19 Şubat 1998
Bölümü şarkıyla dinlerseniz daha güzel olur :")
Sinan odasından yatağına vuran gün ışığıyla açtı gözlerini. Odasının camından gözüken sakin denize ve uçuşan martılara baktı. Çok geç olmadan üstünü hazırlandı ve çantasını boynuna asıp ayakkabılarını giydi. İskeleye doğru ilerlerken kendine bir simit aldı ve açık tarafa geçip denizi izlemeye başladı. Kollarını demirlere koyarak öne eğildi ve gülümsedi. Gözlerini kapayıp deniz kokusunu içine çekti ve martıların sesini dinledi. Şanslı hissetti kendini. Osman haklıydı. Bunun değerini bilmeliydi.
Hayat normal ve her zamanki gibi ilerliyordu. Sinan ve Osman arada okulda takılıyorlardı. Artık daha yakınlardı. Sinan'ın pek arkadaşı yoktu, o yüzden onunla ile arkadaş olacağını da hiç düşünmemişti. Osman enerjik, dışa dönük konuşkan birisiydi. Sinan ise hep yorgun, içe dönük ve sessizdi. O rengarenk ise Sinan siyahtı. Çok zıt insanlar olmalarına rağmen araları iyi sayılırdı. Yaptıkları küçük atışmalar onun hoşuna gidiyordu aslında. Osman'la birlikteyken her zamankinden fazla gülüyordu. Her ne kadar bunu pek gösteremese onu seviyordu.
Sınıfta dersteyken Sinan'ın arka çarprazında oturan Osman arada sırada onu izliyordu. Sinan ise sürekli uyuyor, uyumasa da ne not tutuyor ne de dersi dinliyordu. Yani o dalgın haline bakılırsa dinlemiyor gibi duruyordu. Teneffüslerde ise çoğu zaman sırasında oturuyor ve Işık ile konuşuyordu. Osman onu sessizce gözlemlerken içinde bir şey hissetti. Kızgın mıydı, yoksa canı mı sıkılmıştı bu duruma. Niye öyle olsun ki diye düşündü. Sonuçta ikisi de arkadaşıydı. Üstelik Sinan Işık'ı çok uzun zamandır tanıyordu. Osman'ı ise çok daha az.
Kimi zaman Sinan'ın da dönüp ona yan gözle baktığını görüyordu. Osman da başını kaldırıp ona baktığında göz göze geliyorlardı ama sonra ikisi de gözlerini kaçırıyordu.
O gün felsefe dersindeydiler. Osman sıkılmış bir şekilde camdan bakıyordu. O sırada ise dikkatini çeken bir şey oldu. Öğretmenleri yarın son günü olan ödevlerini hatırlattı. Söylediği okuyup analizini yapmalarını iki hafta önceden istemişti. Yapmayanı da sınıfta bırakacağının üstüne basmıştı. Zaten Osman'ın ödev çetesi de yalan olmuştu. Tüm bunların arasında kaynamıştı ödev. Normalde ödevleri takmazdı ama bu deli kadın onu gerçekten de sınıfta bırakabilirdi. Zaten tüm gözler üzerindeydi bu sıralar. Şu son olaydan sonra. Etrafta bir uğultu oluşmuştu ve herkesin ödevi bitirdiği de belliydi.
"Bu sefer sıçtım galiba." diye sessizce söylenirken öğretmenleri herkesin yazısının kendine özgü olmasını söylemişti.
O sırada Sinan arkasına dönüp Osman'a bakıp 'Sen yaptın mı?' dercesine bir bakış atıp kafasını salladı.
Osman hayır dercesine başını iki yana sallamıştı. Sinan'ın yapmadığına yüzde yüz emindi zaten. Hiçbir şey umrunda değildi onun.
Çıkışta ikisi beraber bahçeye indiler. "Valla beni göt korkusu sarmış durumda açıkcası. O yüzden kitabı alıp okuyacağım sanırım." Osman ceketini parmağına takıp sırtına almış yürüyordu. "Sen ne yapacaksın?" Ağzına bir fındık attı.
"Ben okumayacağım." Umursamaz bir şekilde konuşurken ceketinden matarasını çıkarıp birayı kafasına dikti.
"Hadi be oğlum. Zaten başımız belada. Bir de sınıfta kalma olaylarıyla uğraşma. Hem sen zaten felsefi kitapları okumayı da seviyorsun. Tam sana göre."
Sinan yine hiçbir şey söylemedi. Ama Osman ısrar etmekte kararlıydı. "Ben kitabı almak için kitapçıya geleceğim. Sen de gel bari."
Osman gülümseyip Sinan'ın gözlerinin içine baktı. Sinan onu geri çevirmenin imkansız olduğunu fark etti. Durdu ve Osman'a döndü. "Off... Tamam, geliyorum seninle." Yüzünde bıkkın bir ifade vardı ama Osman onun aksine gülüyordu. Avucundaki fındıklardan Sinan'a da uzattı ve yürümeye devam ettiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aramızdaki Yıldızlar [Sinan×Osman]
Teen FictionYollarını kesiştiren bir tesadüf onları asla birbirinden ayrılmak istemeyen insanlara çevirecekti. Ama bazen ayrılmak bir arada kalmaktan daha kolay ve daha acısızdı.