabasanlar alemini korumak adına küçük çaplı bi görevdeydim ve bunun için insanlarla takılmaya başlayıp kendimi tamamen bilinmezliğe doğru sürüklüyordum.
"Hiçbir şey, dalmışım. Sanırım Fizik sınavı beni düşündürüyor."
Yalan söylemeyi pek bir güzel becerdiğimden olsa gerek, Adaline üzgün bir şekilde başını salladı. "Yardım etmemi ister misin? Biliyorsun, sayısal bilimlere bayılırım."
Bilmemem imkansızdı, kız kardeşlerimden daha çok gördüğüm yüzler olmaya başlamıştı buradaki insanlar, çünkü içlerine yeteri kadar karışmıştım. Bulduğum bazı avcıları kendi koleksiyonuma eklemiş, bazılarını Bay Charles'a listelemiştim. Kardeşlerim zaten avcı ve muhafızları çeken bir mıknatıs gibiydi, hepsinin başının birileriyle dertte olduğunu bilsem de, kendi başlarına halletmeleri için hiç ellemiyordum bile. Belki de kendime yalan söylemeyi bırakmamlıydım, çünkü şu zamana kadar çözmekte zorlandığım iki kardeş vardı ve bunlarla daha çok vakit geçirmek, ne olduklarını anlamak istiyordum.
"Olur aslında," dedim Adaline benden cevap beklerken, "Size gelmemi ister misin?"
Kaşlarını çattı, bu soruma cevabının olumlu olacağını düşünmemeye başlamıştım. Halbuki sınıfın çoğunu ikna ederek evlerine gitmiş ve özel alanlarında onları araştırmıştım. İkna edebilme konusunda değişik bir kabiliyetim vardı, bunu nasıl başardığımı bilmesem de insanların bana hayır diyemediklerini düşünüyordum sadece. Adaline, bu insanlar gibi değildi. Kızda değişik, açığa çıkmamış bir güç vardı, odaklanmak pek mümkün olmuyordu.
"Aslında bize gelmekten çok daha cazip bir fikir sunacağım sana," dedi ve cebindeki telefonu çıkartıp rehberinde dolandı. "Arnold'da olacağız, böylelikle ne annem ne babam bizi rahatsız etmiş olur. Diğer türlü çok baskı altında olabilirsin." Dedi ve gülümsedi.
İkna olmuştu, yani bir nebze.
Telefon birkaç saniye çaldıktan sonra karşıdaki insan cevap vermişti, büyük ihtimalle abisi Arnold idi. Ailesiyle beraber yaşamadığını bilmediğim için kendimi aptal gibi hissettim, oysa sınıftaki her insan parçasının özgeçmişini çıkartacak bilgiler vardı elimde. Omuz silktim, ne olursa olsun, yine de bir yerden başlamam için bir fırsattı bu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ters 8
FantastikHalka oluşturan sekiz kız şarkı mırıldanarak ateşin etrafında dönüyordu. Sis etraflarını sararken dolunay ve ateş etrafı aydınlatıyordu. Kızların üzerindeki beyaz elbise, her birine ilahi bir hava katıyordu. Başlarına taktıklarını papatyadan taç, ma...