16. Bölüm - Hastane

277 23 11
                                    

Gökay'ın giydiği mavi tişört, gözlerinin rengine uyum sağlayacak bir tondaydı. Tişörtünün altına giymiş olduğu şortuysa, açık mavi gözlerinin aksine siyaha yakın koyu bir mavi rengindeydi. Aydın'ın merkezinde bulunan, içerisinde genellikle kendi yaşlarında insanların bulunduğu bir kafenin terasının köşesindeki masaya oturmuş, Anıl Saygın'ın gelmesini bekliyordu. Bu kafede buluşmayı o teklif etmişti. Gökay, burayı hatırlıyordu. Babası sağlığındayken kendisiyle zaman zaman buraya gelirlerdi ve babasının söylediğine göre, Anıl ile işlerinin çok yoğun olmadığı sıralarda ikisinin laflamak için seçtikleri mekân da burasıydı. Güneş batmak üzere olduğundan, kafenin müşterileri gittikçe çoğalıyordu. İnsanlar, hava karardığında, kafenin terasını loş ışıklarıyla aydınlatan küçük lambaların oluşturduğu hoş görüntüyü sevdikleri için buraya akşam gelmeyi tercih ederlerdi.

Gökay, sonunda terasa adımını atan ve kendisine doğru yaklaşan Anıl Saygın'ı gördüğünde, ayağa kalktı ve kendisine sarıldı.

'' Tıpkı baban gibi uzun boylu bir beyefendi olmuşsun. '' dedi Anıl, oturduktan sonra. Kendisi 1.80 boyunda, uzun boylu olarak tanımlanırdı ancak Gökay, kendisinden 10 santimetre daha uzun boyuyla, ortalamanın üzerindeydi.

'' Sizin de uzun saçlarınız gitmiş görünüyor. '' dedi Gökay, üzgün bir yüz ifadesi takınarak. Anıl'ın saçları, gençken boynuna kadar uzanacak uzunluktaydı. Şimdiyse kumral ve uzun saçlarının yerini ak ve kısa saçları almıştı.

'' Yaşlandık oğlum, elden bir şey gelmiyor. '' Çağırdığı garsona iki adet buzlu kahve getirmesini söyleyen yaşlı adam, gömleğinin bir düğmesini açtıktan sonra, '' Sanki karşımda babanın gençliği oturuyor. '' dedi.

Gökay, gülümsedi. '' Biliyorum, babamın gençlik fotoğraflarına baktığımda, aynaya bakıyor gibi hissediyorum. ''

'' Uykusuz görünüyorsun oğlum. ''

Garson, içinde buzların olduğu kahve bardaklarını masaya bırakıp gittikten sonra Gökay, '' Karışık bir dava ile uğraşıyorum. '' dedi.

Anıl, kafasını eğerek, '' Karışık olduğunu tahmin edebiliyorum, bana Ahu'dan bahsettiğine göre.'' Dedi. Daha sonra masaya bıraktığı sigara paketinden bir adet çıkarıp yaktı.

Gökay da bir sigara yaktıktan sonra, '' Nereden başlayacağımı bilmiyorum. '' dedi.

'' Beni tanıdığının aksine şu anda, kötü bir adam olduğumu düşünüyorsundur. Küçük kızını bırakıp giden polis bir baba. ''

'' Hayır hayır, öyle bir şey düşünmedim. Bakın, lafı uzatmak istemiyorum. Aradığım tek şey bana yardımcı olabilecek cevaplar. '' dedi Gökay, kahvesinden bir yudum aldıktan sonra.

'' Dinliyorum seni. ''

'' Özet geçmem gerekirse, şu anda oldukça büyük bir davayı çözmeye çalışıyorum. Çok karmaşık, bulduğum her yeni bir bilgide, her şey daha da ilginçleşiyor. Kızınızla tamamen tesadüfen tanıştım ve tesadüfen de dava ile bir ilgisi olduğunu öğrendim. Onu araştırdığımda da öz babasının adını gördüm, sizin adınız. Gerçekten inanılmaz, gerçekten.'' Gökay, sigarasından bir nefes daha çekti. Bu konu hakkında üstü kapalı konuşmak bile onu rahatsız etmişti.

'' Her zaman söylerim, dünya küçük. Gerçekler hep rahatsız edici olmuştur. '' Anıl, sigarasının dumanını üflerken, Gökay'a doğru eğildi. '' Gözünün önündeki gerçeklerse, işte onlar seni yıkabilir. ''

'' Evet, öyle. Bunu sormak istemiyorum ama zorundayım, neden? Neden Ahu'yu bırakmak istediniz?''

'' Çabalayabilirdim,'' dedi Anıl. '' Çabalayabilir ve her şeyi yoluna sokabilirdim ama sanırım bunu istemeyecek kadar çökmüş bir haldeydim. ''

KAZIYICI KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin