"He said, 'Let's get out of this town
Drive out of the city away from the crowds.' "
İki bölümdür bölüm isimleri çok uzun oluyor. Şaşkınım ama niye bilmiyorum şöqdşwödşsşw
14 Nisan 1998
Sinan çıplak göğsünün üzerinde hissettiği narin parmakların dokunuşuyla henüz gözlerini açmadan tatlı tatlı gülümsedi. Teninin üzerinde kimin ufak daireler çizerek okşadığını biliyordu ve bu bile kendini huzurlu hissetmesine yeterli olmuştu. Keşke her sabaha böyle uyanabilseydi.
Gözlerini yavaşça araladığında odaya giren güneş ışığının üstlerine yansıdığını fark etti. Pencereden içeri giren martıların, dalgaların sesiyle beraber karşılarında duran masmavi deniz pırıl pırıl görünüyordu.
Bu sakin manzaranın dün akşamki halini düşününce ortaya çıkan manzaraya içten içe güldü. Halbuki dün akşam her yer sise gömülmüş bir halde bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor, gök gürültüsü geceyi gündüze çeviriyordu. Hayat da böyleydi işte. Her gecenin illaki bir sabahı vardı. Tıpkı Osman'la arasındaki ayrılığın son bulduğu gecenin sabahı gibi...
İkisi yatakta uzanırken Osman, Sinan'ı tek kolunun altına almış, tüm gece birlikte sarılarak uyumuşlardı.
Sinan ise başını onun göğsüne yaslamış, Osman'ın sakince inip kalkan göğsüyle beraber nefesini hissedebiliyordu.
Belki ki Osman çoktan uyanmıştı ki, Sinan'ın tenini gülümseyerek okşamaya devam ediyordu. "Günaydın." dedi sakin ama neşeli bir sesle.
Sinan başını hafifçe göğsünden çekip yukarı kaldırdığında gözleri Osman'ınkilerle buluştu. Her zamankinden daha güzel ve hayat dolu bakıyorlardı sanki. Yüzünde hoş bir gülümsemeyle vardı.
Osman'a biraz daha yaklaşıp dudaklarına kısa bir öpücük bıraktı. "Günaydın." Osman'ın bedeninin sıcaklığını yanında hissederken o gözlere bakarken hissettiği huzur ve güven gibisi yoktu. Başını tekrar göğsüne koyup Osman'ın beline sarıldı.
Bir süre bedenleri birbirine dolanmış bir halde sessizce orada uzanıp denizi seyrettiler. Denizin üstünde sallanarak giden büyük gemileri, hemen yakınlarından özgürce uçan kuşları ve gökyüzünü izlediler. Bu an o kadar huzurluydu ki Sinan bitmesini hiç istemiyordu. Burada böylece, Osman'ın kolları arasında saatler boyu kalabilirdi.
"Hemen gidecek misin?" diye sordu Sinan.
Osman omuz silkerek dudağını büktü. "Yoo. Kalabilirim aslında. Yapacak hiçbir şeyim yok zaten." Elini Sinan'ın saçlarının arasından geçirip öptü. "İstersen sana kahvaltı hazırlayabilirim."
Sinan kaşlarını çatarken kafasını kaldırıp ona baktı. "Sen ve yemek yapmak mı? Ben sadece yemek yemek kısmında başarılı olduğunu sanıyordum. " Yüzünde alaylı bir gülümseme vardı.
Osman gözlerini kısıp gururla göğsünü kabarttı. "Harika menemen yaparım ben bir kere. Bu söylediğine pişman olacaksın."
"Niyeyse bana hiç öyle gelmedi." Sinan onunla uğraşmaya bayılıyordu.
Osman kolunu hafifçe Sinan'ın omzundan çekerken kenarda duran kıyafetlerine uzandı. "Bana meydan okumanı hiç önermem. En sonkini ezici bir üstünlükle kazanmıştım çünkü." Pişkin pişkin sırıtmaya başlamıştı.
Sinan gözlerini kaçırırken yüzü kıpkırmızı olmuştu. Hayır, tam tersi. Osman kendisiyle uğraşmaya bayılıyordu. Utançtan renkten renge girdiğinde Osman'ın koluna bir çimdik attı. "Pislik."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aramızdaki Yıldızlar [Sinan×Osman]
Teen FictionYollarını kesiştiren bir tesadüf onları asla birbirinden ayrılmak istemeyen insanlara çevirecekti. Ama bazen ayrılmak bir arada kalmaktan daha kolay ve daha acısızdı.