"Neden sınıflarımız ayrılmak zorundaydı ki? Şimdi ders daha da can sıkıcı olacak." Zeita sırasında söylenirken ben de kapıda dikiliyordum. Önceden kızların hepsiyle aynı sınıftaydık bu yüzden derse katlanabiliyorduk. Fakat müdür bizi çok fazla sorun çıkarıyoruz diye farklı sınıflara ayırmıştı. Zeita ve Elisa benimle aynı sınıftaydı. Zeita'nın büyü gücü yoktu, Elisa ise sebebini bilmesem de ders dinlemeyi tercih ediyordu. Yani tek başıma kalmıştım.
"Sürekli birilerine dalaştığımız için olabilir mi acaba, Zeita? En çok da sen problem çıkarıyorsun." diyerek kendi sırama doğru yürüdüm. Ben ortadan ikinci sırada, Elisa benim solumda, Zeita ise arkasında oturuyordu.
"Elimde değil. İnsanlardan nefret ediyorum. Bu kadar güçsüz varlıklar olmaları beni sinir ediyor." Bunu kısık sesle söylemişti ancak yan sıradaki kız duymuş olacak ki ona tuhaf tuhaf bakmıştı. "Hepsinin zaafları yüzünden okunuyor. Bunun için çabalamıyorum bile. Geçen gün canım sıkılmıştı ve sınıfta gözümü gezdiriyordum. Bir kız dikkatimi çekti. Dersle ilgisi yoktu ve çok düşünceli görünüyordu. Eski sevgilisi tarafından aldatıldığı için, şu anki sevgilisinin de onu aldatmasından korkuyormuş. Çocuk resmen kızın zayıf noktası haline gelmiş yani. Çok komik değil mi?"
"Tam olarak hangi kısmı? Kızın, sevgilisini zayıf noktası haline getirmesi mi, yoksa senin onun zaafını okuyabiliyor oluşun mu?" diye mırıldandım.
"Her ikisi de. Bir kızın hayatının merkezine bir erkeği koyması kadar saçma bir şey yok bence. Ellerinde oynatan taraf kızlar olmalı, erkekler değil. Zaaf okuma kısmına gelince, bu bile insanlardan ne kadar üstün olduğumuzu gösteriyor sanırım. Açıklamaya gerek yok." diyerek beyaz saçlarını savurdu.
"Üstünlük konusuna katılıyorum." diye onayladı onu Elisa.
Tam yorum yapacağım sırada sınıfa Bay Miller'ın girmesiyle dikkatimi ona çevirdim. Ders tarihti, yani bir nebze katlanılabilirdi. "Talia, kapıyı kapatabilir misin lütfen?" Kapıya doğru yürüdüm. Kapatacağım sırada başka bir el kapıyı iterek beni engelledi. İçeri kumral, uzun boylu bir çocuk girerek yüzüme kısa bir bakış attı ve sırasına oturdu. "Haftanın ilk dersinden geç kaldınız Bay Noah."
Noah sağ ön çaprazımda oturuyordu. Ayaklarını uzatarak sandalyede yayıldı. "Kusura bakmayın hocam." Ondan tuhaf bir enerji almıştım şimdiden ancak aurasını okuyamıyordum. Bunu o mu yapıyordu, okumamı engelliyor muydu yoksa benim güçlerimde mi bir sorun vardı bilmiyordum.
Noah'yı boş vererek derse odaklanmaya çalıştım. Bay Miller, 14. yüzyıl hakkında bir şeyler gevelerken rastgele birilerine sorular soruyordu. Boynumdaki safir mavi kolyede elimi gezdirdiğim sırada hoca arkamdaki bir kızı kaldırdı. "Sofia, söyle bakalım 14. yüzyılda herkesin başını ağrıtan, kendisi için "Kara Ölüm" de denilen hastalığın adı neydi?" Sofia'nın yüz ifadesini görmek için arkamı döndüğümde kolyem hafifçe parlamıştı. Sofia biraz düşünerek "Veba." diye cevapladı. Bay Miller tebrik ederek konuyu anlatmaya geri dönmüştü ancak ben Sofia'nın bu cevabı tamamen rastgele verdiğini anlamıştım. Cevabı bildiği için doğru yanıtlamamıştı. Aklına ilk gelen cevabı vermişti, şansı yaver gitmişti. Bu da, Sofia'yı yeni avım yapmak için yeterli bir sebepti. Onun bütün şansını çaldığım zaman kendimi çok daha iyi hissedeceğime emindim.
Tekrar önüme dönerken hafif kanat çırpma sesleri yine bütün dikkatimi dağıtmıştı. İçeri kocaman bir kuş girmediyse eğer, bu sesler benim habercilerimden geliyor olmalıydı. Ayaklarımın önünü kontrol ettim ancak hiç uğur böceği göremedim. Daha sonra koluma bir tanesinin konması ile başımı sağa eğdim. Yirmiden fazla uğur böceği sırt çantamın yan tarafında toplanmış bana bir haber vermeyi bekliyordu. Çok önemli bir haber olmadığı sürece okul saatlerinde bir araya toplanmazlardı. Şimdi daha çok merak etmiştim. Kimsenin görmediğinden emin olduktan sonra sırada yatıyormuş gibi yaptım. Kulağımı hafifçe yaklaştırarak söyleyeceklerini dinlemeye başladım.
