Bu şarkının bendeki yeri ayrıdır. Birincisi dinlediğim ilk yabancı şarkılardandı. İkincisi şu an benimle görüşmeyen ve hala çok sevdiğim bir arkadaşımla ikimizin favori şarkısıydı. Vay be. O günlerden artık çok uzağım. Düşündüm ki bu bölüme de çok uyar. İyi okumalar
20 Mart 1998
Sinan yorgun adımlarla okula yürürken bir yandan matarasını eline almış, birasını yudumluyordu. Osman iki gündür okula tekrar okula gelmeye başlamıştı ama bir gariplik vardı. Hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. Sinan'ı sanki hiç tanımıyormuş gibi davranması bir nebze anlaşılabilirdi ama aynı zamanda çok da neşeli görünüyordu.
Sınıfa yemek dağıtıyor, eskisi gibi bahis paraları toplayıp yanında kalabalık bir arkadaş grubuyla okulun her yerinde eğlenerek takılıyordu. Belli ki bu bağları koparma işinde Sinan'dan çok daha iyiydi. Onun da istediği bu değil miydi zaten? Osman'ı kendinden uzak tutmayı sonunda başarmıştı.
Her şeye rağmen sinirlenmeden edemiyordu. Hayır yani normal bir şekilde son veremezler miydi? Neydi şimdi bu çocuk gibi davranışlar? Onun etrafında gezen boş tayfasını görünce sinirleri hopluyordu. Onlar kimdi ki sürekli yanında geziyordu? Hepsi yalaka tiplerdi işte.
O sabah bahçe kapısından girince yine ilk önce banka oturan Osman'ı ve tayfasını gördü. Onları fark etmemek imkansızdı zaten, çete gibi geziyorlardı
Her zaman olduğu gibi Osman'ın başına toplanan insanların arasında bu kez kızların da olduğunu görünce tiksindi.Osman gülerken dipleri düşüyordu sanki. Tam yoluna devam ediyordu ki kızlardan birinin elini omzuna attığını gördü. Gözlerini kısıp onlara şaşkınca bakarken yanlarına doğru yürümeye başlamıştı bile. Bu salakça şeye bir son vermeliydi. Doğruca Osman'ın önüne dikildi. "Konuşmamız lazım." Günler sonra ona ilk defa bakan Osman'ın gözünden nefret dolu bakışlar okunuyordu.
"Git buradan Sinan."
Sinan'ın sinirden gözleri dönmüştü. Hem öfkeyi hem de kırgınlığı aynı anda hissediyordu. "Konuşmamız lazım dedim."
Yanında duran kızlardan biri konuştu. "Duymadın mı? Git diyor."
Sinan ona dönüp bağırdı. "Sen bir sus!" Sonra Osman'ın kolundan tutup onu okulun arkasına doğru sürüklemeye başladı.
Sakin ve sessiz bir yere geldiklerinde Osman onu itti. "Ne istiyorsun?"
"Artık yanında bu kevaşelerle mi geziyorsun?" Sinirden kıpkırmızı olmuştu.
"Doğru konuş!"
Derin bir nefes aldı. "Bu insanlardan gram haz etmediğini biliyorum. Neden yapıyorsun bunu kendine?" Sesini alçaltıp sakin olmaya çalıştı.
Osman ellerini beline koyup başını başka bir tarafa çevirdi. Ne zaman kendini rahatsız hissetse böyle yapıyordu. Sinan ona bakıp bir cevap beklerken sonunda tekrar ona döndü.
Gözlerinin içine bakıp konuştu. "Sanane Sinan? Sen benim neyimsin ki? Seni ne ilgilendirir?"
Sinan Osman'ın kalbinin ve gururunun ne kadar kırıldığını o an hissetti. Fiziksel anlamda kalbiniz acıyabilir miydi? İşte o an, Sinan'ın kalbi adeta sızlıyordu. Boğazına bir yumru oturmuştu sanki. Gözleri dolmuştu. "Haklısın. Biz artık birbirimiz için hiçbir şey değiliz." Çatlayan sesi kısılmıştı. Arkasını döndü, gözündeki yaşları silerken okula doğru yürüdü.
Sinan utancından tüm gün boyunca sadece önüne bakıp defterinin kenarına bir şeyler karaladı. Yüzü asık, gözleri hep hüzünlüydü. Bazı şeyler o kadar ağır gelmişti ki ona, hem sinirli hem kırgın hem de mutsuzdu. Tek istediği evine gidip oraya sığınmaktı. Okulda olmaktan nefret ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aramızdaki Yıldızlar [Sinan×Osman]
Teen FictionYollarını kesiştiren bir tesadüf onları asla birbirinden ayrılmak istemeyen insanlara çevirecekti. Ama bazen ayrılmak bir arada kalmaktan daha kolay ve daha acısızdı.