Gözlerim hala açılmamış, odama vuran ve yüzümü aydınlatan güneşi gözlerimi araladığımda görebildim. Kendimi yataktan atmak istesemde üzerimde tepinen yorgunluk buna izin vermiyordu. Gözlerim kapalı olsa dahi dışarıda duyulan kuş seslerini ve bisiklet süren çocukların haykışırışlarını duyabiliyordum. Sanki bedenim bana oyun oynuyordu, gözlerim açılmamaya direniyordu fakat odamın kapısında duyduğum ses kalkmama ve sesin geldiği yöne doğru bakmama yardımcı olmuştu. Karşımda altın renginde saçları olan annemi görebildim. Gülümsüyordu ancak uykumun daha ağır basmasının nedeni ile pek samimi olamadım ve "Tamam anne, geliyorum" diyebildim. Kapımın kapanmasından sonra derin bir nefes aldım ve yatağımın yanında ufak pencereme daldım. Gözlerim haraket etmiyordu adeta hipnotize olmuş gibiydim. Kafamı olumsuz gibi sağ ve sola sallayarak yavaşça kalktım, üzerimde bulunan t-shirt'i hızlı bir şekilde çıkartarak kenara attım ve çalışma masamın üzerinde duran yeni bir t-shirt'i kavradım üzerime geçirip kapıyı açtım ve merdivenlerden usul usul inmeye başladım. Merdiven gıcırtıları kulağımı cezbediyordum ve içimden küfürler ederek aşağıya indim. Kafamı yavaş bir biçimde mutfağa çevirdiğimde gerçekten lezzetle hazırlanmış masayı gördüm, ağızım adeta sulanmıştı ve pıtırık adımlar ile masaya doğru ilerlemeye başlamıştım. Masanın etrafında ki insanlar o an dikkatimi geçmiyordu sanki yemeklere dalıp gitmiştim. Hafif bir öksürme sesi ile babamı karşımda gördüm, büyük kız kardeşimide öyle. Babam hafif bir gülümseme ile "Misafirlerimize hoşgeldin demeyecek misin?" demişti. Ne misafiri? Bu adam neyden bahsediyordu yahu? Bakışarımı sola çevirdiğimde yeni komşularımız ile karşı karşıya gelmiştim ha-.. güzel kızları ilede tabii! Suratım kızarmıştı çünkü üzerimde kirlenmiş bir eşofman ve yüzümde mutsuzluk vardı. Sadece gülümseyebilmiştim. Uzun süreden sonra ilk defa sabah kalktığımda yüzüme yıkama hissi kaplamıştı içimi, tuvalete gidip yüzümü yıkadım ve tekrar masaya geçip yerimi aldım. Annemin kızarttığı mükemmel ve lezzetli patateslere yomulmuştum. Telefonumun çaldığını duymamış olmalıyım ki kız kardeşimin ayağıma vurması ile kendime gelmiştim. Telefonuma baktığımda arayan kişinin "Gary" olduğunu gördüm ve hafifçe gülümseyerek telefonu açtım. "Ha-.." diyebilmiştim sadece karşıda ki sese. Gary bana "Moruk, neredesin? Erken sınav olacağımızı bilmiyor muydun tanrı aşkına?" Gözlerim faltaşı gibi açılmıştı, hemen kalkıp odama doğru fırlamıştım, merdivenler dahi sesini kesmişti o kadar hızlı çıkıyordum ki kendime inanamamıştım. Gardolapımı açıp siyah dar bir t-shirt, deri spor bir ceket ve siyah dar pantalonumu giyerek tekrardan aşağıya doğru inmek için hazırlandım. Mutfağın önüne geldiğimde masadakilerin bana şaşkın bakışları içerisinde gülümsedim ve "Üzgünüm, geç kaldım görüşmek üzere iyi günler" diyebilmiştim. Dışarıya çıktığımda bunlantan sıcak eşliğinde okula doğru koşmaya başlamıştım. Bir yandan telefondan saate bakıp içimden küfrediyordum. Neden bu kadar sorumsuz olduğumu düşünüp, iyi yerlere gelip , gelemeyeceğimi düşünüyordum. Yaklaşık 15 dakika sonra okulun önüne terli bir şekilde varmıştım. Saçlarımı düzelterek içeriye yöneldim, sınıfımın önüne geldiğinde güzel gözlükleri olan sınıf öğretmenimiz bay Patrick bana bakıyordu. Sanırım tek geç kalan öğrencileri ben değildim, çantamı sıraya atıp Garry'nın ön sırasına oturdum ve yavaşça arkamı dönerek samimi bir şekilde selam verdim.
G; Neredesin ahbap sen? Dua et tek geç kalan sen değilsin, bu sınavı verebilmek için kaç hafta çalıştık söyler misin Mark?
M; Haklısın, haklısın! Geç kaldım ne yapabilirim? Üstelik anlatacağım şeyler var sınavdan sonra *sırıtır*
Yüzümde oluşan bu sırıtma sanırım Garry'ye birşeyler anımsatmıştı ancak sınav stresi düşündüklerimizin üzerine ağır basmıştı ve bay Patrick kağıtları dağıtması ile kalemlerimiz ile sıraya gömülmüştük. Sorulara bakıp iç geçiriyordum, bunu hangi vicdansız böyle sorabilir? Tanrı aşkına daha 17 yaşındayız! Kafamı ellerimin arasına alıp gözlerimi ovalıyordum, masama vuran bir el ile zıplamıştım. Kafamı usulca kaldırdığımda bay Patrick'i karşımda gördüm ve benim aksine o bana gülümsüyordu. Suratında ki korkunç gülümseme ile "Ne o Mark? Sanırım çalışmadın değil mi?" Ona ne kadar çalıştığımı belirtmek istemiştim fakat bunu yapamayacak kadar yorgundum. Zilin çalması ile kalemi masanın üzerine bıraktım ve sinirli bir şekilde kapıyı açıp koridora çıktım. Garry'nın arkamdan geldiğini görmemiştim bile sinirimi bir yerlerden çıkartmak istiyordum fakat etrafıma baktığımda sadece önümde duran dolapları görebiliyordum. Sağ ayağımı hızlı bir şekilde kaldırarak dolaplardan bir tanesine doğru savurdum. Metalin bükülme sesi adeta bütün koridorda yankılanmıştı, omuzumu tutan bir el olayların daha kızışmasına engel olmuştu.
G: Yapma yahu! Tamam, hallederiz dostum biliyorsun.
M: Çok çalıştık ahbap, çok çalıştık tanrım! Ben eve gidiyorum, görüşürüz sonra.
Garry'nın şaşkın bakışları arasında evin yolunu tutmuştum, okulu ekmek için güzel bir gün diye geçiriyordum içimden, hiç birşey düşünmüyordum sadece odama gidip yatağa atıp bu kötü günü yok saymayı düşünüyordum. Hayatımın ne kadar maroton olduğunu düşünüp iç geçiriyordum, evin yolunu tutmuştum ancak neden hep aynı yol? Neden her sabah kalkıp bu yoldan geçiyorum, içimde neden bu kadar kötü bir his oluyor? Artık bıktığımı sadece ben değil bedenim dahi söylüyordu ve ayaklarım başka bir yöne doğru ilerliyordu. Evimize doğru giden yol ikiye ayrılırdı, bir tanesi ormanın içinden diğeri ise anayol olmak üzere evimize ulaşıyordu. Omuzlarımı silkerek orman yoluna girmeye karar vermiştim, doğanın mükemmel güzelliğini birkaç dakika olsada içimde yaşamak istiyordum. Bu yoldan daha önce girmediğimi hatırladım ancak biçilmiş yollardan gitsem yönümü bulurum diye düşündüm. Patikanın sonlarında bir kulübe dikkatimi çekmişti, eskiydi fakat onarılmış gibi duruyordu. Dışarıda duran süslemeler ve bira şişeleri dikkatimi çekmişti acaba gizli saklı bir parti mi yapılıyordu burada? Sanırım geceleri gelen müzik seslerinin kaynağını buldum diye düşünmüştüm. Suratımda anlamsız bir sırıtma oluştu ve kulübeye doğru yaklaşıp omuzlarımı mutluluk pahasına silkmeye başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dolunay
Science FictionKanımda dolaşan bu gücü hissediyorum, evet. Bazen öyle bir acı hissi yaşıyorum ki kafamı yerinden ayırıp atasim geliyor fakat bunu beni düşünenler adına yapmamalıyım.