"Talia, dersi dinliyor musun sen?" Seslenmesi ile bakışlarımı yerden Bay Miller'a çevirdim. Yine tamamen dersten kopmuştum.
"Dinliyorum." Göz ucuyla yere baktığımda uğur böceklerinin yavaş yavaş dağıldığını gördüm. Derin bir nefes vererek kafamı kaldırdım. Noah'nın bakışlarının üzerimde olduğunu fark edince "Ne var?" anlamında başımı salladım. Noah gözlerini kısarak bakmaya devam edince umursamayarak önüme döndüm. Muhtemelen uğur böcekleriyle konuşan bir deli olduğumu düşünüyordu.
"Madem dinliyorsun. O zaman soruyu cevapla bakalım. 17. yüzyılda, cadılık yapmakla suçlanan kişilerin yargılandığı mahkemenin adı neydi?" Soruyu anlamıştım, cevabını da biliyordum ancak cevaplayamayacak kadar düşünceliydim. Habercilerimin getirdiği haber beni gerçekten şaşırtmıştı.
"Salem Cadı Mahkemeleri hocam," diyerek yanıtlayan Noah'ya, Bay Miller sinirli bir cevap verdi. "Teşekkürler Talia."
Salem Cadı Mahkemeleri'ne hangi ara gelmiştik anlamamıştım ancak en çok bilgili olduğum konulardan biri de cadılardı. Çünkü ben ve kız kardeşlerimden bazıları cadı soyundan geliyorduk. Hatta onlardan daha üstündük. Özel güçlerimiz sayesinde hemen hemen her şeyi yapabilirdik. Geri kalanlarımız kadar iyi savaşamıyorduk belki ama bizim de kendimize göre bazı yeteneklerimiz vardı.
Sol tarafımdan Elisa'nın, zihniyle iletişim kurmaya çalıştığını fark ettiğimde ona izin verdim. Zihnime "Haberciler ne dedi?" sorusunu göndermişti.
Açık mavi saçlarımla oynarken yanıtladım. "Father, hepimizle Şafak Meclisi'nde görüşmek istiyormuş. Bu gece."
Elisa'nın kaşları çatılırken o da benim kadar şaşırmış görünüyordu. "Uzun zamandır meclise çağrılmamıştık. Bir sorun mu var ki?" diyerek bir mesaj daha gönderdi zihnime.
Sadece bilmiyorum anlamında dudaklarımı büzerek önüme döndüm. Zeita ise Elisa'yı dürterek "Şu zihin oyunlarınızı yaptığınızda size sinir oluyorum." diye söyleniyordu. Telepati yapamadığı için sinirlenmişti.
Dersin geri kalanı sessizlik içinde geçmişti. Ders bitiminde zilin çalması ile herkes yavaş yavaş sınıfı boşaltırken Zeita ve Elisa'nın yanına ilerledim. "Sizce babam bizi neden meclise çağırıyor?"
"En son bir vampiri, kurt adamları ve sirenleri ısırıp zehirlediği için ölümle cezalandırdıklarında oraya gitmiştik. Meclisin başındaki şeytan defalarca kuralların üzerinden geçerken sıkıntıdan patlamıştık. Sanırım bu olaydan sonra da, yaratıklar arasında geçici bir barış kabul edilmişti." dedi Elisa.
"Evet, hatırlıyorum. Öldürülen vampir fazla çekiciydi. Ona ait bütün şansı çalamadan gitmesi yazık oldu." dedim dudağımı ısırarak.
"Aklın hep orada, değil mi?" diye kızdı bana Zeita.
Sırt çantamı toplarken "Kendine uygun birini bulamadığın için beni suçlama." dedim.
"Erkekler konusunda seçiciysem kime ne? Henüz beni kaldırabilecek birini bulamadığım için üzgünüm."
Zeita'nın koluna girdim. "Umarım önümüzdeki otuz yıl içinde o kişiyi bulursun, kardeşim."
"Gidip diğerlerini bulalım." Elisa önden, biz arkasından yürümeye başladığımız sırada öğretmenler masasının üstündeki tahta silgisi aniden sert bir şekilde yere düştü. Üçümüz aynı anda düştüğü yere baktık. "Talia, sen mi yaptın?" diye sordu Elisa.
Başımı sağa sola salladım. "Ya sen?"
O da kafasını sallayınca silginin nasıl düştüğünü düşünmeye başlamıştım. "Muhtemelen rüzgardan falan düşmüştür." diyip ikimizin de koluna giren Zeita, bizi kapıya doğru sürükledi. Ben ise beni hiçbir zaman yanıltmayan hislerimle, o silginin rüzgardan düşmediğine emindim. Ben veya Elisa düşürmediğimize göre, başka biri büyü mü yapmıştı yani? Sınıfta büyü yapabilen tek kişi bizler değil miydik?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ters 8
FantasyHalka oluşturan sekiz kız şarkı mırıldanarak ateşin etrafında dönüyordu. Sis etraflarını sararken dolunay ve ateş etrafı aydınlatıyordu. Kızların üzerindeki beyaz elbise, her birine ilahi bir hava katıyordu. Başlarına taktıklarını papatyadan taç, ma...