36. Bölüm - Sıkı Bir Sarılış

160 21 57
                                    

Gözlerini açtığında, bir masanın karşısındaki sandalyede olduğunu fark etti Ahu. Değişik bir rüya görmüştü, gerçek zannetmişti. Eliyle gözlerini ovaladı. Buraya nasıl geldiğini hatırlamaya çalışırken, kolunda hissetmiş olduğu küçük ve keskin sızı geldi aklına. Hemen koluna baktı ve iğne izini gördü. '' Sedat... '' dedi, koluna bakarken.

Ne enjekte etmişti ki ona?

Esneyerek, pek de aydınlık olmayan geniş odada gezdirdi gözlerini. Odanın tabanı kırmızı renkteydi ve taban dışında geriye kalan her yer, aynalar ile kaplıydı. Ahu, ayağa kalkıp etrafını şaşkınlıkla incelediğinde, odanın kapısının hangi ayna olduğunu anlamaya çalıştı. Aslında bulsa bile, bunun boşa olacağını fark etti. Bir kulp bile yoktu; kapı sadece dışarıdan açılıyor olmalıydı ve Burak her ne planlıyorsa, amacına ulaşana dek onu buradan çıkarmayacaktı. Burak'ın ona oyunlar oynayıp durmasına alışıktı, yıllardır yaptığı bir şeydi bu ne de olsa.

Geniş odanın her yerinin aynalarla kaplı olması ürkütücüydü. Karşısındaki aynaya doğru iyice yaklaşıp, yüzünü inceledi Ahu. Siyah göz makyajı, göz çevresine akmış ve kötü bir görüntü oluşturmuştu. Aynı zamanda sarı saçları da oldukça dağılmıştı. Buraya gelmeden evvel oldukça çekici bir görünümdeyken, şimdi o halinden eser kalmamıştı. Akşamdan kalma görünüyordu. Eliyle, göz çevresine dağılan siyah makyajını biraz da olsa temizleyip, saçına çeki düzen verdikten sonra bir süre kendisine baktı. Dağınık görünmeyi hiçbir zaman sevmezdi ve bu herhangi birisine değil, kendisineydi. Hele ki her bir yanı aynalarla kaplı bu odada iken, kendini dağınık görmeye tahammül edemezdi.

Az önce karşısındaki sandalyede uyumuş olduğu masanın üzerinde, kırmızı ve büyük bir kutu gördü. Nasıl oldu da önce bu kutuya bakmak varken, ayna karşısında kendini düzeltmişti, bilmiyordu. Artık vurdumduymazlığın zirvesine çıkartmıştı onu yaşadıkları. Olan biten her şey onu öyle yormuştu ki, artık tek yapmak istediği 'her neyse' deyip geçmekti. Bu tarz şeylere 'her neyse' demek kolaydı belki ancak Gökay'ın kendisine yapmış olduğu ihanet söz konusu olunca, boşverebilmek çok zordu. Hâlâ bunu aşabilmiş değildi, zaten öylece aşılabilecek bir durum da değildi. Gökay'ı başka bir kadınla aynı yatakta yakalamış olmayı bile yeğlerdi, ancak Gökay'ın yapmış olduğu şey, bundan da iğrençti. Bir başka kadınla olmamıştı; Ahu'yu bir başka kadına dönüştürmek istemişti ve bu, klasik bir ihanet değildi. Hastalıklı bir davranıştı. En kötüsü de, böyle bir durumun içinde iken bunu fark edebilmenin neredeyse imkansız olmasıydı. Kimin aklına gelirdi ki? Halbuki Gökay ile önlerinde güzel günler olacağını düşünüyordu. Buna inanmıştı, gerçekten sevdiği kişinin kendisi olduğuna öyle inandırmıştı ki Gökay onu, belki de bunun sebebi kendisinin de öyle olduğuna inanıyor olmasıydı. Aslında Gökay, Ahu'dan çok kendsini kandırmıştı. Ve bu çok acınasıydı. Bunun üzerine daha fazla düşünmek istemiyordu Ahu, düşündükçe karnına ağrılar giriyordu.

Yavaşça karşısındaki kutunun kapağını açtı ve büyük kutunun içerisinde bir not ve bir kutu daha gördü. Notu eline alıp okumaya başladı.

'' Hastalarımı en son soktuğum oda olan kırmızı kapılı oda, yüzleşme odasıdır. Buraya bazen ben de girerim.

Her insan, aslında en çok kendinden kaçar, Ahu. Ve her büyük sorunun arkasındaki şey de budur. Hayatta her şeyden kaçabilir ama kendinden kaçamazsın. Aynalar da bunu kanıtlar niteliktedirler. Kolumuzu kaldırdığımızda, aynadaki yansımamız da aynını yapar. Yürümeye başladığımızda, o da yürür. Durduğumuzda o da durur. Asıl kendimizi görmekten ne kadar memnunuz peki? Kendi gözlerimizin içine korkmadan bakabilir miyiz? Biz aslında kimiz? Biz ne istiyoruz?

Bu soruların cevabı, aynada saklı.

En çok korktuğumuz şey, aslında kendimiziz. O hâlde ilk önce yapmamız gereken şey, kendimizle yüzleşmektir.

KAZIYICI KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin