28 Mart 1998
Sinan eve geldiğinde bir süre kapının önünde dikildi ve boş boş etrafa baktı. Ayakları ne geri ne de ileri gidebiliyordu. İçeri girmek istiyordu ama yapamıyordu. Gözünün önünde anılar canlandı. Odasında resim yaparken salondan gelen annesiyle babasının sesi çınladı kulağında. Aklına evde tek yaşamaya başladığı ilk gece geldi. Korkudan kapıyı o kadar çok kilitlemişti ki sabah kilitler sıkıştığı için kapıyı açamamış, okula gitmek için pencereden çıkmak zorunda kalmıştı. O zamanlar yemek yapmayı bilmediği için çoğu zaman sadece ekmek arası yerdi. Tabi hala pek yemek yapabildiği söylenemezdi.
Ne zaman ilk defa içki içtiğini anımsamaya çalıştı. Zaten her zaman içine kapanık birisiydi. Önce ders çalışmayı tamamen bırakmış ardından okula çok az gitmeye başlamıştı. Kimseyle konuşmuyor, geceleri az uyuyordu. Bir gün okul çıkışı almıştı ilk birasını. Tadını aslında pek fazla sevmemişti ama kafasını kıyak yaptığı için içmeye başlamıştı. Çünkü unutmanın tek yolu buydu. Acısı ancak böyle azalıyordu.
Bir de ekiple tanışması vardı tabi. Osman'ın herkesi onun evine topladığı akşamı düşündü. Hayatında doğru düzgün pek arkadaşı olmamıştı. Ama şimdi tanıdığı bu insanlar, hayatını değiştirmişti. Her ne kadar uyumsuz, sinirli, sert birisi olsa da onların yanında olmayı seviyordu. Bir kere olsun normal olmayı istiyordu. Bu kadar alakasız insanlar bir araya geldiğinde mucizevi bir şekilde iyi bir ekip olmuşlardı. Sinan onların yanındayken iyi olduğunu ve sevildiğini hissediyordu. Evet, bu insanlar ona gerçekten değer veriyordu.
Başını yan tarafta denize karşı duran banka çevirdi. Osman'ın orada oturuyor olduğunu hayal etti. Beraber tüm gece İstanbul sokaklarında dolaştıkları geceye dönmeyi istiyordu. Banka oturup tüm gece sohbet etmeyi sonra birlikte uyumayı istiyordu. Artık güvende hissettiği tek yer onun yanıydı.
Sonunda düşüncelerinden sıyrıldığında eli cebindeki anahtarı gitmişti. Anahtarı deliğe sokup içeri girdiğinde sanki ev ona tamamen yabancı gibiydi. İçerisi havasız ve tozluydu. Pek fazla etrafı incelemeden yukarı çıktı. Ağır adımlarla üst kata vardığında banyonun kapısı açıktı. Yerde ve küvette kurumuş kan lekeleri olduğu gibi duruyordu. Etraf korkunç görünüyordu. Burada olmak onu aşırı rahatsız etse de başka çaresi yoktu. Derin bir nefes aldı. Banyoda kenarda duran süngerleri ve kovaları alıp işe koyuldu. Islak süngerlerle önce küveti ve duvarları ardından da yerleri sildi. Ne kadar sürdüğünü bilmiyordu ama kan lekelerini çıkartmak çok uzun vakit almıştı. İşi bittiğinde kolları ağrıyordu. İçeride durmak onun için bir işkenceye dönüşmüştü. Kendini sürekli kusacak gibi hissediyordu. Ev gibi hissettirmiyordu artık orası. Sadece bir boşluktan ibaretti onun için.
Aşağı tekrar inip bıraktığı yerde hala duran çantasını aldı. Omzuna asıp evden çıktı ve banka oturdu. Ne gidecek ne de kalacak başka bir yeri yoktu zaten. Ceketinin iç cebinde duran birayla dolu matarasından içmeye başladı ve öylece oturup denizi izledi. Sonsuz gibi duran maviliği izlemek huzur veriyordu. Rahatlıyor ve gevşiyordu. Kafasında dönen tilkiler ancak o zaman duruyordu. Derin bir nefes alıp deniz havasını içine çekerken Osman geldi aklına. Bir keresinde beraber vapurda yolculuk yaparken ona böyle bir güzelliği her gün görebildiği için çok şanslı olduğunu, bunun kıymetini bilmesi gerektiğini söylemişti. Şanslı. Hayatında kendini hiçbir zaman şanslı hissetmemişti. Peki şimdi şanslı hissediyor muydu kendini?
Osman'ı gördüğü ilk anı düşündü. Yangın alarmı çalışıp salondaki herkesi sırılsıklam ıslatırken kavga eden insanları uzaktan umursamaz bir şekilde izliyordu. Her zamanki okul haliydi işte. Sürekli bir olay çıkıyordu, alışmıştı artık. Kargaşanın içine baktığında umursamazca olanları izleyenin sadece o olmadığını fark ederek biraz şaşırdı. Herkes kavga ederken koltuğunda hiçbir şey olmamış gibi oturan ve ağzına fındık atan bir çocuk vardı. Onu gördüğü an garip, farklı biri olduğunu anlamıştı zaten. Sonra onunla hiç tanışmadığını hayal etti. Münazara günü onun hiç bahis paralarını toplamadığını, kendinin okulu az kalsın yakıyor olmadığını hayal etti. Yaşadıkları tüm anlar gözünün önünden geçti. Onu gülümseten, mutlu eden, ilk defa gerçekten hayatı yaşadığını hissettiren adamı hiç tanımadığını hayal etti. Kalbine bir acı yayıldı. Düşüncesi bile kalbini ağrıtıyordu. Hayatındaki tek iyi şey Osman'dı ve evet, şanslıydı çünkü onunla tanışmıştı. Onun gibi güçlü, zeki, cesur ve kocaman kalpli birini tanımıştı. Üstelik bu muhteşem adamın yüreğinin de sahibi oydu. Başka insanlar belki de onun için deli oluyordu ama Osman sadece onu seviyordu. İşte bu yüzden çok şanslıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aramızdaki Yıldızlar [Sinan×Osman]
Teen FictionYollarını kesiştiren bir tesadüf onları asla birbirinden ayrılmak istemeyen insanlara çevirecekti. Ama bazen ayrılmak bir arada kalmaktan daha kolay ve daha acısızdı.