Bölüm 20

1.6K 119 17
                                    

Jungkook'un seçimleriyle ve benim sade olması ısrarlarımla; beyaz tişört, siyah yırtık kot ve siyah deri ceket giymiştik ikimizde.

Holly'nin tasmasını takıp binadan çıktık. Hava hafif serin olsa da güneşliydi. Uzun bir süre sonra yürüyüş güzel gelecekti. Özellikle de sevgilim ve sevimli hayvanımla.

Holly heyecanla önümüzde, etrafa bakınarak, yürürken biz de ellerimizi iç içe geçirmiş arkasından ilerliyorduk. İnsanlar eskisi gibi yargılayıcı bakışlar atmıyordu. Ama tabii hala bir garipseyip kaçamak bakışlar atıyorlardı.

Güzel ağaçlık bir parka vardığımızda Holly'nin tasmasını çıkartıp özgürce koşmasını sağladım. Jungkook'u da benimle beraber bir ağacın gövdesine çekip oturmasını sağladım.

Bacak aramda, sırtı göğsüme yaslıydı ve başını da geri atıp omzuma yasladı. Omzuma dökülen saçları sayesinde alnı açıldı. Açılan yere sulu bir öpücük bırakıp kıkırdamasını sağladım.

"Hyung."

"Efendim bebeğim."

"Ya~ şöyle seslenme. Utanıyorum~"

Gülüp hafif pembeleşmiş yaklarından da öptüm. Ne kadar öpersem öpeyim nedense doyamıyordum bir türlü. Ama içimdeki o his hala geçmemişti.

Benim de başım ağaca yaslıyken ikimizin de gözleri kapalıydı. Kötü his yüzünden gergince gözlerimi açtım ve etrafa bakındım.

Parkın girişindeki ağacın arkasına hızla biri saklanmıştı. Siktir! Hayır bu olama değil mi? Biri bizi görmüştü ve üstelik saklanıyordu. Bildiğiniz izleniyorduk!

Jungkook'u omuzlarından iterek göğsümden uzaklaştırdım. "Jungkook aciken buradan gitmemiz gerek. Hemde hemen."

O daha ne olduğunu anlamadan Holly'i çağırıp tasmasını geri taktım. Ayağa kalkmış ve kaşları çatık bir şekilde benden açıklama bekliyordu. Elinden tutup çekecekken vaz geçip kolunu tuttum ve peşimden sürüklemeye başladım.

"Eve varınca anlatacağım."

Bir şey demeden sinirle kolunu elimden kurtarıp yanımda yürümeye başladı. Bakın bence kesinlikle bu olayı abartmıyordum. Çünkü birimizin eğitim diğerimizin iş hayatını bitirirlerdi.

•••

Eve vardığımızda derin bir oh çektim. Jungkook hala burnundan soluyordu. Salona geçip sertçe kendini kanepeye attı. Dili ağzının içinde sinirle dolaşıyordu ve bu onu acayip seksi yapıyordu.

"Artık açıklat mısın?!"

Ben de hemen çaprazındaki tekli koltuğa oturup ona döndüm. "Jungkook, biri bizi izliyordu."

Bir an da tüm siniri gitmişti ve gergince bana bakmaya başlamıştı.

"Yani tam izliyor diyemem ama ona baktığımı gördüğü anda bir ağacın arkasına saklandı."

Oturduğu yerde bana yaklaştı. "Sence okuldan biri mi?"

Açıkcası okuldan mı yoksa annemin yine peşime taktığı biri miydi bilmiyordum. Kısaca omzumu silktim. "Bilmiyorum ama eğer öyleyse yarına hazırlıklı gitmeliyiz, dikkatli olmamız lazım."

Yutkunup başını salladı. "Tamam hyung. Dikkatli olacağım."

Ayağa kalkıp elimi uzattım. "Hadi gel, akşam yemeği için bir şeyler hazırlayalım."

Elimi tutup anında peşimden geldi. "Taehyung gelmeden halletsek iyi olur. Kahvaltıdan sonra bulaşıkları taşımak isteyip, masadaki kullandığımız servis tabaklarının hepsini kırmasıyla gözümdeki otoritesi düştü açıkcası. Ayrıca bu sakarlığı beni korkutuyor."

Dudak büzmesiyle kahkaha atıp sarkıttığı dudağından öpüp geri çekildim. O da utangaçça kıkırdadığında buzdolabını açıp ne yapsak diye düşünmeye başladım.

"Sence ne yapalım, aklıma bir şey gelmiyor."

Sorarca baktığımda telefonunu çıkartıp bir tarif gösterdi. Sesli bir kahkaha atıp dolabı kapattım. Birçok seçenek varken canı yumurtalı makarna çekmişti.

Somurtup telefonunu geri cebine koydu. "İyi başka bir şey yap."

Belinden tutup kendime çektim. "Bebeğim istiyorsa onu yaparız o zaman."

Kızarıp başını boynuma gömdü.




Ya bir şey diycem. Beni neden takipten çıkıyonuz lan dkdjdjdkldm. 🤎

Private Lesson |YoonKook|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin