25 Şubat 1998
Bölümü şarkıyla beraber okuyun lütfen :")
Aradan geçen dört gün, dört yıl gibi gelmişti Osman'a. Kafasının içini kemiren düşünceler onu bir türlü rahat bırakmıyordu.
O geceden sonra Sinan'la arasındaki buzları eritmişlerdi ama bir şeyler eskisi gibi değildi işte.
Okulda konuşuyorlar, sohbet ediyorlardı ama bir gariplik vardı. Sinan Osman'la yan yanayken rahat değildi. Gözlerini kaçırıyor, ne diyeceğini bilemiyordu. Sanki bir şeylerden kaçıyor gibiydi. Artık derste bile dönüp ona bakmıyordu hiç. Genelde Işık'la konuşuyor, onunla beraber teneffüslerde sırada oturuyordu.Aralarında büyüyüp giden bir bilinmezlik vardı ve o bilinmezlik onu yiyip bitirmişti. Ne hissettiğini tam olarak bilemiyordu. Aşk mıydı yoksa sadece bir takıntı mı? Daha önce hiç kimseye aşık olmamıştı. Diğerlerine göre daha duygusuz gibi dururdu. Ama o da bir makine değildi sonuçta, hisleri vardı. Sadece daha önce kimseyi sevmediği için hissettiği şeylerin ne olduğunu tam olarak kestiremiyordu.
O günün çıkışında bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Osman sanki bu havanın kendi içini yansıttığını düşündü. Karanlık, soğuk ve fırtınalı.
Ders bitince hep beraber merdivenlerden inip kapıya ilerliyorlardı ki Işık durdu. "Ay kuşlar! Vallahi olacak bu iş." Işık, Kemal hocanın üstüne uçuşan kuşları işaret etmişti.
"Ne alaka be?" diye sordu Eda. Okul kapısının üstündeki tentenin altında duruyorlardı.
"Bilmiyor musunuz, aşkın habercisidir kuşlar."
O sırada Sinan korkuluklara dayanmış başını eğmiş bir şekilde çakmağıyla oynuyordu. "Aşık olduğumuz zaman, yürek denen ormanda bir kuş anormal bir hızla döner ve kaçmamız gerektiğini söyler bize. Çünkü her şey çok fazladır. Kumrular sakindir bir tek." Duraksadı ve başını kaldırdı. "Ben kumru değilim. Sen de."
Bu hikayeyi anlatırken tüm gözler onu çevrilmişti. O ise kafasını kaldırıp tek bir kişiye bakmıştı. Zaten ne zaman onu görse gözlerini başka yana çeviremiyordu. Daha önce de söylediği gibi onunla bakışları kaçılanmazdı. Osman şaşırmış bir şekilde gözlerini dikmiş ona bakıyordu. Sinan ona bakarken "Onu çözmek gerçekten zor." diye düşündü içinden. Kızgın mı yoksa umursamaz mı, asla anlayamıyordu.
"Çok güzelmiş." Işık hayranlıkla ona baktı.
O sırada yanından Osman geçti. "Hadi gidelim."
Diğerleri de peşinden geldi ve hep beraber sokağa çıktılar. Eda çantasından şemsiyesini çıkardı Kerem'i de altına alarak "Biz otobüse koşuyoruz." dedi. Onlar yokuşu tırmanırken Işık da pembe şemsiyesini çıkarıp açmıştı. "Sinan istersen biraz kenarda yağmurun dinmesini bekleyebiliriz. Bu şekilde gidersen hasta olursun."
"Yok, ben vapuru kaçırmayayım. Sonra görüşürüz."
Işık üzülmüş bir halde kafasını sallayıp onları geride bıraktı ve yan sokağa döndü.
Yağmur sesinden kalabalığın uğultusu bile duyulmuyor gibiydi. Şimdi bir tek Osman kalmıştı Sinan'ın yanında. İkisinde de şemsiye yoktu ve yağmurun altında dikilirken soğuktan titriyorlardı. Sinan kafasını ceketinin içindeki hırkanın kapşonuyla örtmüştü. Osman'ın ise üzerinde siyah deri bir ceket vardı sadece.
"Sinan." Yağmurun sesini bastırmak için biraz bağırmak zorunda kalmıştı. "Diyorum ki, biraz konuşsak mı?"
Sinan kafasını başka bir yana çevirip omuz silkti. "Konuşulacak ne kaldı ki?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aramızdaki Yıldızlar [Sinan×Osman]
Fiksi RemajaYollarını kesiştiren bir tesadüf onları asla birbirinden ayrılmak istemeyen insanlara çevirecekti. Ama bazen ayrılmak bir arada kalmaktan daha kolay ve daha acısızdı.