Bölüm biraz gecikti çünkü araya bayram girdi ve ben de evde değildim ne yazık ki. Her neyse geri döndüm ve artık buralardayım. Ayrıca bölümü de düşündüğümden daha çabuk bir sürede yetiştirdim açıkcası. İki arada bir derede yazdım çoğunu :d
Söylemem gereken diğer şey şu ki; 10K OLDUK VE BEN İNANAMIYORUM. Ne kadar teşekkür etsem az biliyorum. Gerçekten aşırı mutluyum. Bu kitap, burada kurduğum hayaller benim için çok değerli. Bu kadar büyük bir sayıya ulaşabileceğimi asla düşünmezdim. Resmen burada yazılmış en büyük aşk 101 kitaplarından birisi olduk. Bu harika bir şey ve bunu kutlamamız lazım
Herkes bir dilim kek alsın ve okumaya başlasınnn 🍰🍰🍰şwödldaöwlxlaö
8 Nisan 1998
Osman gözlerini araladığında ilk hissettiği şey kollarının arasında uyuyan Sinan olmuştu. Sakince inip kalkan göğsü, nefesinin sıcaklığı Osman'ı biraz olsun sakinleştiriyordu. Bedenleri birbirine dolanmış, tüm gece kırık kalplerinin acısını unutmak istercesine sarılarak uyumuşlardı.
Odanın içinde belli belirsiz bir ışık vardı. Şafak daha tam sökmemiş, gökyüzü lacivertten griye dönmüştü. Osman Sinan'ı uyandırmamak için yavaşça kolunu çekip saatine baktı. Saat beşe geliyordu.
Gözlerini tekrar kapamadan önce Sinan'ın, göğsüne yasladığı başındaki saçları okşayıp onun nefesini dinledi. Bitkin ve uykusuzdu. Omzundaki yaranın sızısı yüzünden gece boyunca defalarca uyanmıştı.
Hala olanlara inanmak istemiyordu. Yirmi dört saatte hayatı yerle bir olmuştu. Tüm bunların bir kabus olduğunu düşünmek istiyordu. Belki de yakında uyanacak ve kendini yatağında bulacaktı. Ama eğer bu bir kabussa da bitmesinin tam sırasıydı çünkü bugün özür günüydü.
Sinan'ı ürtkütmeden uyandırdığında ikisi de yataktan kalkıp hazırlanmaya başladılar. Sinan tıpkı dün gece yaptığı gibi Osman'ın sargısını yeniledi ve üstünü giyinmesine yardım etti.
Pek fazla oyalanmadan kapının önüne çıktılar. Arkadaşlarıyla burada buluşmak için sözleşmişlerdi. Okula gitmeden önce herkes özür dileyip dilemeyeceğiyle ilgili kararını söyleyecekti.
Sinan dün akşam ailesine özür durumunu anlatmak amacıyla babasını aramıştı. Ama babası onu dinlemeden bir bahane uydurup başından savuşturmuştu. Zaten hiçbir zaman Sinan onu umrunda olmazdı ki. Her zaman yeni ailesiyle ve kendi çocuklarıyla ilgilenirdi. Sinan alışmıştı artık buna. Belki de böyle olması daha iyiydi çünkü bu, olayın hala onların kulağına gitmediğini gösteriyordu. Ailesinin onunla ilgilenmemesinin ilk defa bir şeye yararı dokunmuştu. Aksi takdirde Sinan onlarla nasıl başa çıkacağını bilemiyordu. Elbet bir gün gerçeği öğreneceklerdi ama bunu anlatmak için henüz hazır değildi. Sonuç olarak ailesi durumu hala bilmediği için Sinan kendi kararını kendisi verecekti.
Evin önündeki banka geçtiklerinde oturmak yerine kenardaki ağaçlara yaslanıp hiç konuşmadan denizi izlediler. Ayazın soğuğu içlerine işlerken şehir yeni yeni canlanıyordu. Martılar denizin üstünden uçuyor, dalgalar kıyıya çarpıyordu.
Biraz sonra arkalarından gelen ayak seslerini duydular. Işık, Eda ve Kerem beraber gelmişti
Işık'la Eda ağaçların arasında duran banka otururken Kerem de Osman'ın yanına geçip sokak lambasının direğine yaslandı. Bir süre kimse hiçbir şey konuşmadan bekledi. Bu onların beraber geçirdiği belki de son gündü. Belki de hikayeleri bitmek üzereydi.
"Evet nedir?" diyerek sessizliği bozdu Osman. Sesi kararlı ve kesin çıkmıştı. Yüzü ifadesizdi. Sinan onun tekrar güçlü adam maskesini taktığını fark etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aramızdaki Yıldızlar [Sinan×Osman]
Teen FictionYollarını kesiştiren bir tesadüf onları asla birbirinden ayrılmak istemeyen insanlara çevirecekti. Ama bazen ayrılmak bir arada kalmaktan daha kolay ve daha acısızdı.