UYARI : 16 yaş ve üzerinin okuması tavsiye edilir.
27 Mart 1998
Yatağına oturmuş gözlerini karşısındaki boş, beyaz duvara dikmişti. İki gündür yaptığı tek şey buydu. Odasından çıkmıyor, okula gitmiyordu. Hayattan kopmuş gibiydi. Sadece odasında oturuyor ve düşünüyordu.
Uykusuz geçen 27. saatindeydi. Yüzünün rengi solmuş, gözlerinin içi uykusuzluktan kıpkırmızı olmuş, açlıktan halsiz düşmüştü. Ne iştahı vardı ne de uyuyabiliyordu. Geceleri rahatlayıp uyumak için walkman'ini dinlerdi. Ama onu da Sinan'a vermişti. Sinan belki de çoktan unutmuştu dinlemeyi. Bir kenara atmıştı belki de.
Yaptıkları konuşma aklından hiç çıkmıyordu. Sinan'ın söylediği her söz mıhlanmıştı aklına. İstemsizce güldü kendi haline. Hayır yani ne sanmıştı ki? Mutlu bir masalın içinde yaşayacaklarını mı? Sinan'ın her şeyi karşısına alıp onun yanında duracağını mı? Nasıl bu kadar aptal olabilmişti? Kimi kandırıyordu ki? Kendisi bile inanmıyordu söylediklerine. Nereye kadar kaçacaklardı ya da ne zaman rahat bir hayatları olacaktı ki? Gerçekten tam bir aptaldı.
Duygularına hakim olmaya çalışmıştı her zaman. Kalbiyle değil mantığıyla karar verir, kalbini kimseye açmazdı. Bunların kafasını karıştıracağından çekinmişti. Ama bu sefer öyle biri çıkmıştı ki karşısına... Gözlerine baktığı anda gardı düşüyor, aklını kaybediyordu. Evet, o adam aklını kaybediyormuş gibi hissetmesine neden oluyordu. Kanı kaynıyor, kalbi sığmıyordu vücuduna. O an Sinan'ın anlattığı hikaye geldi aklına. Hani şu yağmurlu günde anlattığı hikaye. Hafifçe gülümsedi. Ne o, ne de Sinan kumru değildi.
O sırada kapısının tıklatıldığını duydu. "Gel." Kapı aralanınca içeri giren babasını gördü. Kafasını tekrar duvara çevirdi. Babası yatağına oturup elini dizine koydu. Bir süre sessizce ona baktıktan sonra konuştu. "Oğlum, bir derdin varsa anlat bana."
Ona bakmadan konuştu. "Bir şeyim yok."
"Biriyle kavga mı ettin yoksa?" Osman bir cevap vermeyince adam sözlerine devam etti. "Yoksa şu geçende bize gelen arkadaşınla mı kavga ettin? Neydi adı? Hah şey Sinan."
Osman bu sefer başını hızla babasına çevirip kendi kendine mırıldandı. "Şeytan görsün yüzünü."
"Oğlum ne bu çocuk gibi tavırlar? Kaç yaşında adam oldun. Böyle odalara kapanacağına gidip arkadaşınla konuşsana."
"Ben mi çocuk gibi davranıyorum?" Kaşlarını çatıp babasına bakıyordu. Tekrar kollarını bağladı. Gerçekten tam da bir çocuk gibi davranıyordu.
"Kendini helak ettin günlerdir. Seni uzun zamandır ilk defa böyle görüyorum bu sıralar. Başka biri olsa takmazdın ama bu halde olduğuna göre senin için önemli biri." Gülümseyip oğlunun dizine vurdu. "Hadi kalk. Bir kendine gel. Sonra da arkadaşının yanına bir uğra."
Yumuşamıştı ama hala kızgın hissediyordu. "Ya baba bir de ayağına mı gidicem?"
Babası yataktan kalkıp kapıya doğru giderken seslendi. "İtiraz istemiyorum. Biraz sonra aşağıda ol."
Osman bıkkın bir şekilde, oflayarak yataktan kalktı ve biraz sonra da üstünü soyunup duşa girdi.
***
Sinan'ın uykusunu dalga ve kuş sesleri bölmüştü. Gözlerini açtığında karşısında duran masmavi denizi gördü. Her yeri tutulduğu için doğrulmakta zorlandı. Denizin kenarında sessiz bir tepeye çıkmış, gece boyunca içki içip sonunda bankın üzerine sızmıştı. Bankın etrafında duran onlarca bira tenekesinin üstüne basarak ayağa kalktı. Eğer iskeleye biraz çabuk giderse okula hala yetişebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aramızdaki Yıldızlar [Sinan×Osman]
Teen FictionYollarını kesiştiren bir tesadüf onları asla birbirinden ayrılmak istemeyen insanlara çevirecekti. Ama bazen ayrılmak bir arada kalmaktan daha kolay ve daha acısızdı.