Karanlık

429 42 161
                                    

Arkadaşlar bu arada bu şarkıyı sizin için müzeden çıkardım şwöfşsçdşcçdö Biz eskiden bir arkadaşımla bu şarkıyı çok severdik, hatta benden ona hep bu şarkıyı söylememi isterdi :") Geçenlerde yine aklıma geldi, kitaba koyayım dedim. Dinlemeyeni kitaptan aforoz ediyorum, herkes dinlesin acilennn

25 Haziran 1998

Osman aynanın karşısına geçmiş içinde büyük bir huzursuzlukla yeni ütülenmiş, beyaz gömleğinin üzerine siyah kravatını bağlamaya çalışıyordu. Kravatı bağladıktan sonra üzerine siyah ceketini giyip ince kordonu, siyah, deri saatini takarak saçlarını taradı. Ne sakallarını ne de saçını kesmişti. Bir süre böyle daha böyle kalmalarına karar vermişti.

En sonunda aynadaki yansımasına baktığında gözlerindeki stresli bakışlar kendini iyice belli ediyordu. Oflayarak cebinde duran fındıklardan ağzına birkaç tane attı. Bir yandan onları çiğnerken "Şu gece bir an önce bitse de kurtulsam." dedi kendi kendine.

Cüzdanıyla evin anahtarını da yanına aldığından emin olduktan sonra saatini bir kez daha kontrol ederek odasından çıktı ve kapının önüne inerek Demir'i beklemeye başladı. Normalde restorana kendisi gidecekti fakat Demir çok ısrar edince onu ikna edememişti.

Yazın ılık havasında sokak lambasının altında etrafta uçuşan sineklerin vızıltısını ve evlerden gelen sesleri dinlerken az sonra Demir'in siyah arabası sokağın başında belirmişti. Osman sıkıntıyla iç geçirip gerginliğini bastırmaya çalıştı. İçinden bir ses "Oğlum bizim hala bu adamla ne işimiz var?" deyip kavga ediyordu. Keşke o ses haklı olmasaydı.

Araba tam yanında durduğunda ön koltuğa geçip oturdu ve Demir'in yüzüne bakmaktan kaçınarak kemerini bağladı. Demir ise gözlerini ona dikmiş yan bir gülüşle onu izliyordu. O da tıpkı Osman gibi üzerine bir takım elbise giymişti fakat takımı lacivert renkteydi. Kolunda pahalı, büyük bir saat vardı ve ipek gibi ince, kumral saçları alnına dökülüyordu. Parfümünün hoş kokusu tüm arabayı sarmıştı. Osman bir an kendini onun yanına yine küçük bir çocuk gibi hissetti.

"Çok iyi görünüyorsun." dedi Demir arabayı sokaktan çıkartırken.

Osman ona bakarken zoraki bir şekilde gülümsedi. "Sağol, sen de öyle." Ardından gözlerini pencereden dışarı çevirip tüm yol boyunca dışarıyı seyretti. Demir kendisine soru sormadığı ya da sohbet etmediği için kendini şanslı hissetti. Zaten kendini ondan hesap sormamak için zor tutuyordu. Yanında nasıl birinin oturduğundan hala emin değildi.

Restorana vardıklarında Osman mekanın gösterişi karşısında şaşırmıştı. İyi bir yer olacağını tahmin etmişti fakat bu kadar iyi bir yer olmasını tahmin etmiyordu. Boğaz manzaralı, iki katlı, oldukça büyük bir yerdi. Sanki onun küçük kardeşiymiş gibi Demir'in arkasından sessizce onu takip ederek içeriye girdiğinde masaların üstünde oldukça pahalı yemek takımlarının ve altın kaplamalı şamdanların olduğunu fark etmişti. Yerden tavana kadar uzanan altın varaklı sütunlar dışında duvarlar ve zemin bembeyazdı. İçerisi sade ama bir o kadar da şık duruyordu. Normalde Osman'ın kapısından bile giremeyeceği bir yerdi.

Boyunlarına papyon takmış, siyah yelekli garsonlardan birisi Demir'le ikisini rezerve edilmiş, cam kenarındaki masaya yönlendirdi. İki tane orta yaşlı, takım elbiseli adam çoktan oturmuş onları bekliyordu. Demir'le Osman'ı gördüklerinde nazikçe gülümseyip onlarla tokalaştılar. Osman onların yanında çok tecrübesiz hissetse de bunu belli etmemek için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Yüzüne yalancı bir gülümseme yerleştirip kararlı ve kendinden gözlerle onlara bakmaya çalışıyordu.

Demir'le ikisi yan yana adamların karşısına otururken Osman camın arkasında duran manzaraya göz atmadan edemedi. Koskoca İstanbul Boğazı gecenin karanlığında ışıltılarıyla parıldıyordu. Köprü, gemiler, kıyılardaki yalılar göz alıcı gözüküyordu. O yalılardan hangisinde şu an Sinan'ın olduğunu merak edince kalbinin sızladığını hissetti. Kim bilir ondan ne kadar uzaktaydı?

Aramızdaki Yıldızlar [Sinan×Osman]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin