II. KISIM : 26. BÖLÜM - 'Mutluluğun Tablosu'

230 24 42
                                    

Buraya kadar gelmiş olan değerli okuyucum, merhaba. Bölüm adından da anlayacağın üzere, kitabın ikinci ve son kısmına gelmiş bulunmaktayız; ikinci kısımdan itibaren, son olanlardan beş yıl sonrasını okuyacaksın.

Aradan yıllar geçse de, yine de kaçamayacağımız şeyler var mıdır sence?

Düşünceni merak ediyorum.

Bu arada; bölümlerde eklediğim şarkıları eğer dinlemiyorsan, dinlemeni tavsiye ederim.

İYİ OKUMALAR!

***

5 YIL SONRA

Ahu, susmak bilmeyen telefonunun sesine uyandı ve gözleri kapalı halde eliyle, yatağının yanında duran komodinden telefonunu bulmaya çalıştı. Duyduğu gürültüyle gözlerini açtı ve yatağında doğruldu. Telefonunun önündeki su bardağına eli çarpmış ve yere düşürmüştü.

'' İlla kalkmam gerekiyordu yani. '' dedi Ahu, kendine sitem edercesine. Çalan telefonunu sonunda eline aldığında, ekranda gördüğü isim onu şaşırtmadı. ' Mert. '

Bazı şeyler, yıllar geçse de hiç değişmiyordu.

'' Efendim?'' dedi Ahu, uykulu bir ses tonuyla. Mert'in ses tonuysa, Ahu'nunkine kıyasla oldukça enerjik ve yüksekti, '' Günaaaaydın! Bugün büyük gün, daha ne kadar uyumayı düşünüyordun?''

Ahu, telefonunun ekranından saate baktı. '' Saat daha sabahın sekizi, Mert. Kaçta uyandın sen?''

'' Sanırım birkaç saatten fazla uyumadım. ''

'' Birkaç saatten kastın kaç saat, merak ettim. '' dedi Ahu, gülerek.

'' İki saat?''

'' İki saat uykuyla nasıl bu kadar enerjik olabiliyorsun, merak etmiyor değilim. Sırrınız nedir acaba Mert Bey?''

Mert, güldü. '' Ne yapayım, elimde değil. Aşırı heyecanlıyım. Dediğim gibi, bugün büyük gün. Hem kötü mü oldu, erken kalkmak her zaman iyidir. ''

'' Haklısın ama sen yine de biraz daha uyu, fotoğraflarda uykusuz çıkmak istemiyorsan tabii. '' Ahu, gerinerek yatağından kalktı. Bir kere uyandı mı, geri uykuya dalamıyordu. Hem, Mert'in de dediği gibi bugün, büyük gündü. Bu yüzden erkenden kalkması iyi olmuştu.

'' Öyle olacağını sanmıyorum, çünkü hiç uykum yok. Tam sekiz bardak kahve içtim, kimse beni uyutamaz. '' dedi Mert, aynı enerjik ses tonuyla. Ahu, karşılık olarak Mert'e güldü. Bir insan nasıl olurda hep aynı kalırdı, merak ediyordu. Her zaman enerjik, her zaman modu olması gerekenden daha yüksek olan bir insandı, Mert. Onun bu özelliği, hayran olunasıydı.

'' Sorun yok o zaman, öyle diyorsan. '' dedi Ahu. İçerisinin havalanması için, odasının camını açtı.

'' Ben seni tekrardan ararım. Heyecandan yerimde duramıyorum. ''

'' Tamam, görüşürüz. '' dedi Ahu, gülerek. Odasından çıktığında, Amerikan mutfaklı salon karşılıyordu onu. Mutfakta babasıkahvaltı hazırlıyordu. Ahu'yu görünce, '' Günaydın. '' dedi. Babasının yanına gidip yanağından öperek, '' Günaydın. '' dedi Ahu da.

Birlikte İzmir'e yerleşmişlerdi ve Ahu bir yıl boyu bir süre klinikte kalıp sonrasında da ilaç tedavisi gördükten sonra, babası yeni bir ev almıştı Ahu ile ikisine. Tabii, Ahu'nun da ev parasına, sattığı tablolarından biriktirdiği parasıyla katkısı olmuştu. Babası ne kadar sadece üniversitedeki derslerine odaklanması gerektiğini söylese de Ahu, tablolarını çizmeye hep devam etmişti. Resim yapmanın onun için bir iş olmadığını, aksine bir hobi olduğunu söylemişti. Tablolarını çizerken, içi huzurla doluyordu. Bir kitap yazıyor olduğunu düşünüyordu. Her tablosuna, anlaşılmayı bekleyen küçük ayrıntılar koyuyor ve onları anlatılacak derin hikayeler haline getiriyordu. Birçok şirketten iş başvurusu alsa da Ahu, hiçbirini kabul etmemişti. Israrla bunun, onun için bir iş olmadığını söylemişti. Yapmak istediği iş, tarih öğretmeni olmaktı. Bu yüzden de üniversite sınavına girmiş ve tarih öğretmenliği bölümünü kazanmıştı, şu anda da son sınıfındaydı. Yaşının otuz olmasını umursamıyordu; çünkü Ahu öğrenmişti ki, hiçbir şeyi yapmak için geç değildi. Bir şeyi gerçekten istiyorsan, sonrasında inanman ve çabalaman gerekiyordu. İstemek, inanmak ve çabalamak. Bu şekilde her şey mümkündü.

KAZIYICI KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin