Miriam :
"Sanırım o bir Wendigo."
Söylediğim şeyle birlikte Valencia'nın şaşırdığını hissederken parmaklarımı tenime gömdüm, genelde kız kardeşlerimin ne hissettiğini anlamazdım, anladığım nadir zamanlar vardı ve nedense bunu hissederken tenimin üzerinde milyonlarca böceğin gezindiğini hissederdim, üstelik bunları hissederken canım yanardı. Valencia'nın içinde köpüren öfkeyi, şaşkınlığı, pişmanlığı hissedebiliyordum. Kaşlarımı çatıp mavilerimi ona doğru çevirdim, yeşil gözleri kararmıştı.
"Sakin olmalısın," diye fısıldadım, sesim Kate kadar yatıştırıcı sayılmazdı ama duyguları hissettiğim anda onu yatıştırabilir, kontrolüm altına alabilirdim. Başını iki yana sallayıp beni reddettikten hemen sonra hırıltıya benzer bir ses çıkardı. Efsun yeteneğimi üzerinde kullanmam pek hoşuna gitmemişti.
"Miri, kes şunu," diye bağırdı. İçimdeki aç canavar hızla geri çekilip kollarını göğsünde birleştirirken dilimi dudaklarımın üzerinde gezdirdim. Damağıma dolan kan tadını umursamadan "Özür dilerim, istemeden oldu," dedim sakince. Valencia inanmadığını gösterircesine burnunu kırıştırdığında bu kadar umursamaz ve kötü yalancı olduğum için kendime kızdım.
"Hadi içeri girelim."
Büyük adımlarla verandaya doğru ilerlerken içimden Jalin'in odadan çıkmadığını ümit ediyordum. Sonunda verandaya geldiğimizde Valencia kapıyı açıp içeriye girdi. Onu uyuşuk adımlarım izlerken gözlerimle kararmış antreyi tarıyordum, her an Nathan Wendigo bedeniyle bize doğru geleceğinden korkuyordum. Kaşlarımı çattım, bu kadar korkmam hiç normal değildi. Ayrıca evden gideli neredeyse bir saat olmuştu Sağ elimi dudaklarıma götürdüm, acaba rujumun aromasına korku mu karışmıştı? Zarif bir hareketle kırmızı rujumu parmağıma bulaştırıp burnuma doğru götürdüm, tatlı kokusu beni mest ederken merdivenlere gelmiştik bile.
Valencia iğneleyici bir sesle "Neden rujunu kokluyorsun, tadı yetmedi mi?" diye sorduğunda işaret parmağımı burnumdan uzaklaştırıp karanlığın altında mücevher gibi parıldayan yeşillerine diktim.
"Yetmedi," deyip onun yanından hızla geçerek merdivenlerden yukarıya çıkmaya başladım. Biraz daha onun yüzüne bakarsam bülbül gibi şakıyacaktım. Açıkçası Nathan'dan korktuğumu öğrenmesini istemiyordum, utançtan yerin dibine girerdim. Odamın kapısını açıp içeriye girerken Valencia'nın zemine çarpan ayak seslerini duyuyordum, kapıyı kapatıp yatağıma yaklaştım, yüz üstü kendimi üzerine atarken düşünmeden edemiyordum.
Neden bu yetenekle doğmuştum ki?
***
Aşağıdan gelen sesler eşliğinde gözlerimi açtım, boynumdan yayılıp bacaklarıma doğru inen ağrıyla homurdanıp yataktaki bedenimi düzeltmeye çalıştım. Oturur pozisyona gelip boynumu esnettim, kemiklerimden çıkan ses beni rahatlatırken ayağa kalkıp ilk olarak dolabın önüne geçtim, güzel ama rahat bir şeyler giymek istiyordum. Kapağı açıp içindeki giysilerime göz attım. Çiçek desenli atletimi ve kot pantolonumu aldıktan sonra yatağımın üzerine bıraktım, ardından üzerimdeki geceliğimi çıkardım ve dolaptan çıkardıklarımı giydim hızlıca.
Aynanın karşısına geçip derin bir nefes alıp başımı iki yana salladım. Kafamda yine beliren saçma düşünceleri silmek güdüsüyle gözlerimi makyaj masasının üzerinde sıra sıra dizilmiş rujlarıma kaydırdım, bazıları alınmış bazıları ise bitmek üzereydi. Gözlerimi kısıp dokunulmamışlardan bir tanesine uzanıp elime aldım, plastik kapağını açar açmaz burnuma dolan keskin kokuyla yutkunurken gözlerim yoğun kırmızılıktaki ruja değdiği anda parlamaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ters 8
FantasyHalka oluşturan sekiz kız şarkı mırıldanarak ateşin etrafında dönüyordu. Sis etraflarını sararken dolunay ve ateş etrafı aydınlatıyordu. Kızların üzerindeki beyaz elbise, her birine ilahi bir hava katıyordu. Başlarına taktıklarını papatyadan taç, ma...