5 Mayıs 1998
Yatağının üzerinde otururken odada yanan lambanın ışığı, kan çanağına dönmüş gözlerini alev alev yakıyor, başının arkasından kuvvetle gelen ve iliklerine kadar işleyen ağrının daha da artmasına neden oluyordu.
"Sonum böyle olacak." diye geçirdi içinden. "Uyuyamamaktan delirip gebereceğim."
Kolunu gitarının kasasına atarak üstüne eğildiğinde gözlerini kapatarak bıkkın bir şekilde iç geçirdi. Önünde karalanmış nota kağıtları ve belli belirsiz sözler vardı. Günlerdir odanın içinde boş boş oturmaktan sıkılmıştı. Dışarı çıkamıyordu, hiç arkadaşı kalmadığı için kimseyle görüşmüyordu. O da yapmayı en iyi bildiği şeyi yaparak yeniden gitarını eline almıştı. Aklındaki sesleri susturmaktan vazgeçmişti. Belki de onları kullanmak daha iyi olacaktı. O da bu yüzden zihninde canlanan melodilerden bir şeyler çıkartıp besteler oluşturmaya, şarkı sözleri yazmaya çalışıyordu. Başta iyi görünse de belki de bu kötü bir fikirdi. Çünkü geceler boyu çalışmasına rağmen hala istediği gibi bir şarkı çıkaramamıştı.
Duvarda, çalışma masasının hemen yanında duran saate baktı. Sabahın beşiydi. Normalde bu saatte uyuyor ve onuncu rüyasını (ya da kabusunu) görüyor olması gerekirdi fakat uyumayı asla başaramamıştı. Başaramayınca da eline gitarını alıp aklına gelen fikirleri denemeye başlamıştı. Gitar çalmak onu her zaman rahatlatırdı. Bu kadar ağır bir aşk acısı çekiyor olmasına rağmen yine de bir nebze işe yaramış sayılırdı ama yeterli değildi. Osman'ın içindeki sıkıntı dağ gibi büyüyor, asla geçmiyordu. Bazen tüm hayatını böyle geçireceği düşüncesine kapıldığında stresten ağlayacak gibi oluyordu. Ya hayatı boyunca hep bir pişmanlıkla, şüpheyle yaşarsa? O zaman ne yapacaktı? Hala aşkından çok çektiği vicdan azabının derdine düşünce kendini bencil bir pislik gibi hissetti.
Gitarın kasasından başını çekerken elini klavyenin ve tellerin üzerinde gezdirdi. Tellerin bıraktığı yaralarla kanayan parmaklarına sardığı yara bantları yine kanlanmıştı. Bunu umursamadan önünde duran kağıtlara yorgun gözlerle baktı. Bir yandan aklından geçen melodiyi mırıldanırken diğer yandan aklındaki melodiyi oluşturacak uygun notaları bulmaya çalışıyordu. Bulduğunda ise hemen önündeki kağıda not ediyordu.
O sırada odasının kapısı hızla aralanırken irkildi. Bu saatte herkes uyurken yanına kimsenin gelmesini beklemiyordu.
Babası kapının girişinde ona bakarken gözlerini ışık yüzünden kısmış, uykulu bir yüzle Osman'ı izliyordu. "Oğlum uyumadın mı sen?"
Osman gözleri kaçırdı. "Yok uyumadım. Bir şey mi oldu baba?"
Yaşlı adam uyku sersemi haliyle yüzünü buruşturdu. "Farkında mısın bilmiyorum ama saat sabahın beşi ve sen gitar çalıyorsun Osman. Gözünü seveyim yat artık da biz de uyuyalım."
Osman bir an ne diyeceğini bilemedi. Demek ki, tellere daha yavaş vurduğunda onlara pek fazla ses gitmeyeceğine dair fikri pratikte işe yaramamıştı. Gitarını yatağın yanına, duvara yaslarken kağıtları hızla toparlayıp bir kenara fırlattı. "Kusura bakma baba. Uyku tutmayınca bir şeylerle uğraşayım dedim ben de."
"Nerde senin walkman'in? Ondan bir şeyler dinle, belki uykun gelir böylece." Babası kapıyı kapatıp yatağına geri dönerken Osman bir an bu fikri düşündü.
Aslında müzik dinlemeyi çok sevdiği için günde saatler boyu walkman'inden şarkılar dinler, onu yanından hiç eksik etmezdi. Özellikle de canı sıkkın olduğu zamanlarda bunu bol bol yapardı fakat sanki varlığını unutmuşcasına haftalardır hiç walkman'e dokunmamıştı. Hem hastanedeyken hem de hastaneden sonra hiç şarkı dinlememişti. Belki de dinleyeceği her şarkının sözlerinde içten içe Sinan'la ilgili bir parça bulmaktan korkuyor, acısına acı katmak istemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aramızdaki Yıldızlar [Sinan×Osman]
Roman pour AdolescentsYollarını kesiştiren bir tesadüf onları asla birbirinden ayrılmak istemeyen insanlara çevirecekti. Ama bazen ayrılmak bir arada kalmaktan daha kolay ve daha acısızdı.