Ah bu bölüm. Kitabın adını ne koyacağımı düşünürken bu bölüm gelmişti aklıma. Sonra buraya ekleyeceğim bir repliği düşündüm. En sonunda kitabın adında bu sayede karar kılmıştım. Kitabımın adını cidden seviyorum. Bana farklı ve özel geliyor :")
Bu arada bir şey söylemek istiyorum. Bölümlerin bazılarını sizlerden birilerine ithaf ediyorum ve bunun sebebi sizlere buraya kadar bana destek olduğunuz için teşekkür etmek. Şu zamana kadar ithaf için aklımda olan kişileri zaten yaptım. Ama eğer siz de bir bölümün size ithaf edilmesini istiyorsanız lütfen bu satıra bir not bırakın. Ben de ona göre diğer bölümleri size ithaf edebilirim :")
Artık bu bölümler en önemli bölümler. Hepsinde önemli olaylar olacak çünkü finale yaklaşıyoruz. Her bölümü dikkatle okumanızı tavsiye ederim. İyi okumalar ❤️
16 Nisan 1998
Sinan istirahat etmesi için ona ayrılan odanın içinde yatağa uzanmış yatıyordu. Baş ucunda asılı duran serumu loş ışıkta görmeye çalışırken yarı uyanık yarı uyuyor gibiydi. Osman'ın yanına girip onu ziyaret ettiğinde saat üçtü. Şimdi ise sabah mı oldu onu bile bilmiyordu. Gözlerini zar zor açarak kolundaki saate baktı. Dört buçuğu gösteriyordu. Hala bir haber yoktu. Sadece bir saat daha sabretmesi gerekiyordu. Sonra şafak sökecek, Osman uyanacaktı. Şimdilik her şey yolundaydı ve Osman'ın uyanacağına dair olan inancı artmıştı. Sorunsuz geçen bir saate daha ihtiyacı vardı. Ardından her şey düzelecekti. Önemli olan Osman'ın oradan sağ salim çıkmasıydı.
Kulağındaki çınlama yüzünden başı çatlıyordu. Doktorlar kalıcı bir hasar olmadığını, geçeceğini söylemişti ama beyninin içinde sürekli tekrarlayan tiz sese katlanmak onu içten içe delirtiyordu.
Odanın kapısının aralandığını duyduğunda başını kaldırdı. Hemşire biten serumu alıp iğneleri kolundan çekti ve hiç konuşmadan dışarı çıktı. Sinan hala kendini ölü gibi yorgun hissediyordu. İstediği tek şey yalnızca gözlerini kapatmak, sonsuza kadar uyumaktı. Fakat şimdi beklemesi gerekiyordu. Sabah olana kadar dayanmalıydı. Osman'ın onun desteğine ihtiyacı vardı.
Yataktan doğrulup yavaşça ayağa kalktı. Baş ağrısıyla beraber gözleri karardığında sendeledi. Her an bayılacak gibiydi. Odadan çıkarak koridorun sonundaki yoğun bakıma doğru yürümeye başladı. Koridorun ışıkları gözlerini kör edercesine yansırken etraf sessiz ve tenhaydı. Onun gibi sevdiklerini bekleyen insanların arasında tek başına oturan Osman'ın babasın gördü. Zavallı adamın uykusuzluktan gözlerinin altları morarmıştı. Tüm enerjisi çekilmiş gibi, boş bakışlarla önüne bakıyordu.
Sinan yavaşça Osman'ın babasının yanına oturdu. Adama bakmaya yüzü bile yoktu. Çok utanıyor, kendini suçlu hissediyordu. Her şey onun yüzünden olmuştu. "Özür dilerim." diyebildi çatlayan sesiyle. "Her şey için çok özür dilerim."
Osman'ın babası başını ona çevirdi ve sakin bir şekilde konuştu. "Kimsenin bir suçu yok."
"Var. Benim yüzümden oldu her şey. Eğer hayatına hiç girmemiş olsaydım Osman şu an burada yatıyor olmazdı." Çizim defterini sıranın altında unutması geldi aklına. Yaptığı tek hata sadece bu da değildi ki. Üstüne gidip bir daha başını belaya sokmuştu. Eğer belaya bulaşmasaydı Osman bu halde olmayacaktı. Kendi hatasının bedelini tam iki kez ona ödettirmişti.
Yaşlı adam "Seninle tanışmış olmasaydı Osman hep mutsuz birisi olacaktı." dediğinde Sinan başını kaldırıp dolu gözlerle ona baktı. İçindeki suçluluk duygusunu bastıramıyordu. Her şeyi mahvetmişti. Yaptığı hataların günahları onu bir türlü bırakmıyordu. Eğer o gece yaşananlar olmasaydı Osman yanında sağlıklı bir şekilde oturuyor olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aramızdaki Yıldızlar [Sinan×Osman]
Teen FictionYollarını kesiştiren bir tesadüf onları asla birbirinden ayrılmak istemeyen insanlara çevirecekti. Ama bazen ayrılmak bir arada kalmaktan daha kolay ve daha acısızdı.