"Acının Patronu"

38 14 583
                                    


Miriam ;

Azap dolu acım kalbimden taşarak boynuma doğru yükselirken gözlerim sonuna kadar açıktı. Mavilerim, Zeita'nın mavilerine çarparken dudaklarımın arasından kaçmaya çalışan çığlıklarımı serbest bırakmaya çalışıyordum ancak olmuyordu, sanki birileri beni sessiz, siyah beyaz bir filmin içine hapsetmiş gibiydi.

"Bu kadar zayıf olmamalıydın,"diye bağırdı Zeita. Kulaklarımda yankılanan sesi acımasızdı, bedenimi duvara sarsan sağ eli sıkıca beni kavrıyor, kaçmama engel oluyordu.
"Zayıf iraden yüzünden başına hep kötü şeyler geldiğinin farkında mısın?"

Sırtım bir kez daha duvara çarparken kemiklerimin kırılma sesini duydum. Parçalanıyordum.
"Senin bu güçsüz halinden tiksiniyorum."

Boğazımdaki baskısını daha da artırdı, konuşurken saçılan tükürükleri tenime yapışırken acı içinde inildedim. "Öleceksin," diye bağırdı. Bedenimi bir kez daha duvara çarptığında derimden geçip kemiklerimi yaran ve kalbime ulaşan keskin acıyı hissettim. Göğsümden yayılan ıslaklık çıplak ayaklarımın ucuna süzülürken garip bir şekilde gülümsüyordum.
"Ölüyorum," diye mırıldandım. Zeita'nın elleri bedenimden çekilirken mavi gözleri irileşerek göğsüme bakıyordu. Biraz daha bakarsa ağlayacak gibiydi. Bedenim hızla yere düşerken Zeita'nın adımı seslendiğini duydum. Ancak karanlığın içine çoktan kapılmıştım bile.

Daha ne olduğunu anlamadan omzuma dokunan elle birlikte elimi hızla göğsüme götürüp kontrol ettim, yarık yoktu ancak elime batan kemiğin sertliğini hissedebiliyordum.

"Hadi ama Miriam geç kalacağız."

Yattığım yerden doğrulup baktığımda Eva ve Alexandr'ı gördüm. İkisi yan yana durmuş bir şekilde bana bakıyorlardı, yüzlerinde en güzel gülümsemeleri vardı. İster istemez ben de gülümserken yataktan kalktım. Her şey çok garipti, bedenim uyum sağlıyor, zihnim ise ince buz tabakaya yumruklarını savuruyordu.

"Nereye?" diye sorarken kendimi aynada görme fırsatı bulmuştum, kolları balon gibi olan sarı bir elbise giyiyordum, saçlarım simsiyahtı, tek bir beyazlık bile yoktu. Kaşlarımı kaldırdım.

"Nereye mi? Birkaç haftadır sürekli olarak pikniğe gidelim diyip duruyordun, pikniğe gidiyoruz işte."

Eva elini omzuma yerleştirip beni odadan çıkarırken Alexandr piknik sepetini taşıyordu. Merdivenlerden aşağıya inerken diğerlerinin nerede olduğunu merak ediyordum.
"Hem sana sürprizimizde var."

Eva omzumdaki elini hızla çekip kapıya doğru ilerledi, heyecanlıydı ve bunun sebebini merak ediyordum. Kapıyı açtığında görüş alanımıza Tiegon girmişti, elinde papatyalardan yapılma bir buket vardı, papatyaların hepsi beyazdı ama üzerinde kırmızı lekeler vardı, ister istemez titredim.

"İşte sürprizimiz,"diye bağırdı Eva, elini birbirine çarpmıştı. O lider havasından çok uzaktı, tam tersine tatlı bir kıza benziyordu. Kaşlarımı çatarken Tiegon eve girip bana yaklaştı. Kemiklerim bir kez daha yarılıp paramparça olurken önümde durup papatyaları bana uzattı.
"Güzel Miriam'ıma,"dediğinde istemsizce buketi alıp tebessüm ettim.
"Bunlar çok güzel."

Sırıtıp bana doğru eğildi, dolgun ve kıvrımlı dudakları dudaklarıma değerken beynimde milyonlarca kurdun uluma sesini duydum.
"Senin kadar güzel olamaz."

Derin bir nefes alıp evden çıkıp Tiegon'un arabasına bindiğimde gözlerimi pencereye diktim. Yanlış bir şeyler olduğunun farkındaydım ama ne olduğunu anlamıyordum.

Ters 8Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin